Tutanak

 

Hüseyin Özbek  

Devletin defterini dürmek


Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde uygulanan eğitim ve kültür politikalarının amacı ulus bilincini, milli duyarlılığı ve çağdaş düşünceyi bütün yurttaşlar için ortak bir değer haline getirmekti. Devletçe oluşturulan Diyanet İşleri Başkanlığıyla yurttaşlarımızın dinsel duyarlılıklarıyla milli duyarlılıkları arasındaki ortak paydaların geliştirilmesi düşünülmüştür.

Türkiye Cumhuriyeti ulus devlet olarak kuruldu. Kurtuluş Savaşı’nın önder kadroları Osmanlının çok dinli, çok milletli yapısının yol açtığı çöküşe tanık olmuşlardı. Yapay Osmanlı söylemini Türklerin dışındaki imparatorluk uyruklarının ciddiye almadığını, her etnik unsurun kendi devletini kurma amacıyla davrandıklarını görmüşlerdi. Sorunların nedeni olarak II. Abdülhamit’in despotik yönetimini görüp, meşrutiyet gelince her şeyin düzeleceğine inanan Osmanlı aydınları1908 II. Meşrutiyetiyle gelen özgürlüğün Balkan uluslarını özgürleştirmekten başka bir sonuca yol açmadığını şaşkınlıkla görmüşlerdi! Yine I. Dünya Savaşıyla birlikte imparatorluğun Türkler dışındaki Müslüman unsurlarının da emperyalizmin kışkırtmasıyla başlattıkları kalkışma çöküşü noktalamıştı.
Bu nedenle dağılan, parçalanan imparatorluğun asli unsuru Türklerce elde kalan topraklar üzerinde kurulacak yeni devletin ulus temelini esas alması kaçınılmaz bir zorunluluktu. Ulus devlet temelinde, üniter yapıyı esas alan Cumhuriyet’in ileride Osmanlı’nın hazin kaderini yeniden yaşamaması için laikliği benimsemesi yine kaçınılmazdı. Çağdaş uygarlığı hedefleyen tekil, milli bir devlet modelinde uygulanacak uzun vadeli milli bir eğitim programıyla, ümmet bilincinden ulus bilincine ulaşmak, kültürel bütünlüğü sağlamak mümkün olabilirdi.
Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde uygulanan eğitim ve kültür politikalarının amacı ulus bilincini, milli duyarlılığı ve çağdaş düşünceyi bütün yurttaşlar için ortak bir değer haline getirmekti. Devletçe oluşturulan Diyanet İşleri Başkanlığıyla yurttaşlarımızın dinsel duyarlılıklarıyla milli duyarlılıkları arasındaki ortak paydaların geliştirilmesi düşünülmüştür. Bu iki değerler dizgesi arasında bir çatışma ve ayrılma yerine uyum ve birbirini bütünlemesi ve güçlendirmesi amaçlanmıştır. Ortalama insanımızın milli duyarlılığı ve ulus bilinciyle çelişmeyen, kültürel kimliğe de dönüşerek millet kavramını bütünleyen, birbiriyle örtüşen dinsel ve ulusal aidiyet sarmalı halindeki bir din algısından söz etmekteyiz. İstisnalar dışındaki cemaat yapılanmalarındaki algılayış ise, ulusun çoğunluğunu dışarıda bırakarak, mürit ve mensupları halkanın içine almaktır. Bu nedenle de devlet kavramıyla, tüm ulusu kapsayan bir yapıyla doku uyuşmazlığı söz konusudur.
Bunun bilincinde olan Türkiye Cumhuriyeti, ulus devletle ve ulusal anlayışla çatışan, ulus devletin değerler dizgesine ve milli hedeflerine karşı, cemaat örgütlenmesini ve cemaat hiyerarşisini esas alan tarikat ve cemaatlerin altyapısının tasfiyesini hedeflemiştir. Bu amaçla Tevhid-i Tedrisat Yasası (öğretim birliği) çıkarılmış, tekke ve zaviyelerin kapatılması gündeme gelmiştir. Cemaat yapılanmalarının ana özelliğinin ulus veya millet yerine ümmet ve cemaati esas alıp, devletle çatışma ve doku uyuşmazlığı içinde olmasının yanında, Türkiye pratiği bazen de dinsel örtü altında etnik amaçlar doğrultusunda yapılan çalışmalar konusunda hayli zengin örnekler sunmaktadır.
Çok partili hayata geçişle birlikte, Cumhuriyet’in ilk dönemlerini sessizce, dikkati çekmeden örtülü etkinliklerle geçiren tarikat ve cemaat yapılanmalarının da önü açılmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ülkemizde ekonomik ve siyasal nüfuzunu artıran batı, özellikle de ABD, desteklediği siyasal iktidar ve işbirlikçi sermayenin yanında, tarikat ve cemaat yapılanmalarının şahsında, yeşil kuşak stratejisinde önemli rol vereceği sivil müttefiklerini de bulmuştur!
Oy ve siyasal taban ihtiyacındaki işbirlikçi iktidarların içeriden, Atatürk’ün ulus devlet’ini dönüştürmek isteyen ulus ötesi güçlerin dışarıdan desteğinin cemaatler üzerindeki hormonal etkisi çabucak görülmüştür! Daha önceleri merkez sağın denetiminde, onun oy deposu ve siyasal tabanının sınırlı bir kesimi olan dinsel yapılanmalar giderek denetlenir bir potansiyel olmaktan çıkarak, kendisi için bir güç olma, kendi sermayesini, burjuvazisini yaratma sürecine girmiştir.
ABD ve AB bu süreçte farklı bir tutum takınarak merkez sağ yerine, denetleyebilecekleri, kendilerine muhtaç, kırmızı çizgilerini asla ihlal etmeme teminatı veren bir tarikatlar ve cemaatler konfederasyonuna iktidar yolunu açmayı daha uygun görmüşlerdir.
2002 yılına kadar Erbakan’ın patronajındaki değişik partilerin göreceli milli duyarlılıklarından tamamen arındırılan AKP anlatılan sürecin ortaya çıkardığı bir oluşumdur. ABD ve AB gibi ulus ötesi güç odaklarıyla içerdeki Türkiyeli sermayenin örtüşen çıkarlarının yol vermesiyle ortaya çıkan siyasal iktidar, yaşanılan süreçte ulus devletin kurumlarından geriye kalanların tasfiyesini kararlılıkla sürdürmektedir. Türkiye, içinde bulunduğu coğrafyada, emperyalizme karşı verilen bağımsızlık savaşıyla kurulan bir ulus devlet olarak çevreye kötü örnek olmaktadır! AB ve ABD, Türk ulusunun devleti Türkiye Cumhuriyeti’nin tasfiyesine kadar, etnik lobilerle tarikat ve cemaatler konfederasyonunun siyasal partisine ihtiyaç duymaktadır.
Yukarıda kısaca değindiğimiz gibi, cemaat anlayışında milli sınırlar içinde, ulus temelinde, demokratik, laik, çağdaş bir hukuk devletine yer yoktur. Cemaat hiyerarşisinde ülke, vatan, milli devlet, ortak dil, kalkınma, geleceğe yönelik ulusal hedefler gibi kavramlara da yer yoktur. Cemaat hangi ülkede iç hiyerarşisini sorunsuz yaşıyorsa orası tercih edilecek vatandır. Kendi ulus devletine hasım da olsa, cemaati arkalayan, koruyup kollayan ulus ötesi güçler arka verilecek, kanatları altına sığınılacak müttefikleridir. Günümüzde siyasal iktidar tarafından devlet kurumlarına karşı başlatılan denetim altına alma, etkisizleştirme, giderek tasfiye amaçlı kampanyalar, içinden geldikleri cemaat anlayışıyla devlet anlayışı arasındaki doku uyuşmazlığından kaynaklanmaktadır.
Son günlerde devletin henüz tam anlamıyla fethedilemeyen, tasfiye edilemeyen kurumlarına karşı ABD ve özellikle AB’nin güçlü desteğiyle sürdürülen kampanyalara anlatılan çerçeve içinden bakılmasının yararlı olacağını düşünüyoruz. Anayasa Mahkemesine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına karşı dışarının güçlü desteğiyle sürdürülen saldırılar, ulus devletin son kalıntılarının da tasfiyesiyle, cemaatler ve tarikatlar konfederasyonuna geçiş yolunda yeni bir aşama olarak değerlendirilmelidir.
Ulus devletin defterini dürmekten öte bir anlam taşımadığı halde, milli iradenin temsilcisi yasamanın yargı diktasına karşı meşru ve masumane tepkisi olarak tanımlanan girişimler pervasızca, hepimizin gözü önünde apaçık sürdürülmektedir.


www.ufukotesi.com - 06 / 2008  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.