PKK terör örgütü nasıl kuruldu? Nasıl büyüdü? Ve bu kanlı terör örgütünün büyümesine nasıl destek verildi?
Teröristbaşı Bakırköy tapu sicil müdürlüğünde memur olarak çalışırken Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kaydolmuş ve Ankara’ya taşınmıştır.
Teröristbaşı Ankara’ya taşınmadan önce siyasi faaliyetlerine 1970 yılında İstanbul’da Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nda başlar. 1971 yılında Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kaydolduktan sonra Marksist – Leninist görüşçü THKP/ C örgütü ile ilgilenir. Nisan 1972 yılında Şafak grubunun bildirilerini dağıtırken yakalanarak 7 ay Mamak Askeri Ceza Evi’nde tutuklu kalır.
Mart 1973’de etrafına topladığı üniversite arkadaşları ile Kürtçü, bölücü bir örgütlenmeyi oluşturmak amacıyla toplantılar yapar. Bu toplantılarda Kürdistan olarak nitelendirdikleri, Doğu ve Güneydoğu illerimizin Türkiye’nin sömürgesi olduğu, bölgede bağımsız bir Kürt devleti kurmak amacıyla gizli bir örgüt kurulması gerektiği sonucuna varılmıştır. Teröristbaşı Ankara’daki öğrenci evleri, okul kantinleri ve yurtlar ile bazı semtlerdeki “kültür, güzelleştirme, yaşatma” sıfatlı dernekler adı altında çalışmalar yaparak öğrencilere ve gençlere el atıp örgütün ideolojik ve öncü kadrosunu oluşturmaya çalışır.
1975 yılında Ankara’nın Dikmen semtinde yapılan bir toplantıda ideolojik ve askeri kadro oluşumunun tamamlandığı sonucuna varılarak 1976’dan itibaren faaliyetlerin Doğu ve Güneydoğu illerinde sürdürülmesi kararı alınır. Öcalan, 1975 yılında gurubun manifestosu veya örgütün program taslağı sayılan 68 sayfalık “Kürdistan Devriminin Yolu” isimli broşürü kaleme alır.
Örgüt mensupları 1976 yılından itibaren Güneydoğu illerine dağılarak Ulusalcılar, Ükocular, Kürdistan Devrimcileri adı altında propaganda faaliyetlerine başlamıştır.
27 Kasım 1978 tarihinde Diyarbakır ili, Lice ilçesi, Fis köyünde PKK’nın 1. kongresi yapılarak genel başkanlığına Öcalan getirilmiştir.
PKK’nın, Suriye, İran, Irak, Lübnan, İtalya, İngiltere, İspanya, Almanya, Belçika, Fransa ve Bulgaristan devletleriyle ilişkisinin bulunduğu, bu ülkelerden eleman, para, silah, cephane gibi ihtiyaçlarını karşıladığı, ayrıca bazı devletlerden de kamp yeri temin ederek elemanlarına silahlı eğitim verdiği bilinen gerçeklerdendir.
PKK terör örgütü ülke topraklarının bir bölümünü sözde Amed, Garzan, Dersim, Mardın, Botan, Zağnos, Serhat, Ruha (GAP) Koçkırı, Güneybatı Erzurum ve Toros – Akdeniz eyaletlerine ayırmıştır.
PKK terör örgütü bu çalışmaları yaparken Türkiye Cumhuriyeti’nin yetkilileri bunların farkında değil miydiler?
Teröristbaşı kendisini ve örgütünü güçlendirmek için Türkiye’yi terk etmiş ve Beka Vadisi’nde yetiştirilmiş, daha sonrada Suriye’nin başkenti Şam’da özel ikamet açılarak Suriye Devleti tarafından özel korumaya alınmıştır.
Teröristbaşı 1984 yılında başlattığı terör eylemlerine 1988 yılına kadar aralıksız devam etmiş. Ancak Suriye Devleti’ne bu adamı niye koruyorsunuz diye kimse hesap sormamıştır.
1988 yılında pazarlık nasıl ve kiminle yapıldıysa Suriye hududuna inen bir paşamızın “teröristbaşını korumaya devam ederseniz bu eyleminizi savaş sebebi sayarız” sözü üzerine Suriye’den çıkartılmış ve ABD tarafından yakalanarak idam edilmemek şartıyla Türk makamlarına teslim edilmiştir.
PKK terör örgütü bu duruma nasıl geldi? Mali kaynakları nereden sağladı?
Öcalan 1979 yılında Suriye’ye kaçmış, terörist toplama ve eğitim kapları kurmuş, 12 Eylül harekatı olmuş, Özal Başbakan seçilmiş ve Barzani PKK ile anlaşmış ama Türkiye Cumhuriyeti devletinin haberi yok, kim kime ve neye hizmet etmiş bilinmiyor. Devletin bir müdahalesi yok Suriye rahat, Öcalan rahat, Barzani rahat, teröristler rahat ama Türk askeri şehit veriyor.
Özal Başbakan, bir yanım Kürt diyen Özal. Barzani Kürt yönetimi lideri, PKK ile anlaşan, ona Irak’ta yer ve kamp tahsis eden Barzani. Özal tarafından kırmızı pasaport verilen Talabani ve Barzani. Teröristbaşı Öcalan İmralı’dan PKK’yı yönetmeye devam ediyor.
PKK terör örgütünün gelir kaynakları kaçakçılıktan sağlanmaktadır. Büyükbaş hayvan, küçükbaş hayvan ve uyuşturucu kaçakçılığı çok önemli kaynaklardır.
İran üzerinden büyükbaş ve küçükbaş hayvan kaçakçılığı yapanlardan haraç alarak işe başlamıştır. Bu kaçak girişlerden PKK’nın payına senede birkaç trilyon nakit para isabet etmektedir. Bu kaçakçılıktan elde edilen paralarla PKK silah gücünü modern hale getirmiş ve Türk askerini şehit etmiştir.
Bunlar için kaçakçılık kanununda ağırlaştırmalar yapılacak yerde kanunlar daha da hafifleştirilmiştir.
Kaçakçılık davaları ile terörist eylemlerle ilgili davalar arasında ilişki kurulmamış; bu güne kadar bu davalar ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
Terör örgütüne yaşam alanı sağlayan paradır, kara para. Öncelikle PKK terör örgütü silahlanmak ve binlerce terörist beslemek için bu parayı nereden buluyor? Başta söylemiştik; kaçakçılık. Kaçakçılık İran ve Irak sınırlarından yapılıyor ve PKK haraç alıyor. Yıllardır süren kaçakçılığı önleyemedik. Sınırlarımızın korunmasından kim sorumludur? Mülki amirler yani kaymakam ve valiler, içişleri bakanı yani hükümet. Bu seçilmiş ve atanmışlar, hükümetler neden tedbir almıyor? Çünkü sınır boylarında oturan vatandaşlarımızın ana gelir kaynağı kaçakçılıktır. Bu güne kadar kaçakçılığı önleyecek ekonomik tedbir bulunmamıştır. Kaçağı önlemeye çalışırsanız halk şikâyet eder. Halk demek, bizim seçilmişlerimiz için oy demektir. Kaçağı önlerseniz oy kaybedersiniz, onun için kaçakçılık seçilmişler tarafından önlenemez.
Çok düşündürücü bir konu da uyuşturucu ticareti ile ilgilidir. PKK büyük gücünü uyuşturucu ticaretine başladıktan sonra kazanmıştır. Özal döneminde PKK uyuşturucu ticaretini tamamen ele geçirince ne tesadüftür ceza kanunlarımızda önemli değişiklikler yapılmıştır. TCK’nın 403 – 408. maddeleri uyuşturucu kaçakçılığı yapanlara verilen cezaları düzenler ve çok ağır cezalar içermektedir. Bu fiillere teşebbüs edenlere (faillere) idam, müebbet cezaları verilirken 1984’den 1992’ye kadar bu cezalarda devamlı indirimler yapılmış ve idam, müebbet cezaları kaldırılmış. Teröristler uyuşturucudan kazandığı paralarla aldıkları modern silah ve mühimmatla Güneydoğu illerimizi kan gölüne çevirmişler, binlerce askerimiz ve sivil vatandaşımız şehit olmuştur.
Türkiye’nin bir Kürt sorunu yoktur. 1984 yılında başlayan terör olayları masada değil başladığı yerde bitirilmelidir. Bu olayı, bu ihaneti masaya çekmek Türk Milletine en büyük ihanettir.
Toprağa düşen aziz şehitlerimizin naaşlarını çiğnemektir.
|