Seyran

 

Hayri Ataş  

MÁRİA T. NYÍRİ: BENİM MÁRİA ABLAM


Gabor Tamasy her zamanki gibi arkadaşlarıyla oturmuş sohbet ediyordu. Söz kadınlardan açıldığında arkadaşlarından birisi “Senin eşin Mária çok beceriksiz. Yemek yapmasını bilmiyor, ev işlerinden de anlamıyor.” dediğinde Gabor Tamasy onlara şu cevabı verir: Olsun, bu işleri bilmiyor ama benim eşim Türkçe biliyor.

15 Aralık 2007 Cumartesi günü İstiklâl Caddesindeki bir pastanede oturmuş, bir yandan çaylarımızı yudumluyor, bir yandan da ortak çalışmalarımızdan bahsediyoruz, arada ise yukarıdaki hadiseyi konuşuyoruz.
Mária Abla (Ben kendisine bu şekilde hitap etmeyi seviyorum, o da böyle hitap etmemden hoşlanıyor; Türkiye’deki bazı dostları ise ona “Meryem” diye hitap ediyor.) nihayet uzun zamandır aradığı Feridun Bey ile ilgili bazı belgeleri Osmanlı Arşivinde bulmuş. Onları bana gösterirken bir yandan da İzmir’de KIBATEK tarafından yapılan sempozyumdan haberler veriyordu. İki yılı aşkın bir zamandır gelemediği İstanbul’a dair sevgisini de dile getirirken sağlığının artık daha iyi olduğunu da belirtti. “Biraz sıkıntılı oldu ama çok şükür çalışacak kadar sağlıklıyım.” derken geçirdiği ağır ameliyatın, gördüğü kemoterapi tedavisinin sıkıntısını ve iki yıl önce eşini kaybetmiş olmanın üzüntüsünü çalışmayla aşıyordu. Bundan da hiç şikâyet etmiyordu.
Mária Ablanın 2002 yılında hasta olduğunu telefonda öğrenmiştim. Ameliyat olmuş, ilaç tedavisi görüyordu. Saçlarım döküldü, ama olsun yine biterler derken ki sevinci, durumu kabullenip azmi elden bırakmayışı beni hayran etmişti. Ameliyat olduktan yaklaşık bir yıl sonra Türkiye’ye geldiğinde beni aramış, yine buluşup sohbet etmiştik. Gelirken bana birçok da kitap getirmişti. Bu arada saçlarım çıktı bak diye eşarbıyla örttüğü saçlarını göstermeyi de ihmal etmemişti. Mária Ablanın o ipek gibi sarı saçları tekrar çıkmıştı. Neşesi de yerine gelmiş, yine çalışmaya başlamıştı. Hatta o gün “İstanbul’da sevdiğim bir şey” dediği çay içip simit yemeye gittik.
Mária Ablayla bundan yaklaşık 15 yıl önce tanışmıştık. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nda hocam Halil Açıkgöz’le beraber çalışıyorduk. Bu arada Halil Beyi ziyarete gelen hanımın Macaristanlı bir Türkolog olduğunu öğrendim. Bu Mária Ablaydı. O günkü sohbetin ardından ertesi gün Mária Ablanın ihtiyacı olan bazı kitap ve belgeleri temin için tekrar görüşmüş, epeyce de sohbet etmiştik. Bu sohbet sırasında hemen fark ettiğim şey Mária Ablanın samimiyeti ve cana yakınlığı olmuştu. Bu samimiyet ve cana yakınlık hem sözlerinde hem de davranışlarındaydı.
Her zaman iyimser ve konuşurken gözlerinin içi gülen Mária Ablaya hemen kanınız kaynar. Konuşmalarında ve tavırlarında da o kadar sadedir. Gösteriş ve şatafat onun karakterine uymayan şeylerdir. Aşırılıklar ve görgüsüzlükler onun da şikâyetçi olduğu durumlardır. Özellikle Macaristan’da yaşanan sıkıntılar onun en büyük üzüntü kaynağıdır. Ülkesindeki gençlerin duyarsızlığı, kültürel yozlaşma, toplumsal bağların gittikçe gevşemesi ve yaşanan ekonomik sebeplerle Avrupa’nın diğer ülkelerine giden Macarların buralarda yaşadıkları sıkıntılar onu gerçekten üzmektedir.
Türkiye’yi ve Türk insanını çok seven Mária Abla bunun sebebini de atalarına bağlıyor. Kendisinin Kıpçak Türklerinden olduğunu söyleyen 1943 yılında şu an Romanya sınırları içerisinde yer alan Macar şehri Marosvásárhely (Tırgumureş) şehrinde doğmuş. II. Dünya Savaşında önce babasını sonra annesini kaybettiğinden anne ve babasını hiç tanımayan Mária Abla üç yaşında Köszeg yetimhanesine verilmiş ve 14 yaşına kadar burada kalmıştır. Budapeşte Ekonomi Lisesini bitirdikten sonra bir gazetede redaktörlük ve sekreterlik yapan Mária Abla 1967 yılında Gabor Tamasy ile evlenmiş ve 1968 yılında ilk çocukları olan Katalin doğmuştur. Katalin 1992 yılında müzik öğrenimi için Macaristan’a giden bir Türk olan Alpay Özbay ile evlenip Türkiye’ye gelerek Mersin’e yerleşmiştir. Burada Mersin Operasında sanatçılık yapan çiftin Anna adında bir kızları vardır. Mária-Gabor çiftinin 1971 yılında ikinci çocukları Gabor dünyaya gelir. Mária Ablanın kızından Anna adında bir kız torunu, oğlundan da Peter adında bir erkek torunu vardır.
1977 yılında Budapeşte Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne kaydolan Mária Abla burada Macar Türkolojisinin son dönemdeki en önemli Türkologları olan Zsuzsa Kakuk, İstvan Vàsàry, Gèza Dàvid, Gyula Kàldy-Nagy, György Kara’dan dil, tarih ve edebiyat dersleri alarak 1982 yılında “Dîvânu Lugati’t-Türk’te Bitki Adları Üzerine” isimli mezuniyet tezi ile mezun oldu. Mezuniyetinden sonra aynı fakültenin Şarkiyat Kütüphanesi’nde görev alan Mária Abla 1992 yılında buradan emekli oldu. 1992 yılından 1998 yılına kadar Miskocz Üniversitesi Türkoloji Bölümünde dersler verdi. 2004 yılında doktoraya başlayan Mária Abla Atatürk döneminde Türkiye’de çalışmış Macarlarla ilgili bir çalışma yapmaktadır. 2005 yılında eşini kaybeden Mária Abla 2002 yılında yakalandığı göğüs kanserini yenerek azimle çalışmaya devam etmektedir.
1990 yılından beri Türk dünyasını dolaşan Mária Abla Moğolistan’a giderek Orhun Abidelerini ziyaret etmiş, incelemelerde bulunmuştur. Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan, KKTC, Tataristan, Kırım, Başkurdistan, Yakutistan, Çuvaşistan gibi Türk memleketlerini gezen, buralardaki sempozyumlara, kongrelere bildirilerle katılan Mária Abla, Türklerin yaşadığı Balkan ülkelerinde de araştırmalarda bulunmuştur. Türkoloji’ye hizmetleri dolayısıyla 2002 yılında KIBATEK Uluslar arası Türk Diline Hizmet Ödülü’ne layık görülen Mária Ablaya ödülü Budapeşte’deki Türkiye Büyükelçiliğinde düzenlenen bir törenle takdim edilmiştir.
Yazının başında yazdığımız anekdotu Mária Abladan defalarca dinlemişimdir. Türkçe öğrenme konusunda eşinin desteğini ve kendi çabalarını dile getiren Mária Abla, “günlerce uğraştığım halde öğrenemiyordum, ama içimdeki öğrenme isteğini de atamıyordum.” “Bu dili bir türlü öğrenemiyorum ama vazgeçemiyorum da..” dediği bir gün hocası György Kara, “Elbette vazgeçemezsin, çünkü kan çekti..” der. Mária Abla diyor ki o günden sonra niçin öğrenmek istediğimi ve öğrenmem gerektiğini daha iyi anlamıştım. Bu macerayı daha sonra Macar yazar Klara Feher’in bir hikâyesindeki olaya benzetir. Klara Feher de Türkçeyi nasıl öğrenemediğini “Türkçe Bir Cümle” adlı hikâyesinde Türkçe öğrenme macerasını oldukça esprili bir dille anlatır ve bu hikâye Mária Abla tarafında Türkçeye çevrilmiştir.
Türk kültürü ve tarihi üzerine araştırmalar yapan Mária Abla özellikle Macaristan’da görev yapmış veya yaşamış Türklerle ilgileniyor araştırmalarında. Bunların neticesinde de şimdiye kadar Enis Behiç Koryürek, Müftüoğlu Ahmet Hikmet, Ruşen Eşref Ünaydın gibi edipler hakkında çalışmalar yapmıştır. Bilhassa Kırımlı şair Bekir Çobanzade’yi araştırmak için Kırım ve Azerbaycan’a kadar gitmiştir. Şimdi ise uzun zamandır araştırdığı Feridun Bey hakkında bir etüt hazırlamaktadır. Macaristan’da Eötvös Kolejinde eğitim gören Türk öğrencileri ile Enis Behiç Koryürek hakkındaki çalışmaları kitap hacmindedir.
Mária Ablayla ortak çalışma alanlarımız olduğu için çalışmalarımızdan sürekli birbirimizi haberdar ediyor, kontrol ediyoruz. Hatta bazı çalışmalarımızı ortak yapıyoruz. İnşallah bunlardan bazılarını bu yıl içinde yayınlama imkânı da bulacağız.
Mária Abla cana yakın olduğu kadar espritüel birisidir aynı zamanda. Özellikle yaşadığı bazı olayları anlatırken bizi kahkahalar boğar. Bunlardan bir tanesi şöyledir:
Aksaray’da, yanında kaldığı arkadaşının Cihangir’deki evine gitmek için otobüs durağında beklerken, yanına genç birisi yaklaşarak “sizi gezmeye götüreyim mi” der. Mária Abla da “ Bunu çok mu istiyorsun?” diye sorar. Genç de “Evet” deyince Mária Abla cevabı yapıştırır. “Öyleyse nineni götür..”
Türk kültürü için gece gündüz demeden dur durak bilmeden çalışan sevgili Mária Ablama sağlıklı ve mutlu daha nice seneler diliyorum.


www.ufukotesi.com - 01 / 2008  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.