Seyran

 

Hayri Ataş  

“TÖVBE ETTİM, ÂRİYET HİÇ KİMSEYE VERMEM KİTÂB”


Geçen gün kitaplığımda yana döne bir kitap arıyordum fakat bir türlü bulamıyordum. Onun yerine farklı raflarda aynı kitaptan iki hatta üç tane buluyordum ancak bir türlü aradığım kitabı bulamıyordum. Tam pes etmek üzereydim ki bir kolinin içinde de bir şeyler olduğunu fark ettim ve son bir umutla koliye sarıldım, kolinin içinden başka birçok kitapla beraber bir sürü kitap, defter, kâğıt çıktı ancak aradığım kitap yoktu. Fakat bunca kitap ve kâğıt içinde bir ajanda dikkatimi çekti.

“Dest-i gadr-ı müstaıradan ziyânım bî-hesab
Tövbe ettim, âriyet hiç kimseye vermem kitâb”
Ali Şevki Hoca

(Ödünç kitap alanların elinden zararım hesapsız.
Tövbe ettim, hiç kimseye ödünç kitap vermem.)

Bunu bir yerlerden hatırlıyordum da tam olarak çıkaramadım. Hemen sayfalarını karıştırmaya başladım. Ajanda uzun zamandır unuttuğum alacak defterimdi; eğer bunları tahsil edebilirsem annemle biraz aram açılacaktı fakat epeyce zenginleşecektim. Defterde birçok arkadaşımın ismi vardı, karşılarında ise çeşitli tarihlerde benden aldıkları kitapların isimleri yazılıydı. Bazılarına “getirdi” diye not düşmüşüm ancak bunların sayısı bir elin parmaklarından fazla değildi.

Birçok arkadaşım ne yazık ki benden aldığı kitapları getirmedi. Hatta bazı kitaplar nadir sayılacak kitaplardı. Aradan zaman geçtikçe onlara kitaplarımı hatırlattığımda birçok bahaneler ileri sürdüler: Ya unutuyorlardı, ya diğer kitapların arasında bulamıyorlardı, ya… ya… ya… Hatta bir şair arkadaşımın adıma imzaladığı kitabını bende gören ortak bir arkadaşımız okumak için aldı. Aradan zaman geçtiği halde gelmeyen kitabı hatırlattığımda: Önce kaybettiğini belirtti. Ben duruma üzüntümü belirtince “Aman, ne olacak, altı üstü bir kitap değil mi?” diyerek oldukça çiğ ve nezaketsiz davrandı.

Ajandaya göz attıkça kimlere neler vermemişim: Bazı öğrencilerim Batı klasiklerini ödünç almış, Türk klasiklerini götürmüşler. Baktım onların bazılarını tekrar satın alarak kitaplığıma koymuşum. Bazı arkadaşlarım ve meslektaşlarım Türk dili, edebiyatı, kültürü ve tarihiyle ilgili kitaplarımı ödünç almışlar. Mesela “Fuzuli Divanı”nı bir arkadaşım alırken bir diğeri Ömer Asım Aksoy’un “Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü”nün birinci cildini almış, bir ara gelip diğer iki cildi de alsa da bari onun takımı tamamlansa diye düşünmüyor değilim hani. Zaten ben onu da yeniden satın almışım. Türk Dil Kurumunu hazırladığı “Türkçe Sözlük”ü (2 cilt) de ödünçlemişler ve onun da yeni baskısı kütüphanemde bana gülümsüyor. Azerbaycan’da 20. asrın başlarında yayınlanmış olan meşhur “Molla Nasreddin” adlı mizah dergisinin 90’lı yıllarda yapılmış tıpkıbasımını öğrenciyken epey bir miktar paraya satın almıştım. Maalesef o da gidenler taifesinden ve bir not düşmüşüm yanına: “Alan kişi kitabı kaybetmiş!” Ömer Seyfettin’in serisini yazık ki bir türlü tamamlayamamışım zira “Topuz”u bırakıp “Ferman”ı almışlar, “Pembe İncili Kaftan” gelmeden “Bomba”ya el koymuşlar. Sait Faik’in “Son Kuşlar”ı da yine kanatlananlar arasında. Bahaeddin Ögel’in “Türk Mitolojisi” de yeniden aldığım kitaplardan, ilk aldığımı kime verdiğimi yazmamışım ajandaya. Bir de Azerbaycan’dan gelmiş bir takım “Köroğlu Operası” plakları vardı. Onu da bir arkadaşım almış, o da gelmeyenler arasında. Ve daha neler neler…

Ajandayı kaldırıp attım. Zira o kitapların peşine düşmek beni yoracak, bazı arkadaşlarımı da kıracaktı. Zaten o kitapların birçoğunu yeniden satın alarak kütüphaneme koymuştum. Fakat beni rahatsız eden insanların aldıkları kitapları bir türlü iade etmemeleriydi. Bu maalesef bir eksikliğimizdi. Arkadaşlarımda kalan kitaplarımla rahatlıkla küçük çaplı bir kütüphane kurulabilir. Yine de bir umut olarak şunu da söylemekten kendimi alamayacağım. Sevgili dostlarım, eğer bir gün kütüphanenizde benden ödünç alıp da getirmeyi unuttuğunuz bir kitap görürseniz, hiç çekinmeyin, daha dün almış gibi getirin, ben kabul ederim. Yoksa canınız sağ olsun!

Bir arkadaşımın anlattığı Ahmet Vefik Paşa ile Cevdet Paşa arasında geçen anekdotla bitirmek isterim:
“Ahmet Vefik Paşayı Cevdet Paşa ziyarete gelmiş. Her ikisi de kalem ehli ve devrinin entelektüel kişileri olan iki ahbap yemeklerini yemişler, ardından kahvelerini yudumlarlarken sohbeti de koyulaştırmışlar. Bir ara Cevdet Paşa Vefik Paşanın kütüphanesinde gördüğü bir kitabı almış ve elinde evirip çevirdikten sonra Paşaya:
— Epeydir bu kitabı arıyor da bir türlü bulamıyordum. Paşam lutfetseniz de okumak için bir geceliğine alıversem, demiş. Ahmet Vefik Paşa gayet kesin bir şekilde:
— Olmaz, katiyen olmaz! demiş.
Dostundan hiç böyle bir söz beklemeyen Cevdet Paşa oldukça şaşkın sormuş:
— Neden Paşam?
— Siz biliyor musunuz Paşam, ben bu kütüphaneyi okumak için bir geceliğine aldığım kitaplarla kurdum.”


www.ufukotesi.com - 10 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.