Kulvar

 

Cihangir Arık  

Eskiden ramazan vardı…


Bir ramazan daha geldi geçti. Öyle bir ramazandı ki anlamakta zorlandık. Ramazan sanki geleneksel bir faaliyet gibiydi. Manevi havasından uzak. İnsanlarda tuhaf haller. Manevi bir ay olmaktan ziyade geleneksel festival ve panayır havası. O manevi hazzından uzak. İftar çadırları, insanların birbirine karşı saygısız davranışları, birbirini iten kakanlar. Böyle mi olmalıydı ramazan ayının insanı etkileyen derin maneviyatı?

Eskiden çadırda iftar açanlar biraz mahcuptu. Kendisinden daha mağdur olanların hakkını çiğnememek için özen gösterirdi. Yaa bu çadırlar fakirler için kurulmuştu diyen yok. İftar yemeği veren kimse adını bile gizlerdi. Peki şimdi? İftar yemeği verenlerin resimleri çadıra asılıyor, yetmiyor içerden anons ediliyor. Böyle bir hayır, böyle bir iyilik mantığı ne zaman var oldu? Ya çadıra gelenler, ya orada iftar açanlar. Herkes yüzlerce metre kuyruk oluşturmuş. Gidip bedava yemek yemek için. Esnafından tutunuz da işadamına kadar. Ayıptır yahu ayıp. Bırakında gerçekten karnını doyuramayanlar doyursun karnını, gerçekten iftarda kazanı kaynamayan doyursun karnını. Orada yüzlerce metre kuyruk oluşturacağınıza evinize giderdiniz hatta bir de tekrar gelirdiniz. Herhangi bir yerde bedava bir şey dağıtıldığı olaylara bir bakınız. İnsanlar birbirini ezmek konusunda zerre tereddüt etmiyor. Geçen bir mağazanın açılışında yarı fiyatına satılan bir ürünü almak için kaç kişinin yaralandığını bilmeyen var mı acaba? Yakında böyle bir durum birilerinin canına bile mal olabilir. Bu da gösteriyor ki ilerleyen yıllarda aynı durumu iftar çadırlarında da yaşarsak hiç ama hiç şaşırmayacağız. Zaten itiş kakışlar başlamamıştı buna şahit olduk. İtiş kakışların başladığı bir yer daha büyük olaylara her zaman gebedir.
Ama bu bir düşünce meselesi. İnsanı sadece bir tek karın doyurma derdine düşürürseniz ortaya çıkan tablo bu olur. Düşünme, üretme, sadece yemek saatlerinde karnını doyur. Geriye kalan zamanlarda da televizyon başında magazin izle. Kime ne ülke meselesinden, kime ne yatırım yapmadan. Hiçbir şey yapmadan sadece karnını doyurmaya çalışan bir toplum olduk. Bunu başka tür canlı da yapıyor.
‘Hiçbir şey umurunda olmayan’ bir toplum yaratılma uğraşı meyvesini vermeye başladı. ‘Ben karnımı doyurayım gerisi beni alakadar etmez’ düşüncesi bir milletin içinde bulunduğu vahim durumun en açık göstergelerinden biridir.
Ramazanda Sultanahmet camiinin avlusunda kitap fuarı düzenlendi. İnsanların okumadıklarını, sadece sırf tarihi mekânda gezme düşüncesinde olduklarını gördük. Öyle bir kalabalık oluştu ki, dışardan bakana verilen ilk izlenim, insanımızın ne kadar çok okuduğu ne kadar da kültürlü bir toplum olduğuydu. Oysa insanlarımız orada sadece kitapların dışının rengine bakmaya, iftar yemeğini dolaşarak bir güzel sindirmeye, eh varsa promosyon bir şeyler almaya gelmişti.
Okunması gereken yüzlerce eserin raflarda günlerce kalmasına, sonra tekrar yayınevindeki tozlu depolara girişine üzüldük. İnsanların kitaba, kitapların da insana uzaktan birbirine kavuşamayan iki yar gibi bakışını izledik. Ne eller cebe gitti, ne de kitaplar evlere… Paketlere doldurulup hepsi yeniden kitabevlerinin depolarına gitti.
Bayramınız bayram ola…


www.ufukotesi.com - 10 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.