-

 

Dr. Orhan Gedikli  

Rodos’ta Türk izleri-2


Yunanistan AB fonlarından dünya kültür mirasının korunması çerçevesinde ülkesindeki Türk – İslam eserlerinin tamiratı için ciddi paralar almaktadır. AB tamirat yapılıyor düşüncesi ile sesini çıkarmıyor. Ancak Rumlar bu eserlerin etrafını çevrilerek tamirat yapılıyor gibi göstermektedirler. Yıllar geçmesine rağmen hiçbir şey yapılmamakta, yapılanlar da ibadete açılmamaktadır. Bu eserlerin yıkılıp kaybolması beklenmektedir.

Yunanistan’a giden eli kalem tutanların hepsi yazdığımız konulara değinmektedirler. Ancak ne hikmetse bu feryatları ne Yunanistan ne AB ve ne de Türk yetkililer duymaktadırlar. Ya da duydukları halde duymazlıktan gelmektedirler. Nitekim Rodos Müftüsü İbrahim Çakıroğlu bu sorunları Sayın Abdullah Gül, Beşir Atalay ve Deniz Baykal’a anlattıklarını bize söyledi. Bu kişiler şimdi devletin tepesindeler. İnşallah verdikleri sözler hatırlarına gelir. Sayın müftü bunları lütfen çekinmeden yazın dedi. Biz görevimizi yazarak yaptık. İnşallah sayın müftüye söz verenler de sözlerini tutarlar.
Murat Reis Külliyesi’nin görevlisi yaşlı haline rağmen görevini hakkı ile yapmanın gururu içinde ekibimize bazı bilgiler verdi. Bu gibi yerlere sahip çıkmak gerektiğini ve ziyaret etmenin faydalarını anlattı. Kendilerine yapılan haksızlıkları sıraladı. Türkiye’nin sahip çıkması gerektiğini söylerken gözleri doldu. Ona gayretlerinde başarılar dileyerek öğle namazı için İbrahim Paşa Camisi’ne gitmek üzere yola devam ettik. Sur içine Kanuni Sultan Süleyman’ın girdiği ana kapıdan girerek hemen sola dönüp doğruca Hipokrat meydanına çıktık. Meydanın ortasındaki küçük havuzun etrafında fotoğraflar çektirerek biraz ara verdik ve oradan 3 dakikalık uzaklıktaki İbrahim Paşa Camisi’ne öğle namazına yetiştik.
Öğle namazını Rodoslu Türk kardeşlerimizle birlikte kıldıktan sonra müftü, hoca ve diğer vatandaşlarla bir süre daha sohbet ettik. Bir arkadaşımızın burada ne kadar Müslüman var sorusuna Müftü çok bozuldu. ‘Yunan ağzı ile soru sormayın’ dedi ve ekledi; ‘Biz Yunanistan vatandaşı Türk Müslümanlarız’. Çünkü Yunanistan yetkilileri de Yunanistan da Türk yok Yunanlı Müslümanlar var diyor. Bu nedenle Yunanistan’daki Türk kardeşlerimiz bu tanımlamaya karşı çıkıyorlar ve bana göre de haklılar. Ben de müftüye Yunanlılardan İslam dinini kabul eden olmuyor mu diye bir soru sordum. Yok denecek kadar azdır dedi. Cami avlusunda müftü ve hoca efendi ile resimler çekilerek oradan ayrıldık.
Sola doğru devam edip çok hoş bir asmalı Osmanlı çarşısından geçerek Recep Paşa Camisi’ne geldik. Gördüğümüz manzara karşısında içimiz sızladı. Caminin etrafı tamirat gerekçesiyle çevrilmiş durumda. Mihmandarımız tamiratın yıllardır devam ettiğini ve bir çivi dahi çakılmadığını söyledi. Buradan dar ara sokaklardan geçerek 3. Mustafa Camisi ve Yeni Hamam’ın önüne geldik. Yeni Hamam’ın faaliyetine devam etmesi içimizi rahatlattı. Ancak Padişah 3. Mustafa tarafından yaptırılan cami de aynen Recep Paşa Camisi’nde olduğu gibi tamirat gerekçesi ile kapalı idi.
Buradan doğruca Süleymaniye Camisi’ne geçtik. Süleymaniye Camisi Rodos’un en önemli caddelerinden biri olan Sokrates caddesinin sonunda ve şehre hâkim bir tepeye kurulmuş. Hemen karşısında Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi ve İmarethane var. Süleymaniye Camisi gerçekten çok güzel restore edilmiş durumda. Duvarında aynen Bulgaristan- Filibe Ulu Cami’de olduğu gibi bir güneş saati var. Şerefesinin etrafı ay yıldız ile donatılmış bir şekilde açılacağı günleri iple çekiyor. Müftü yetkililerin söz verdiğini, bu camiyi mutlaka açacaklarını ve açmadan ölmeyeceğini söyledi.
Hemen karşıdaki Hafız Ahmed Ağa Kütüphanesi’ne geçtik. Bu kütüphane İstanbul’da adına bir koru bulunan Fethi Paşa’nın babası tarafından kurulmuştur. İçinde 2500 adet değerli eser bulunmaktadır. Kütüphanenin mimari açıdan bakımının gayet iyi olduğunu gördük. Ancak içindeki kitapların bakımı ve korunması için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. En önemli eserlerden iki adet el yazması Kuran-ı Kerim’i görevli arkadaşımız bize gösterdi. Ekibimizden M. Şefket EYGİ 1400’lü yıllarda Mısır’da ve 1600’lı yıllarda İstanbul’da yazılan bu iki eseri inceleyerek bilgi verdi. Kütüphaneden ayrılarak hemen karşıdaki Osmanlı İmarethanesi’ni ziyaret ettik. Ardından Şövalyeler kalesine geçtik.
Şövalyeler kalesine giderken yolun solunda tamirat çalışmaları devam eden bir bina gördük. Rehberimiz bunun eski Osmanlı Mektebi olduğunu ve tamirattan sonra Akdeniz Ülkeleri Güvenlik Merkezi olarak açılacağını söyledi. Rodos’ta 1972 yılına kadar Türk Okulu olarak hizmet veren bu binanın 4000 civarındaki Türk kardeşimiz için okul olarak tekrar açılması için Türk Dışişlerini göreve çağırıyorum.
Nihayet meşhur Şövalyeler kalesinin önündeyiz. Evliya Çelebi’nin dünyayı gezdim ama böylesini görmedim dediği kale bu. Osmanlı’ya Akdeniz’de büyük zayiatlar verdiren ve sonunda Kanuni’ye boyun bükmek zorunda kalan şövalyelerin kalesi. Kalenin gerçekten çok güzel ve heybetli bir görünümü var. Şimdi müze olarak kullanılıyor. Şövalyeler caddesinin başında yani kalenin önünde ekibimizden arkadaşlarla resim çektirdikten sonra aşağıya doğru indik. Şövalyeler caddesinde AB ülkelerinin konsoloslukları var. Bu caddede mülk satın almak yasak. II. Beyazıt’ın kardeşi Cem Sultan’ın 12 yıl tutulduğu şimdi Fransız konsolosluğu olan binayı çektik.
Buradan tekrar Sokrates caddesine geçtik ve caddenin orta kesiminde bulunan Ağa Camisi ve çeşmesini çektik. Bu cami İstanbul boğazındaki köşk minareli caminin adeta bir benzeri gibi idi. Cami tamiratı bitmiş olmasına rağmen açık değildi. Ağa Çeşmesi Rodos’ta su sıkıntısı olmasına rağmen şakır şakır akıyordu. Biz de suyundan kana kana içtik. Oysaki İstanbul sur içi Osmanlı çeşmelerinin çoğu perişan halde ve suları kesik durumdadır.
Caddeden aşağı doğru inerek Hipokrat meydanına yakın olan Şadırvan Camisi’ne geçtik. Bu caminin de minaresi yoktu. Ancak tamiratı bitmiş olmasına rağmen Ağa Camisi’nde olduğu gibi ibadete kapalı idi.
Buradan doğruca Hipokrat meydanına indik ve eski çarşıları gezmeye başladık. Bu arada II. Dünya Harbi’nde bombalanan bir İtalyan kilisesinin kalıntılarını gördük. Oradan tekrar limana inerek gümrük işlemlerini yaptırdık. Rodos adasındaki 4000 Türk kardeşimiz için mutlu bir gelecek dileyerek ve 1947’de 12 adaları Yunanistan’a bırakanlardan Allah hesabını öbür dünyada sorar ümidiyle Türk bandıralı bir gemiye binerek Marmaris’e geri döndük. Başka bir Akdeniz ya da Ege adasında Türk izlerinde buluşmak üzere hoşça kalın sayın okuyucularım.


www.ufukotesi.com - 01 / 2008  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.