Gezinti

 

Ebru Tenli Günaydın  

Zamana meydan okuyan güzellik:Tire


Bu defa Tire’deyim. Burası sanki zamana meydan okuyor. Tire, popüler kültürle yoğrularak her şeyi tüketen ve yok eden büyük şehir girdabından kurtulmak isteyenler için adeta bir cennet. Eğer kafanızı dinlemek ve sıcacık sohbet ortamlarında bulunmak istiyorsanız bence Tire’ye gitmelisiniz.

Tarihsel dokusundan ve kültüründen hiçbir şey kaybetmeden bu günlere gelmeyi başaran bu şirin ilçemize yıllar önce gittiğimde de aynı tadı almıştım. Selçuk'a 40 kilometre uzaklıkta bulunan Tire, tarihi yapıları, el sanatları, çarşısı, yöresel yemekleriyle, çok renkli bir ilçe.
Tire’yi anlatmaya, isterseniz Tire’nin çarşı ve sokaklarında mis kokulu saksı çiçekleri satan teyze ve amcalarından başlayayım. Çünkü onlar her adım başı karşınıza çıkıyor. Kendi elleriyle yetiştirdikleri çiçekleri satarken, onlara nasıl bakacağınızı da anlatıyorlar:
“Menekşe sevgi, zambak ışık, küpeli sohbet, ortanca güneş, aşk merdiveni ise orta karar bakım ister. Ama en önemlisi sabırdır…”
Bu kadar bilgiyi aldıktan sonra küçücük dükkânların olduğu bir sokağa dalıyorum. Burada keçeciler, iplikçiler, saraçlar, yorgancılar, semer yapanlar, urgancılar, nalıncılar, yularcılar, hasırcılar var. Emin olun ki yıllar önce nasıl çalışıyorlarsa yine aynı heyecanla sanatlarını sürdürüyorlar. Büyük marketlerin yanında halen mütevazı bir şekilde çalışan bakkallar da var. Hatırlıyorum da, küçükken bakkala gittiğimde, ayrı bir koku duyardım. Bakkal dükkânından hiç çıkmak istemezdim. İşte yine aynısı oluyor. Biraz alış veriş yapıp cumbalı evlere doğru yürüyorum. Hemen hemen bütün evlerde cumba var. Tabii hepsinin de ayrı hikâyesi…
Mustafa amca, Feraye teyzeyi cumbada görüp âşık olduğunu, isminin Feraye olduğunu öğrendikten sonra da Feraye türküsünü dilinden düşürmediğini söylüyor ve mırıldanıyor:
“Feraye’dir kızın adı
Feraye öf
Yar yandım aman
Esmer yârim de
Aman da yandım Feraye…”
Feraye teyzenin gözleri doluyor:
“Ah kızım ah! O zamanlar bir başkaydı. Biz birbirimize ilk görüşte âşık olduk. Mustafa amcan bana mavi mavi baktığında artık ondan başka hiç kimseyi düşünmez olmuştum.”
Mustafa amca takılıyor:
“Hanım, şimdi başkalarını mı düşünüyorsun?” diye.
Feraye teyze tüm asilliğiyle:
“Mustafa Bey olur mu hiç öyle şey. Beni çocukların yanında utandırma” diyor.
Mustafa amca ve Feraye teyzenin sohbetine doyum olmuyor, hele ki cumbalı evlerin hikâyesi hiç bitmiyor.
Cumbalı sokaklar arasında sessizliğin sesini dinlemeye çalıştım. Sanki bana bütün evler hikâyelerini anlatmak ister gibiydi.
Bu kadar nostalji bir an zamanın durduğu hissini veriyor size.

Tire Camileri
Camilerin büyük çoğunluğu 15. yüzyıla ait. Büyük cami yok. Hatta gezdiğim yerlerle kıyasladığım zaman çok küçük kalıyorlar. Ama özellikli olan camilerin sayısı, tarihi, mimarisi oldukça dikkat çekiyor. Kentteki ilk Osmanlı eseri olan Yeşil İmaret Camii süslemeleri, abanoz ağacından yapılma kapı kanatları, sırlı tuğla minaresi belirgin özelliklerini oluştururken, yarım kubbe örneğinin Anadolu da ilk uygulandığı yapı özelliği taşıyor. Yeşil İmaret Zaviyesi’nin vakıfları içinde kalan Tire Merkez Çarşısı, Kapan Kervansarayı, Kutu Hanı, arasta ve hamamı da barındırıyor. Yeni Cami kesme taştan yapılma Tire’deki tek örnek, Karakadı Camii altıgen planlı ve tuğla dekorasyonlu minaresi ile ilgi çekiyor.
Daha bitmedi
Çünkü adım başı tarih var. Kurt ve Doğancıyan Zaviyesi, Yoğutluoğlu Külliyesi, Ali Baba Tekkesi, Şemsi Mescidi ve Ayazma, Bakırhanı, Abdüsselam Hanı, Yeni Han, Eski-Yeni Hamamı, Terziler Hamamı, Yalınayak Hamamı, Tire Müzesi, Necip Paşa Kütüphanesi Tire’de görebileceğiniz eserler arasında sayılıyor.
Damak zevkine gelince:
Ağzının tadına düşkün olanların Tire’ye gittiklerinde mideleri sürekli zil çalarmış.
Tireliler öyle diyor…
Tire kebabı, Tak Tak kebabı, Tandır çorbası, Sübye gibi yöreye has birçok lezzet bulunuyor. Tak Tak kebabını yemek için sabah saat, 5’te kalkmanız gerekiyor. Saat 9’da kalkarsanız Tak Tak kebabını asla yiyemezsiniz.
YAPILIŞI:
Bütün bir kuzu kuyuya atılıp pişiriliyor. Pişen etler pide üzerine konulup yeniyor. Kuzunun kuyu içinde pişirilmesi sırasında altına konan büyükçe bir kaba, kuzunun akan yağları biriktiriliyor, sonra da bu yağlardan tandır çorbası yapılıyor. Bu çorbayı da ancak o saatlere uyananlar içebiliyor.
Tire Kebabına gelince… Yüz yılı aşkın bir geçmişe sahip.
Küçük ince uzun köfteler şeklinde şişe sarılan kıymalar, kömür ızgarada pişirilip bekletiliyor. İçinde tereyağı olan iki tane tava var, birine pişirilen köfteler konuyor, diğerine kabuğu soyulmuş, doğranmış domateslerle sos yapılıyor. Tabağa konan köfteler üzerine tereyağlı domates sosu dökülüyor, eğer isterseniz bir de yoğurt ilave ediyorlar. Tire kebabının tadı İskender'e benziyor.
Sübye ise enerji veren bir içecek ve kavun çekirdeğinden yapılıyor. Ayran kıvamında, beyaz renkli, şekerli, ferahlık, serinlik verici özellikleri var. Kurutulmuş kavun çekirdekleri suya bırakılıyor, kabaran çekirdekler yıkanıp havan içine atılıyor. Burada uzun süre dövülüp eziliyor ve tülbent içine alınıp sıkılıyor, içine biraz şeker ve gülsuyu konarak soğuk olarak içiliyor. Değişik bir tat, sanki kavunlu süte benziyor.
Siz siz olun vakit bulursanız mutlaka Tire’ye bir uğrayın…


www.ufukotesi.com - 02 / 2008  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.