Rekabet, evrensel kurallara bağlı bir ilişkiler sistemi olarak, doğa bilimlerinde olduğu gibi, kıt kaynakları kullanarak sınırlı bir talebi ekonomik olarak karşılama ve varlığını geliştirerek sürdürebilme yeteneğini kazanmaktır. Bir anlamda var olma ve yaşama savaşı olan rekabet, stratejik bir düşünce yapısını, belirli stratejik analizleri ve bilinçli uygulama kurallarını benimsemeyi gerektirir. |
Rekabet gücünün artırılması; bir ülkenin ekonomik gelişme eksenlerinin arasında birinci sırada yerini almaktadır. İşletmelerin rekabet gücünü etkileyen faktörlerin başında, üretim maliyeti, kalite ve standartlara uygunluk, nitelikli işgücü ve üretim teknolojisi faaliyetleri gelmektedir. Küreselleşen dünyamızda rekabet fark yaratmaktan geçmekte olup, farkı da yaratacak olan insandır. Sonuç olarak insan kaynağı şirketler için çok önemli bir rekabet aracı olmaktadır.
İnsan yönetimi çalışanların şirkete katkısını ve verimliliğini artırmanın yanısıra çalışan memnuniyetini de artırmayı hedeflemek zorundadır. Yazının başında rekabet kavramını işletmelerin rekabet gücüyle, ülkelerin rekabet gücüyle sınırladık. Her birimiz hayatın içinde başarılı olmak için bireysel rekabet gücümüzü artırmak için çalışmıyor muyuz? Bireysel rekabet gücünü artırmanın ve başarılı olmanın yolu ise insanın kendisini ve iletişim içinde olduğu ve olmak zorunda olduğu diğer insanları yönetmekten geçer. İnsanı herhangi bir konuda hedefine ulaştıran insan yönetme sanatına örnek çok sevdiğim bir hikâye var. Bu hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük bir ev satın alır. Emekliliğinin ilk bir kaç haftasını huzur içinde geçirir ama sonra ders yılı baslar. Okulların açıldığı ilk gün, dersten çıkan öğrenciler yollarının üzerindeki her çöp bidonunu bağırıp, çağırarak tekmelerler. Bu çekilmez gurultu günler sürer ve yaşlı adam bir önlem almaya karar verir. Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken, kapısının önüne çıkar, onları durdurur ve: "Çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde gürültüler çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün 1 dolar vereceğim" der.
Bu teklif çocukların çok hoşuna gider ve gürültüyü sürdürürler.
Birkaç gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve onlara şöyle der: "Çocuklar enflasyon beni de etkilemeye başladı bundan böyle size sadece 50 sent verebilirim."
Çocuklar pek hoşlanmazlar ama yine devam ederler gürültüye.
Aradan birkaç gün daha geçer ve yaşlı adam yine karşılar onları:
"Bakın" der, "Henüz maaşımı alamadım, bu yüzden size günde ancak 25 sent verebilirim, tamam mı?" "Olanaksız bayım" der içlerinden biri, "Günde 25 sent için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Biz isi bırakıyoruz."
Kıssadan hisse. Gerek bireysel başarılarımızda, gerek kurumsal başarılarımızda insan yönetiminde insan psikolojisini dikkate almanın ne kadar önemli olduğu aşikâr. Bazı şirketler vardır, rakiplerine göre daha düşük ücret ödemektedir, diğer şirketlere kıyasla çalışanlara tanıdıkları sosyal haklar da daha azdır. Ama bu şirketlerin bir kısmının rekabet gücünün daha yüksek olduğu, çalışanların şirkete bağlılığının daha yüksek olduğu görünmektedir. Buradan görülüyor ki, şirketlerin rekabet gücünün artırılmasında insan yönetiminin, bir başka deyişle çalışanın memnuniyetinin önemi açıkça görülmektedir. Çalışanlarla şirket hedeflerinin paylaşılması, takım ruhu çerçevesinde hedefe birlikte koşulması, sonuçların paylaşılması, bir aile ortamı yaratılması; bir başka deyişle çalışana yaptığı işi ve şirketi sahiplendirmek için gereğinin yapılması bireysel ve kurumsal başarıyı artıracaktır.
|