Seyran

 

Hayri Ataş  

Vefa Lisesi ve Sakin Öner


1992 yılıydı sanırım, Aydil (Erol) Ağabeyle Şehzade Camiinin önünden Fatih’e doğru yürüyorduk. Camii geçince başlayan Fatih Parkı’nın önünde karşılaştığımız kişiyle Aydil Ağabey bir iki söz ettikten sonra bizi tanıştırdı. Beni tanıtırken de “meslektaşınız” demeyi ihmal etmedi. Bu kişi Sakin Öner’di.

Sakin Öner ismini daha önceden biliyordum, zira bir iki yerde yazısını görmüş; Atsız ve Arif Nihat Asya ile ilgili kitaplarından da istifade etmiştim., ancak kendilerini ilk defa görüyordum. Daha sonraları Sakin Beyle bazı toplantılarda karşılaşmış selâmlaşmıştık. 1996 yılının Ocak ayında öğretmen olarak İstanbul’a atamam yapılınca, o sıralarda İstanbul Milli Eğitim Müdür Yardımcısı olan Sakin Beyi, bir tanıdık vasıtasıyla ziyaret etmiş, maruzatımı bildirmiştim. Kendileriyle karşılaşmalarım daha sonraları yine çeşitli konferansılar, toplantılar vesilesiyle oldu, fakat hiç uzunca konuşup tanışma imkânım olmamıştı. Bu fırsat ancak 2004 yılında oldu.
2004 yılı Eylül ayında Anadolu Liselerine geçiş müracaatları başlamıştı. Ben de uzunca zamandır lisede ders vermek istediğim için (o zamana kadar hep ilköğretim okullarında Türkçe öğretmenliği yapmıştım) Vefa Lisesi’nde açık olup olmadığını öğrenmek maksadıyla okul müdürü Sakin Beyi ziyaret etmiştim. Vefa Lisesi’nde iki edebiyat öğretmeni açığı olduğunu öğrenince okul tercihlerim arasına Vefa Lisesi’ni de ekleyerek müracaatta bulunmuştum. Müracaatım Bakanlık tarafından da uygun görülerek Anadolu Liselerine geçişim onaylanmış ve tayinim Vefa Lisesine yapılmıştı. 17 Ocak 2005 yılında Vefa Lisesi’nde göreve başladım. O gün Sakin Beyle makamında uzun uzun sohbet etme imkânı bulmuş, bu sohbeti daha sonra kendilerinin daveti üzerine öğle yemeğinde devam ettirmiştik. Bu sohbette benim en çok dikkatimi çeken şey Sakin Beydeki heyecan oldu. Bu, işini çok seven ve onun sorumluluğunu taşıyan insanın heyecanı idi. Okuldan ve yapmak istediklerinden bahsettikten sonra öğretmen olarak benim de okul için iyi şeyler yapacağıma inandığını belirtti. Okuldan ve yapmak istediklerinden bahsederken adeta onları görüyor ve yaşıyordu. Bu daha önce tanıdığım birçok okul müdüründe görmediğim bir şeydi. Daha sonraları Sakin Beyin bu söylediklerini yaparken elini taşın altına koyduğuna da şahit olacaktım.
Vefa Lisesi hakkında bilgim vardı, buradan mezun arkadaşlarım ve burada görev yapan arkadaşlarım ve hocalarım vardı (Halef selef olduğumuz Ahmet Orhan bey 2004’te emekli olmuştu ve kendileri ortaokuldan benim Türkçe hocamdı, yine İngilizce öğretmeni Turgut Turunç bey de ortaokuldan İngilizce öğretmenimdi.), ancak bu bilgi çok fazla değildi. İşte o gün ve daha sonraları Sakin Bey bana Vefa Lisesi hakkında uzun uzun bilgi verdi, okulu gezdirdi. Beni en çok heyecanlandıran okul girişindeki müze, müzede sergilenenler ile derslikler üzerindeki isimler olmuştu. Zira dersliklere Vefa Lisesi’nden mezun olmuş kimselerle veya bu okulda görev yapmış hocaların isimleri verilmişti. Kimler yoktu ki: Mehmet Âkif Ersoy, Hasan Âli Yücel, Nihat Sami Banarlı, Süheyl Ünver, Kemal Sunal gibi mezunlar; Reşat Nuri Güntekin, Reşat Ekrem Koçu, Murat Uraz, İhsan Irk gibi hocalar bu isimlerden sadece birkaçıydı. Haliyle derse girerken bu isimlerin ağırlığını omuzlarımda hissetmemem pek mümkün olmayacaktı. O halde işim hiç de kolay değildi. Ancak Sakin Bey bu konuda da zaman içinde bana destek oldu ve her zaman teşvik ve takdirleriyle bu yükü üç yıldır alnımın akıyla taşımama vesile oldu.
Vefa Lisesi’nde göreve başladıktan sonra bu okulu daha iyi tanımıştım. Tarihî bir okul olan Vefa Lisesi’nin (1872 yılında açılmış) eğitim tarihimizde mühim yeri vardı. Ancak bunlar zamanın tozlarıyla örtülmüştü. 1999 yılında yaşanan depremde ise oldukça hasar görmüş ve bazı kısımları kullanılamaz hale gelmiş. Sakin Beyin ön ayak olmasıyla Vefa mezunları bir araya gelerek işte bu duruma bir son vermiş. Okulun onarımından tefrişine kadar birçok iş Sakin Beyin bir araya getirdiği Vefa camiasının gayretleri ve sağladıkları maddî destekle yapılmış ve okul ayağa kaldırılmıştır.
Bugün 60. yaşını ve meslek hayatının 36. yılını idrâk eden Sakin Bey, Vefa Lisesi’yle adeta özdeşleşmiştir. Vefa Lisesi’nde görev yaptığımı öğrenen birçok kişi bana önce Sakin Beyi sorar, zira bu iki isim her zaman yan yana zikrediliyor. Vefa Lisesi’nde iki dönemdir (1992-1995 ve 1998’den bugüne) müdürlük yapan Sakin Bey okulla ilgili tarihî vesikaları toplayarak geniş bir arşiv oluşturmuş ve bunun ilk meyvesini 1997 yılında okulun kuruluşunun 125. yılında hazırladığı bir kitap olarak ortaya koymuştur (Vefa Lisesi 125. Yılı Anısına, Vefa Vakfı yayını, İstanbul, 1997, 237 s.). Yine Vefa Lisesi’nin tarihiyle ilgili İstanbul Üniversitesi’nde hazırlanan bir yüksek lisans tezine de bilgi ve belge desteği sağlamıştır. Birçok yerde yapılan toplantılarda da okulu tanıtan konuşmalar ve bildiriler sunmuştur. Vefa Lisesi’nin kuruluşunun 135. yılının daha anlamlı bir şekilde kutlanması için çabalar sarf eden Sakin Bey bu yılı da bir kitapla taçlandırmıştır (Vefa Lisesi 135. Yıl Anısına, Vefa Lisesi Yayın Kulübü, İstanbul, 2007, 221 s.). Okulla ilgili yıllarca biriktirdiği belgelerin bir kısmın okulun girişinde hazırladığı bir müzeye yerleştiren Sakin Bey böylece okulun bir müzeye ve arşive kavuşmasını da sağlamıştır. Her yıl Mayıs ayında yapılan geleneksel Boza günü Sakin Bey zamanında daha faal ve düzenli hale getirilirken, okula kaydolan yeni öğrenciler için rozet takma ve hoş geldin törenini de Sakin Bey ihdas etmiştir. Okulun 2005 yılında beş yıllık lise statüsü kazanması da (hazırlık+4 yıl, ülkemizde bu statüde sadece 6 devlet okulu vardır) Sakin Beyin gayretleri neticesinde olmuştur. Okulun teknik imkânlarla (bilgisayar, laboratuarlar vs.) donatılması da yine kendilerinin azminin sonucudur.
Çalışma azmiyle ve gayretiyle karşısındaki kişide gerçekten takdir hisleri uyandıran Sakin Bey, eğitim-öğretimin hemen her kademesinde öğretmen ve yönetici olarak görev yapmış, onlarca ders kitabı, araştırma kitabı, yardımcı ders kitapları yazmış, hazırlamış; yüzlerce makale ve yazı kaleme almış, bir de şiir kitabı (İlk Dersimiz Sevgi, 2002) yayınlamıştır. 2003 yılında doktorasını tamamlayarak “edebiyat doktoru” unvanını alan Sakin Bey, çalışmalarını eğitim tarihi üzerine yoğunlaştırmıştır. Bu çalışmalarını ileride bir kitap haline getirmesi de temennilerimiz ve beklentilerimiz arasındadır. Sakin Beyin yanına bir iş veya ziyaret amacıyla ne zaman uğrayacak olsam, önünde bir sürü evrak ve elinde kalem ya bir şeyler yazıyordur ya da bir şeyleri düzeltmek veya düzenlemek için uğraşıyordur. Kısacası iş konusunda başı hiç sakin değildir. Kendilerinin bu enerjik haline her zaman gıpta etmişimdir.
Yaklaşık 15-16 yıl önce bir merhabayla başlayan tanışıklığımız yıllar sonra aynı okulda görev yapan iki meslektaş olarak devam ederken, Sakin Beyden âmirim olarak her zaman destek gördüğümü de belirtmeliyim. Zira kendileri sert ve asık suratlı bir âmir olarak değil işini sevgiyle ve hüsnüniyet çerçevesi içinde yürüten birisidir. Bazen parladığı anlar olsa da bunların gelip geçici olduğunu onu tanıyanlar bilir. Bu bakımdan ismiyle müsemma birisidir, diyebiliriz. Ancak milli ve manevi konular söz konusu olduğu zaman Sakin Beyin sükûneti gider, zira bunlar en hassas olduğu hususlardır. Velhasılı kelam şimdilik bize düşen söz; 60. yaşını ve 36. meslek yılını geride bırakan Sakin Beye “Nice yıllar Sakin Hocam!..” demektir.


www.ufukotesi.com - 11 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.