Tutanak

 

Hüseyin Özbek  

Kemalizm’i devletten kazımak!


Gelinen noktada, kanla irfanla kurulan Cumhuriyetin heyecanının sürdüğü, anayurdun demir ağlarla örüldüğü, Türk’ün çalışıp, güvenip, övündüğü, cumhuriyete göğüslerin tunçtan siper edildiği, durmanın yaraşmadığı, ilerinin hedeflendiği yılları tam siper atlatan Damat Ferit ve İtilafçıların ortalığa iyice döküldüğü bir dönemi yaşıyor Türk ulusu!

Son dönemde yaşanan ucu açık gözaltı ve tutuklamalara ilişkin süreç bir gazeteci tarafından Kemalizm’in devletten kazınması olarak değerlendirildi. Aynı gazeteci ve yandaşları bu sürecin İttihat ve Terakki anlayışının Türk devlet yapılanmasından tasfiyesi olarak da adlandırılabileceğini vurguladılar.
23 Temmuz1908 II. Meşrutiyet sonrasında etkileri Cumhuriyet döneminde de bir şekilde hissedilen iki siyasi parti ortaya çıktı: İttihat ve Terakki ile amansız hasmı Hürriyet ve İtilaf Partisi.
Uzun illegalite dönemi sonlarına doğru Rumeli’de ayaklanan İttihat ve Terakki yanlısı subayların baskısıyla ilan edilen II. Meşrutiyet İttihatçıların doğrudan iktidarı alması anlamına gelmiyordu.1908-1913 yılları arasında sık sık değişen hükümetlerde denetim ve inisiyatifi söz konusuydu. 23 Ocak 1913 Babıâli baskınından 13 Ekim 1918’de Sadrazam Talat Paşa’nın istifasına kadar değişik hükümetler ve başbakanlarla İttihatçıların doğrudan iktidarı sürdü. 5 Kasım 1918’deki son toplantıda alınan kararla İttihat ve Terakki adı tarihe karışır. Aynı anlayış doğrultusunda Teceddüt Fırkası kurulur. İttihatçı önderlerin mütareke sonrasında ülkeyi terk edişinden, birçok ileri gelenin de tutuklanmasından, bir biçimde tasfiyesinden sonrasında başlayan milli mücadele sürecinde Müdafaa-i Hukuk örgütlerinin İttihatçı kadrolarca kurulduğunu görürüz.
Osmanlının, ister İtilaf yanlısı (İngiliz-Fransız- Rus bağlaşıklığı) ister İttifak yanlısı (Alman – Avusturya Macaristan bağlaşıklığı) olsun, yazgısının emperyalistlerce parçalanmak, bölüşülmek olarak belirlendiği bir dönemden söz etmekteyiz. Osmanlı devleti, İngiliz-Fransız- Rus bağlaşıklığının dışlaması ve düşmanca tutumu karşısında İttihatçı liderlikçe Alman emperyalizminin safında son yazgısı doğrultusunda savaşa sokulur. Savaş öncesinden başlayıp, savaş süresince yoğunlaşan, iktisadi ulusçuluk olarak adlandırılabilecek bir politika izlenmeye çalışılır. Savaş başlangıcında İttihatçı iktidar kapitülasyonları tek taraflı olarak kaldırdığını ilan eder (Ancak bu karar müttefik Almanya tarafından bile kabul edilmez. Savaştığı hasımlarından daha şiddetle müttefiki Osmanlı’nın kapitülasyonları kaldırmasını protesto eder!) Ekonomik alanda Türk-Müslüman sermayesinin azınlık ve yabancı sermayenin yerini almasına yönelik politikalar oluşturulur. Türk kapitalist sınıf yetiştirmek, Türk girişimciler oluşturmak amacıyla şirketler, bankalar, kooperatifler örgütlenmeye başlanır. İktisadi Türkçülük olarak tanımlanabilecek bu girişimlerle uzun vadede ekonomik bağımsızlık amaçlanır.
Yukarıda kısaca değindiğimiz gibi, I. Dünya Savaşı sonrasında ve mütareke ortamında İttihatçıların önder kadrolarının birçoğu yaşanan süreçteki tutuklamalar, suikastlar, idamlar, yurt dışına çıkış sonucu tasfiye olurlar. Sağduyulu bir tavırla yaşananlardan ders alıp, ütopik yaklaşımlardan, gerçekleşmesi olanaksız düşlerden arınıp, Türkiye’nin kurtulması ve kuruluşu sürecine katılan, sorumluluk üstlenenler ise genç Cumhuriyetin harcında önemli pay sahibi olurlar. İttihat ve Terakki’nin amaçladığı, fakat büyük savaşın girdabında kaybolan, ulusçu, temelde bağımsız, çağdaş milli ekonomiye dayalı milli bir devletin inşasının düşünceden uygulamaya geçirilişinin hem tanığı hem uygulayıcısı olurlar.
II. Meşrutiyet Meclis-i Mebusan’ında 31 Mart 1909 sonrası, İttihat ve Terakki’ye karşı gelişen muhalefet sürecinde Rum, Ermeni, Arap, Bulgar ve Arnavut mebusların da iştirakiyle geniş bir yelpazeye dayalı olarak ortaya çıkan Hürriyet ve İtilaf Partisi 21 Kasım 1911’de (8 Teşin-i sani 1327) kuruldu. Kurucuları arasında İsmail Hakkı Paşa, Dr. Dagavaryan (Sivas Mebusu), Mustafa Sabri Efendi (Tokat Mebusu), Abdülhamit Zohravi Efendi (Hama Mebusu), Dr. Rıza Nur (Sinop Mebusu), Hasan Bey (Priştine Mebusu), Damat Ferit ve Müşir Fuat Paşa (Ayan Meclisi azaları) Ferik mütekaidi Süleyman Paşa, Miralay mütekaidi Sadık Bey ve bir kısım mebus bulunmaktadır. İttihatçılara amansız muhalefetin geniş yelpazesinde bir araya gelen itilafçılar arasında Meclis-i Mebusan’daki azınlık temsilcilerinin yoğunluğu dikkat çekecek ölçüdedir.
İktidardaki İttihatçılara karşı yürüttükleri sert muhalefet 1913’te Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın, Hürriyet ve İtilaf yandaşı Halaskar Zabitan grubunca katline kadar sürer. Suikast sonrasında şiddetlenen İttihatçıların baskı kampanyasıyla Hürriyet ve İtilaf mütareke dönemine kadar siyasi hayattan silinir. Hürriyet ve İtilaf Fırkası I. Dünya Savaşı yenilgisiyle İttihatçıların ortadan çekildiği mütareke döneminde tekrar canlandırılır. 14 Ocak 1919’da, çoğu sonradan Milli Mücadeleye ihanet nedeniyle Yüzellilik olup yurt dışına sürülecek olan Müşir Nuri Paşa, Zeki Paşa, Seyit Abdülkadir Efendi (Ayan azası ve Kürt Teali Cemiyeti Reisi), Mustafa Sabri Efendi (Tokat mebusu ve Şeyhülislam), Ali Kemal Bey (Sabık nazır, Darülfünun müderrisi), Refik Halit (Karay) Bey (Sabık Posta Telgraf Müdür-i Umumisi, yazar), Rıza Tevfik (Bölükbaşı) Bey (Sabık Nazır, Ayan Azası, Darülfünun müderrisi –Sevr imzacıs ) kuruculardan bazılarıdır.
Kurtuluştan sonra ülkeyi kendiliğinden terk edenlerin yanında, ihanetleri tescilli işbirlikçilerden Yüzellilikler olarak adlandırılanlar yurtdışına gönderilir. Atatürk’ün ölümünden sonra çıkarılan afla büyük çoğunluğu ülkeye döner. Şeyhülislam Mustafa Sabri başta olmak üzere kimileriyse ülkeye dönmeyip, Cumhuriyet düşmanlığını yaşam boyu artan bir kinle sürdürürler. Sembolik Yüzellilik listesinin dışında kalmayı başaran işbirlikçilerle Hürriyet ve İtilaf çizgisinin sadık yandaşları kurtuluş ve kuruluş yıllarının coşkulu dönemini uykuyla geçiştirirler. Devrimci Cumhuriyetin ulusçu kadrolarının süreç içinde tasfiyesiyle devletin silik, sinik, teslimiyetçi Tanzimat bürokrasisinin eline düşeceği günü sinsi bir sabırla beklerler!
Gelinen noktada, kanla irfanla kurulan Cumhuriyetin heyecanının sürdüğü, anayurdun demir ağlarla örüldüğü, Türk’ün çalışıp, güvenip, övündüğü, cumhuriyete göğüslerin tunçtan siper edildiği, durmanın yaraşmadığı, ilerinin hedeflendiği yılları tam siper atlatan Damat Ferit ve İtilafçıların ortalığa iyice döküldüğü bir dönemi yaşıyor Türk ulusu!
Kurtuluşun, kuruluşun, Cumhuriyet devrimlerinin yarattığı özgüven içinde ulusça dünyaya kafa tutulan bir dönemden sonra, ikbal ve itibar basamaklarından çifter çifter çıkartılan Damat Ferit ardıllarının, Atatürk Cumhuriyeti ile yüzyıllık hesabı görme aşamasına gelmenin zafer sarhoşluğundan başlarının döndüğü anlaşılıyor!
Damat Ferit başta olmak üzere işgal İstanbul’unun işbirlikçi hükümetlerinde bakanlık ve üst düzey yöneticilik yapanlardan mütareke münevverlerine, Kürtçüsünden, o dönemde emperyalizmin amiral gemisi olan İngillizlerce ılıtılan İslamcısına kadar bir yığın Hürriyet ve İtilafçının günümüzdeki mirasçıları beklenen günün geldiğini düşünerek kurtuluşun ve kuruluşun simgesi Türkiye Cumhuriyeti’nden yenilginin rövanşını alacakları altın vuruşun heyecanını yaşıyorlar!
Kemalizm, emperyalizm tarafından yarı sömürge haline getirilmiş bir ülkenin ve ulusun kurtuluşu ve bağımsızlık temelinde yeniden inşasının simge adıdır. Türkiye Cumhuriyeti tekil ve ulus devlet olarak kurulurken, gelecekte yeniden emperyalist sistemin sömürü ağına düşmemek için ekonomik ve siyasal bağımsızlığı temel almıştır. Devletin düşünsel, siyasal ve ekonomik yapılanması buna göre düzenlenmiştir. Yurttaşlarına hangi kökenden olursa olsun ulus bilinci vermeyi, ulusçu yapmayı amaçlamıştır. Etnik ve dinsel ayrışma ve farklılaşma yaratacak bir yapılanmaya ve anlayışa izin vermemiştir. Cumhuriyetin kurucu ideolojisinde ve Atatürk ilkelerinde temel alınan milliyetçilik antiemperyalist ve ulusçu bir anlayış çerçevesinde tanımlanmaktadır. Bu nedenle ayrıştırıcı değil, kapsayıcı ve birleştirici bir özelliğe sahiptir.
Kemalizmin devletten tasfiyesi söylemi aslında ulus devlet olmaktan vazgeçme, küresel sermayenin istemi doğrultusunda üniter yapının etnik ve dinsel cemaatler doğrultusunda ayrıştırılması anlamına gelmektedir. Kemalizmin ve İttihatçı anlayışın devletten tasfiyesinin demokratikleşme, devletin otoriter ve faşizan yapılanmadan demokratik yapılanmaya geçiş olarak tanımlanması, Türk ulusuna kurulan büyük tuzağın süslü örtüsü olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Arzu edilen küresel sermayenin ulus devletin ulusal direnciyle karşılaşmadan istediği gibi at oynatacağı kabileler, cemaatler federasyonuyla sömürüsünü daim kılmaktır. Kemalizmin, ittihatçılık ve çete söylemleriyle bir arada anılması milletin ortak değerinin, birleştirici paydasının kavram kirletilmesi yoluyla devletin kurucu ideolojisi olmaktan çıkarmaktır. Kemalizm veya Atatürkçülük Türk ulusunun bilincinden ve devletten ayıklandığında geriye devlet ve ulustan da bir şey kalmayacağını bildikleri için bu kampanyayı ısrarla sürdürmektedirler ve demokrasi ambalajıyla sunmaktadırlar. Yine bunun içindir ki, Türk varlığının ve geleceğinin olmazsa olmazı olan ulusçuluk ve ulusalcılık, Türk ulusunun ve Türk devletinin hasımlarınca hasım olarak tanımlanmaktadır!


www.ufukotesi.com - 04 / 2008  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.