Hedef

 

Ünal Bolat  

Ne kadar borcunuz var?


“Kumar yasak!” diyoruz; hem dinen hem kanunen… Çünkü başta gelen sebeplerden biri kazancını hoyratça harcayıp geleceğini ipotek edecek borca girmek. Böylece çoluk çocuğunun geleceğini karartmak. Peki, o kumar da, sabit kazancıyla ödeyemeyeceği miktarda borca girecek kadar keyfi bir yaşayış sürenlerin sorumsuzluğu kumar değil mi?

Birkaç yıldan beri ekranlarda yarışma programları düzenleniyor.
“Kim 500 milyar ister?”
“Var mısın yok musun?”
“Şansa bak” vb. gibi…
Epey de taliplisi var. Yarışmaya katılanların profili de oldukça geniş.
İşçi olan var, iş sahibi olan var, memur olan var, öğrenci var, emekli var, işsiz var.
Yarışmada hemen hepsine sorulan ortak bir de soru var:
—Kazanırsanız bu parayla ne yapacaksınız?
Bu soruya katılımcıların hemen hepsinin verdiği cevap da aynı:
—Borcumu ödeyeceğim.
Ve ardından gelen merak sorusu:
—Ne kadar borcunuz var?
“Elli bin, altmış bin, yüz bin…
İşte bu soru…
Ve bu soruya verilen cevap toplumun fotoğrafını oluşturuyor…
Borç yapan onca kişinin genel sosyal sınıfına bakıyorsunuz.
Ya işçi emeklisi, ya memur, ya öğrenci, ya özel sektörde çalışan maaşlı personel…
***
—Ne iş yapıyorsunuz?
—Emekliyim
—Ne kadar borcun var?
—Yetmiş bin...
—Ne iş yapıyorsun?
—Mastır öğrencisiyim.
—Ne kadar borcun var?
—Atmış bin…
Bakıyoruz ki işi olan da olmayan da herkes borçlu.
Hem öyle bir borçlu ki rasyonel olarak borcunu ödeme imkânı yok.
700–800 YTL maaş alan bir emeklinin atmış bin borcunu, ya da 1.000 YTL alan bir memurun 80 bin YTL borcunu ödeyebilmesi mümkün mü?
Aldığı belli, harcadığı belli, hayat şartları belli.
İş gelmiş şansa kalmış.
Bu mudur yani?
Sorumluluk sahibi olmak bu mudur?
***
“Kumar yasak!” diyoruz; hem dinen hem kanunen…
Çünkü başta gelen sebeplerden biri kazancını hoyratça harcayıp geleceğini ipotek edecek borca girmek. Böylece çoluk çocuğunun geleceğini karartmak.
Peki, o kumar da, sabit kazancıyla ödeyemeyeceği miktarda borca girecek kadar keyfi bir yaşayış sürenlerin sorumsuzluğu kumar değil mi?
Sebepsiz yere, keyfince bir hayat yaşamak için böylesi borç yapmak…
Hem kendini hem ailesi ve çocuklarını perişan edecek duruma düşmek…
Bu sorumsuzluk kumar değil mi?
Bu sorumsuzluğun adı kumar değil ama geri kalan her şeyi kumarın sonucu gibi.
***
İnanın bana…
Yıkılan yuvalar, aile içi felaketler, intiharlar, kaybolan saygı ve sevginin vs. temelinde yatan genel sebep bu…
Sebepsiz yere, düşüncesizce yapılan borçlanmalar...
***
Bu konuda toplumu üretime teşvik eden sistemi sorgulayabilirsiniz. Gelirine aldırış etmeden kredi kartı veren bankaları, toplumu tüketime yönlendiren hoş reklâm tuzaklarını suçlayabilirsiniz.
Ama bence başta kendi sorumsuzluğunuzu suçlamalısınız.
Ne mi yapmalıyız?
Çevremize göre değil kendimize göre yaşamayı yeğlemeliyiz.
“Ama o zaman bu halimle önemsiz oluyorum!” diye düşünmek yerine “Ben bu halimle kimseden önemli olmayabilirim ama kimse de benden önemli değil” özgüvenine sahip olmalıyız.
Kazancımız kadar harcamaya ve her canımızın istediğini değil “ihtiyaç olanı” almaya yönlenmeliyiz.
Böylece huzurlu bir hayata yeniden merhaba diyebiliriz.
O zaman hasret kaldığımız sevgi saygının, aile içi düzenli ilişkilerin, huzur ve mutluluğun yanı başınızda olduğunu fark edeceksiniz.


www.ufukotesi.com - 04 / 2008  

unalbolat@netbulmail.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.