-

 

Dr. Orhan Gedikli  

Kosova’da Türk izleri–1


Dünyanın çiçeği burnunda yeni bağımsız ülkesidir Kosova. Ey Kosova halkı, bağısızlığınızı kutluyor ve sizleri canı gönülden tebrik ediyorum. Kosova’nın bu günlerde dünya gündeminde olması nedeniyle öncelikle oradaki Türk izlerini inceleyelim diye düşündüm. Hayırlara vesile olması dileğiyle başlayalım diyorum.

Kosova Milletimizi çok yakinen ilgilendiren Müslüman bir ülkedir. Osmanlı padişahlarından Murat Hüdavendigar’ı koynunda barındıran bu ülkede pek çok Türk kardeşimiz yaşamaktadır. Meclisinde Türk milletvekilleri vardır. Kosova halkının büyük çoğunluğu Türkçe bilmektedir. Orada bir Türk birliği mevcuttur. Mamuşa gibi tüm nüfusu Türk olan köyleri ve binlerce Türk mimari eseri ile bizim bir parçamızdır Kosova. Bu vesileyle gönlüm Kosova’nın bağımsızlığını ilk tanıyan ülkenin Afganistan yerine Türkiye olmasını isterdi. Ancak mevcut hükümetimiz bunu yapmadı ya da bir takım nedenlerden dolayı yapamadı.
Kosova 2 milyon nüfuslu bir ülke. Bu nüfusun yüzde 90’nı Arnavutlardan oluşmaktadır ve bunların çoğunluğu Müslüman’dır. Yüzde 2.5 (40 bin) civarında Türk bulunmaktadır. Yüzde 5 Sırp ve diğer unsurlar vardır. Ülke halkı 1990’lı yılarda Sırpların soykırımına uğradı ve çok büyük acılar çekti. Bu durumdan oradaki Türk kardeşlerimiz de etkilendi. Daha sonra NATO’nun müdahalesi ile Sırpların vahşetinden kurtuldular ve bu günlerde de bağımsız oldular. Ülkede 1974 anayasasına göre Arnavutça, Sırpça ve Türkçe resmi dil olarak kullanılırdı. Ancak 1990’da Miloseviç Türkçeyi resmi dil olmaktan çıkardı. NATO müdahalesinden sonra 1990’da o zamanki uluslar arası gücün temsilcisi, bu günkü Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kuşner 1974 anayasasını esas alacağız demesine rağmen batılıların her zaman yaptığı gibi sözünü tutmadı ve Türkçeyi resmi diller arasına almadı. Türkçe yerine İngilizce resmi dil oldu ki Kosova’da İngiliz nüfus yoktur.
Şimdi ise Türklerin yoğun olarak yaşadığı Pirizren’de Türkçe anayasa gereği resmi dildir. Diğer bölgelerde ise bu konu belediye meclislerine bırakılmıştır. Yani belirsizlik devam etmektedir. Oysaki Kosova’da Türk Birliği mevcuttur. Devletimizin etkin bir dış politikası olmadığı için durum bu haldedir. Hem orada askeri birliğimiz olacak ve hem de Türkçe resmi dil olmayacak. Bunu anlamak mümkün değildir. Bunun anlamı sizin dış işleri politikanız yetersiz demektir. Bu konuda çabalarımızı tüm zeminlerde devam ettirmemiz gerekir diye düşünüyorum.
1375 yılında alınan Kosova yaklaşık 500 yıl Osmanlı idaresinde kaldı. 1389 I. Kosova Meydan Muharebesinin kazanılması ile bölgede tam hâkimiyet kuruldu. Bir rivayete göre Türk Bayrağı muharebe de Kosova ovasında göl oluşturan Mehmetçiğin kanı üzerine ay ile yıldızın yansıması sonucu oluşmuştur. İlk bölge valisi Halil Rıfat Paşa’dır. Ne yazık ki Kosova 1912- 13 Balkan harpleri ile elimizden çıktı. Kosova Türkleri kırallık 1918, komünist Yugoslavya 1945 ve daha sonraki dönemlerde 3 büyük göç ve katliama uğradı. 1930 kamulaştırma reformu ile Türklerin elinden toprakları zorla alındı ve Sırplara verildi. İkincisi ise 1956- 60 yıllarında Türklerden silah toplama kampanyası adı altında yapıldı ve birçok kişi zorla göç ettirildi. Üçüncüsü ise 1968- 90 arasında Arnavutlar tarafından yapıldı. Türkler zorla asimilasyon politikalarına tabi tutuldu. Oysaki bunların hiç birisini Türkler hak etmemişti. Her şeye rağmen bugün 40- 45 bin civarındaki Türk kardeşlerimiz bölgede Türk kültürünü yaşatmayı başarmışlardır. Onların hepsini kutluyorum.
Bu gün Kosova’daki mimari kültür mirasının hemen hepsi Türk eseridir. Bu eserleri görmek ve oradaki kardeşlerimizle bir araya gelmek üzere ekibimizle birlikte İstanbul’dan Piriştine’ye uçtuk. Ekibimizde Kosovalı Türk kardeşlerimizden Dr. Bilgin Sait de vardı. Havaalanından hızla şehir merkezine doğru yola koyulduk. Yol üzerinde şehre hâkim bir tepeden Piriştine’yi seyrettik. Daha sonra şehir merkezinde misafir olarak kalacağımız eve eşyalarımızı yerleştirdik ve şehir gezisine başladık. Divan yolu caddesinden şehir meydanına doğru yürüyerek ilerledik. Öğretmen kardeşimiz Orhan Sait bize bu caddenin Piriştine’nin en önemli caddesi olduğunu ve önceden buradaki işyerlerinin büyük çoğunluğunun Türklere ait olduğunu, bu gün ise çok az işyerinin bizde olduğunu söyledi.
Bugün hemen herkesin buluşma yeri olan Piriştine meydanındayız. Meydanın ortasında üç sütundan oluşan bir kardeşlik anıtı yükseliyor. Sütunlardan biri Arnavutları, biri Türkleri ve diğeri Sırpları temsil ediyor. Bunun ile aynen Osmanlı’da olduğu gibi bu üç halkın Kosova’da kardeşçe yaşaması arzulanıyor. İnşallah Sırplar bundan önce yaptıkları katliamlara tekrar kalkışmaz ve Kosova’yı kana bulamazlar. Kosova halkı kardeşlik anıtında amaçlanan hedefe ulaşmış olur. Meydanı hemen yanda bulunan Murat Hüdavendigar Camisi, Osmanlı Karargâh binası ve Yaşar Paşa Camisi süslüyor. Camileri ve karargâh binasını gezdikten sonra hemen yakında bulunan Fatih Camisine (Büyük Cami) doğru yol alıyoruz. Etraftaki eski evler dikkatimizi çekiyor. Bunlar Türk mimari tarzına göre yapılmış konaklar. Bugün bu konakların en güzellerinde biri müze olarak kullanılıyor.
Nihayet Fatih Camisine geldik. Caminin etrafında çarşı, müze, saat kulesi ve tarihi Fatih hamamı bulunuyor. Caminin mimari tarzı ve bahçesi çok sade ve güzel düzenlenmiş. Camide cemaatle birlikte bir akşam namazı kıldık. Piriştineli Türklerden bir berber kardeşimiz de bize müezzinlik yaptı. Namazdan sonra halkla bir süre sohbet edip dertlerini dinledik. Caminin hemen yanında evi olan bir Arnavut kardeşimiz bizi evine davet etti. Çok hoş iç düzeni olan evde bir süre kaldık ve sohbet ettik. Ev sahibi pek çok kez Türkiye’ye geldiğini ve Türkleri çok sevdiğini söyledi. Bize içecekler ikram etti. Kendisine bu konuksever davranışından dolayı çok teşekkür ediyorum. Evin balkonundan Fatih hamamının o perişan halini çektim. İnşallah şimdi restore edilmiştir.
Fatih hamamından sonra Piriştine pazarını gördük ve hemen buraya yakın bir yerde bulunan Milli müzeye geçtik. Mesai bitimi nedeniyle kapalı idi. Dönüş yolu üzerinde Osmanlı komutanlarından Danyal Paşa’nın kabrini ziyaret ettik. Kabrin perişan görünümü tabiî ki bizi çok üzdü. Burada tekrar Türk Dışişleri yetkililerine görevlerini hatırlatmak istiyorum. Dünyanın neresinde bir Türk eseri ya da Türklerle ilgili bir şey varsa, bunu bulup çıkarmak ve onunla ilgilenmek birinci sırada o ülkedeki dışişleri görevlilerimizin sorumluluğudur. İkinci sırada ise o ülkelerde yaşayan Türk kardeşlerimizin bunlarla ilgilenmesi, hem oradaki ve hem de Türkiye’deki yetkililere ya da sivil toplum kuruluşlarına bilgilendirmesi gereklidir.
Oradan Murat Hüdavendigar Camisine yatsı namazı kılmak için geçtik. Yol üzerindeki bir Türk lokantasında çay içtik ve oradakilerle sohbet ettik. Kosova’daki Türk birliğinden bazı görevlilerle karşılaştık ve genel durum hakkında bize bilgi verdiler. Özellikle bu tip ülkelerde Türk bulunsun ya da bulunmasın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir birliğinin olmasının her iki ülke için çok yararlı olduğunu söylediler. Türk Milletinin tarih boyunca mazlumun yanında yer alması ve adaletin temsili olması nedeniyle bir denge unsuru olduğunu anlattılar. Kosova’da konuştuğumuz diğer devlet yetkilileri de Türk birliğinin kendileri için hayati öneme haiz olduğunu belirttiler. Oradan hemen camiye geçtik. Yatsı namazını cemaat ile kıldık ve Kosova meydan muharebelerinde şehit düşenler için dualar ettik. Akşam yemeğinden sonra Piriştine’nin gece görünümlerini izlemek üzere bir çay bahçesine gittik. Şehrin güzelliklerini seyrederken hoş bir tarih sohbeti de yaptık ve geceyi orada noktaladık. Bir gün sonraki yoğun puroğram için istirahata çekildik.
Ertesi gün ilk durağımız I. Kosova Meydan Muharebesi’nin yapıldığı bölgede bulunan Murat Hüdavendigar’ın türbesi oldu. Türbede restorasyon çalışmaları vardı. Restorasyonu yapan şirketin yetkilisi de orada idi. Restorasyonu Türkiye Diyanet İşleri’nin yaptırdığını öğrendik. İşin büyük kısmı bitmişti. Kısa bir süre sonra açılış vardı ve ona yetiştirmeye çalışıyorlardı. Sadece türbe değil, türbedarın evi ve bir de misafirhane yapılmıştı. Yani bir külliye gibi idi. Buna çok sevindik. İşte şimdi o yüce Sultan Murat Hüdavendigar’ın ruhu şad olmuştu. Ekibimizle birlikte kabir başında dualar okuduk ve yaşlı türbedar teyze ile sohbet ettik. Kendisine çok teşekkür ettik. O da türbenin ziyaret edilmesinden çok memnun olduğunu söyledi. Kosova’ya gidecek olan Türklere mutlaka bu türbeyi ziyaret etmelerini öneriyorum.
Oradan Gazi Mestan bölgesine geçtik. Bu bölgede Sırp kasabı Miloseviç’ın 1989 tarihinde diktirdiği bir anıt var. Anıtın kitabesine Sırp kıralı Lazar’ın 1389’da söylediği “Her kim ki Sırp ya da Sırp kökenlidir ve Kosova ovasına Türklerle savaşmaya gelmez, onun ne erkek ne kız zürriyeti olmasın. Onun hasadı olmasın” sözü yazılmış. Bu anıtın açılışında 1 milyon Sırp toplanmış, miting yapmış ve akabinde Kosovalı ve Bosnalı Müslümanlara soykırıma başlamışlardır. 1991- 1995 arasındaki savaşta binlerce Müslüman’ı katletmişlerdir.
Geçmiş gelecektir diye tarif edilir. Tarihini iyi öğrenmeyen milletlerin başına aynı felaketler tekrar gelebilir. Bir Arnavut baba oğluna tavsiyede bulunurken şöyle dermiş: “Oğlum eğer bir Sırp komşun varsa yastığının altında devamlı bir bıçak taşır. Bu bıçak sırtını döndüğün zaman onu sana saplamak içindir”. Ben de diyorum ki; Kosova ve Bosnalı Müslümanlar bu Arnavut babanın tavsiyesini unutmayıp uyanık olsalardı son soykırımlar başlarına gelmeyebilirdi. İnşallah bundan böyle dikkatli olurlar. Aynı şekilde Sırpların Türklere karşı 1389’daki kini aynen devam etmektedir. Bunu 600 yıl sonra Gazi Mestan bölgesindeki anıtın açılışında göstermişlerdir. Onun için ülkemizdeki bazı kişilerin gerçekleri bir an önce görmelerini diliyorum. Bunu söylerken kimse ile kavga edelim demiyorum. Ancak tarih sürecinde başımıza gelenlerin tekrar gelebileceğini ve dikkatli olmamız gerektiğini söylüyorum.


www.ufukotesi.com - 04 / 2008  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.