“Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez.” sloganının içeriğinde, vatan için ölenlerin yaşayan özlemleri dile gelir. Ölürken bile “Vatan Sağ Olsun.” diyenler, vatanı kutsayıp yüceltmeyi ülkü edinmiş ve canlarından çok sevdiklerini açıkça göstermişlerdir. Vatan için milli gönüllülük, milletin gönlünde kıyamete kadar yaşayacak bir özlem olarak varlığını sürdürecek bir değerdir. “Yaşasın Vatan, Yaşasın Millet, Yaşasın Ordu-Millet” deyimlerinde de vatan, millet ve orduya övgüler düzüldüğü, candan daha değerli oldukları vurgulanmaktadır. “Biz Türkler” diye, başka kültürlerle konuşabilen ve kendi kültürüne hayranlık duyan vatandaşlar, kendi milletlerine olan saygınlıklarını ve kimliklerini dile getirmektedirler. Kültürel olarak özüne dönüşlü bir tutumla evrenselliğe yönelik bir kimliği milleti adına vurgulamak, sisler arasındaki bir Avrupacılık ve Amerikancılık tutumuyla farklı bir boyutta kesişir. İçe ve dışa dönük bir Türk kimliği ve bilincinin boyutları ırkçılık, etniklik ve mezhepçilikle bağdaşır değildir.
Evrenseli ve evrenselliği özünde taşıyan Türklük, kendini gerçekleyen bir Türkiye’nin temel görünüşüdür. Türklük kimliğini kaybetmeden, evrensel bir dünya kimliğine sahip çıkmak, milli tercihleri sürdürme iradesinin bir göstergesidir. Küresel ve kültürel bir Avrupalılaşma ve Amerikanlaşma tutumunu yaygınlaştırma peşinde olan gruplar, yozlaştırıcı mantıkla, küresel ilişkileri gerçekleyeceklerini zannederler. Bunlar Türk milletinin evrenselliği ve evrenselciliği ile somutlaşan ülküsel kimliğini kıskananlardır. Vatanseverliğin ve milletseverliğin ortaya çıkardığı milli duyguyu yok saymaya çalışan zihniyet sahipleridir. Türkiye’nin ve Türklüğün milli çerçevesini koruyucu çelikten iradesini, her türlü stratejiyle sarsmak isterler. Etnicilik, bölgecilik, bölücülük, kabilecilik ve aşiretçilikle Türk milletinin vatan ve millete ait mensup olma bilinci ve milli dayanışmasını, farklı kimlik dayatmalarıyla belirsizleştirmeye çalışırlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin dağılması, parçalanması ve çökmesi, Türklüğün evrenselci milliyetçiliğinin geçersizleştirilmesi için her türlü yola başvuran gruplara karşı dikkatli olunmalıdır. Milliyetçiliği bilimselleştirilmesinde sadece tarihçi ve edebiyatçılar değil, Türklüğün vatanı ile ilgili her türlü ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel birlik için çalışan herkesin, savunulacak toprakları olduğu bilinciyle hareket etmeleri beklenir. Vatanseverlik ve milletseverliğin batılı siyasi düzenlerin ithaliyle gerçekleşemeyeceği de çok iyi bilinmelidir. Çünkü İngiliz, Fransız ve Amerikalı, kendilerini bu dünyada millet olarak görmekte; diğer milletleri cemaat olarak nitelemektedirler. AB yurttaşlığı ve oy hakkı kazanmak, bu hakkı kazananların birinci sınıf vatandaş olmaları anlamına gelmez.
Batının siyasi ve kültürel geometrilerinde Türk milletinin geometrik biçimi dikkate alınmaz. Oysa Türk milleti, kendi tarihine, kültürüne ve vatanına duyduğu sadakatle kendini ispat etmiş, tarih boyunca millet anlayışının temel olduğu milliyetçi bir tablo sergilemiştir. Milletin demokratik özgürlüğünü savunan, kendisinin kutsallarını dışlamayan bir milliyetçiliği bizzat başkalarına örnek olarak göstermiştir. Günümüzdeki milli irade istismarcıları, her ne kadar milletin siyasi kimlikleri ve simgelerinin evrenselleştirici nitelikleri olmadığını iddia etseler de, Türk milleti mili egemenliğin hem siyasi hem de gerçek öznesi olduğunu herkese göstermiştir.
Siyasi modernlik maskesi altında, siyasi iradenin egemen olmadığı kuşkusu yaratılarak milliyetçi ve vatansever düşüncelerde sarsıntı oluşturmaya çalışsa da, bu milletin gönlünden vatanseverlik duygusu çıkarılamayacaktır. Bireyci, çoğulcu, özgürlükçü ve evrenselci olduğunu iddia eden ABD milliyetçiliği, etnik temelli Alman ve Rus milliyetçiliği vb. yanında millet iradesini temel alan Türk milliyetçiliği, milliyetçilik ve vatandaşlık anlayışıyla kendi kaderini kendisi belirleme iradesiyle hareket etmektedir. Çünkü Türk milleti, milli topluluk olma bilincini tecrübe ede ede bizzat yaşantılamıştır. Milli egemenliğe duyarlı olmak, adalet ve refahı kendi kültürünün bir parçası yapmak, milletin geleneksel değer sisteminde varlığını sürdürmektedir. Korumacılık sözcüğüyle kendi içine kapanan ve dışarıyla ilişkilerini kesmeye çalışan AB ve ABD milliyetçilikleri, taklit edilecek milliyetçilikler değildir. Ancak onlar, Türk milliyetçiliğini etkisizleştirme stratejisiyle her türlü yola başvurabilirler.
Millet sözcüğünün kavim ve din sözcüklerinin üst kavramı olduğu düşünüldüğünde, Türk milletinin kavimcilik ve ümmetçilikle suçlanması kaçınılmazdır. Batının ırk ve din anlayışı çok farklıdır. Irk sözcüğü, sadece biyolojik ve fiziki olana gönderme yapmakta; din sözcüğü de ümmetçilik olarak kullanılmaktadır. “Irk farklılığı” deyiminin içeriği ve kapsamı, çok yanıltıcıdır. Politikacılar ve art niyetliler, bu sahteliği gerçek diye sevip pazarlamaktadırlar. Irkçılık, bir adlandırıcı ve anlamlandırıcı sözcük olarak uydurmacılıktan, bir tipoloji yapmaktan kaynaklanmaktadır. Oysa ırk ve ırkçılık tipolojileri bilimsellikten uzak, aldatıcı bir mantıktan hareket etmektedirler.
Vatan ve millet konusundaki milletimizin ortak inanç belleği üzerinde oynanan oyunlar vatanseverlik bilincinin anlam çıtasını düşürmeye, onun açınımını karartmaya çalışmaktadırlar. Milletimizin vatanseverlik gerçekliğini laf kalabalığıyla kavramsal kalıplara hapis ederek, bu kavramların yörünge düzlemlerini bozmaya çalışanlar olduklarını unutmamak gerekir. Vatan ve millet sözcüklerini biçimleyen çekirdek ilkeleri ayrışan parçalara dönüştürüp işlevsellik ve dinamikliğini yok edip etkisizleştiren bireyselci, çoğulcu, özgürlükçü ve demokratik olduğunu iddia eden felsefelere de dikkat etmek gerekmektedir. Onların ileri sürdükleri nedenler ve niyetlerin bağlamlarındaki olasılıkları da kavrayıcı, iman dolu bir sorumlulukla hareket etmek her Türk vatandaşının görevi olmalıdır.
|