-

 

Kurthan Reyizoğlu  

AKP’den itiraf: İstesek türban sorununu hemen çözerdik


Bırakın başörtülü kızları, peruk takan kızlar bile üniversitelere alınmıyor. Buna rağmen AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, dalga geçer gibi; “Biz isteseydik türban sorununu hemen çözerdik” diyebiliyor… Hiç kimse de “Bu iş bu kadar kolay ise bizi niye mağdur ediyorsunuz?” diye AKP’den hesap sormuyor. Hesap sormak bir yana AKP’ye yine destek veriliyor…

Dengir Mir Mehmet Fırat, AKP Genel Başkan Yardımcısı, partinin kurmaylarından. Kamuoyunda tartışılan anayasa taslağının da mimarı olarak biliniyor.
Dengir Mir Mehmet Fırat, Sabah gazetesine önemli açıklamalar yaptı. Sabah gazetesi TMSF’nin elinde. Yöneticilerini de TMSF atıyor, bir başka deyişle AKP iktidarı… AKP’nin aleyhinde bir haber çıkması mümkün değil, iktidar şakşakçılığında diğer yandaş medya ile yarışıyor…
Dengir Mir Mehmet Fırat, Sabah gazetesine verdiği röportajda öyle bir söz söyledi ki şaşırıp kaldık. Fırat, bir soru üzerine, aynen şunları söylüyor; “Biz yalnız başörtüsünü serbest kılmak istesek, aslında çok daha kolay ve çok daha az baş ağrısız yapabilirdik. Anayasanın ilgili maddesini değiştirirsiniz, bir fıkra koyarsınız, halkın oylamasına götürürsünüz. Çıkmaz mıydı? Çok kolay. Ekimdeki referanduma bir madde eklenirdi.”
Fırat, özetle, “Biz istesek türbanı çok kolay serbest bırakabilirdik” diyor.
Çok bekledim, birileri çıkıp AKP’li Fırat’ın bu sözlerini yalanlasın diye. Yalanlayan olmadı. Birileri tepki göstersin diye umut ettim, tepki gösteren de olmadı.
Şimdi Dengir Mir Mehmet Fırat’a ve AKP’ye soruyorum; “Başörtüsü sorununu bu kadar kolay çözebiliyordunuz da niçin şimdiye kadar çözmediniz? Binlerce gözü yaşlı genç kızı niçin mağdur ettiniz? Ve en önemlisi niçin hâlâ başörtüsü üzerinden mağdur edebiyatı yapıyorsunuz?
AKP iktidarı öncesinde, başörtüsü yasağı için yollara dökülenler, gösteri yapanlar, kendilerini zincire vuranlar nerede? Haklarını Hıristiyan yargıçların önünde arayacak kadar ileri götüren gençler nerede şimdi? Niçin hiçbiri çıkıp da AKP’den hesap sormuyor? “Türban sorununu bu kadar kolay çözebiliyordunuz da bizi yıllardır niye mağdur ettiniz?” diye AKP’nin önüne siyah bir çelenk de mi koyamadınız?..


“Başörtüsü bizim namusumuzdur” diyenler şimdi niye susuyor?

Her gün başörtülü kızları manşet yapan, başörtülü kızların yaşadıkları dramları yazı dizisi yapan, Türkiye’de başörtülü kızların okuyamadıklarından dem vuran destekçi medya niçin susuyor? Niçin AKP’den bunun hesabını sormuyorsunuz?
Ya “Başörtüsü bizim namusumuzdur” diyen TBMM’nin eski Başkanı Bülent Arınç nerede? Genelkurmay Başkanı’nın her açıklamasına cevap vermeyi görev bilen Arınç, niçin şimdi susuyor?
Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül… Size soruyorum…
Bize Cumhurbaşkanı seçtirmediler diye mağdurları oynadınız. Eşimiz başörtülü olduğu için bizim Cumhurbaşkanı olmamızı istemiyorlar diye her yerde dert yandınız. Şimdi niye susuyorsunuz?
Eşi başı örtülü Abdullah Gül Cumhurbaşkanı oldu, eşi başı örtülü Tayyip Erdoğan da zaten Başbakan… İşler yolunda gidiyor… (!)
Diğer taraftan Gazi Üniversitesi’nde bırakın başörtülü kızları, peruk takan kızlar bile okula alınmıyor… Bütün bunlar yaşanırken, AKP’nin en önemli kurmayı, “Biz isteseydik türban sorununu hemen çözerdik” diyebiliyor…
Üniversite kapılarında bekleyen başörtülü kızlar da susuyor. Türban sorunu çözüldü de bizim haberimiz mi yok!

Gül ve dikenli referandum

21 Ekim’de tekrar sandık başına gideceğiz. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören anayasa değişikliğini oylayacağız. İlginçtir ama eğer anayasa değişikliği kabul edilirse yeni bir siyasi karmaşanın içine gireceğiz…
Hatırlanacağı gibi 22 Temmuz seçimleri öncesinde AKP, Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçemeyince apar topar bir anayasa değişikliği hazırladı. Bu anayasa değişikliğine göre; cumhurbaşkanını halk seçecekti, 5 yıl görevde kalacaktı ve aynı kişi iki kez cumhurbaşkanı seçilebilecekti.
AKP, seçim sonrasında cumhurbaşkanını seçebileceğini hesaba katmamış olacak ki, anayasa değişikliğine geçici bir madde daha ekledi. Bu geçici maddeye göre; “Onbirinci Cumhurbaşkanı seçiminin ilk tur oylaması, bu Kanunun Resmi Gazetede yayımını takip eden kırkıncı günden sonraki ilk Pazar günü, ikinci tur oylaması ise ilk tur oylamayı takip eden ikinci Pazar günü yapılır.”
Asıl sorun da burada başlıyor. Abdullah Gül, 11. Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’da oturuyor. Bu anayasa değişikliği kabul edilirse, Abdullah Gül’ün durumu ne olacak?
Herkes kendine göre bir yol belirlemiş. Çok değişik senaryolar var. AKP bile kendi içinde uyumlu değil. Hukukçular farklı farklı görüşler öne sürüyor. Abdullah Gül’ün görevi biter diyen de var, bu durum Abdullah Gül’ü ilgilendirmez görevi devam eder diyen de var. Diğer bir kısmı ise Abdullah Gül’ün görev süresinin 5 yılda biteceğini söylüyor. Bu konuda görüş birliğinin oluşması mümkün gözükmüyor.
Olayın asıl düşündürücü tarafı şu; AKP tamamen kendi işlerine uygun olacak şekilde tek maddelik sayılabilecek bir anayasa değişikliği yaptı, yüzüne gözüne bulaştırdı.
Şimdi aynı AKP, anayasayı kökten değiştirmek için çabalıyor; Türkiye’yi bekleyen sıkıntıların, karışıklıkların, farkında mısınız? AKP, bu zihniyetle gerçekten yeni bir anayasa hazırlarsa, Türkiye’nin durumu ne olur? Allah bu millete yardım etsin…

Egemenlik milletin mi, YSK’nın mı?

Referandumla ilgili en önemli nokta, “Sonuç evet çıkarsa ne olacak?” sorusunun cevabıdır. Referandumdan evet çıkarsa, Abdullah Gül Çankaya Köşkü’nde kalacak mı, yoksa 11. Cumhurbaşkanı’nı halk mı seçecek?
Daha da önemlisi bu sorunun cevabını kim verecek?
Bu sorunun cevabını YSK, yani Yüksek Seçim Kurulu verecek… Olmaz demeyin, gerek Başbakan, gerekse Adalet Bakanı’nın açıklamaları bu yönde… Herkes de bunda neredeyse hem fikir…
Meclis bir anayasa değişikliği hazırlıyor, halkoyuna sunuluyor. Halk da bu değişikliği kabul ediyor. Bu anayasa değişikliğinin yürürlülüğü ile ilgili en önemli konuya ise Yüksek Seçim Kurulu karar veriyor…
Sorsan milletin iradesi her şeyin üstündedir diye mangalda kül bırakmazlar. Ama iş icraata gelince topu başkasına atarlar ve milletin iradesini ters yüz ederler. Böyle demokrasi olur mu?
Bundan önce de hatırlanacağı gibi Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili en kritik karara imza atmış, mahkemenin kararı Meclis iradesinin de önüne geçmişti. Hadi o tarihte, iktidar bunu engelleyemedi. Ya şimdi…
Niçin anayasa değişikliği hazırlanırken böyle bir acemilik yapıldı?
Bu hata fark edildiğinde değiştirmek için niçin bugüne kadar beklendi? Daha ne kadar beklenecek, yoksa gerçekten birilerinin ince hesapları mı var?
Meclis’in bir an önce olaya el koyup, ülkeyi bu çıkmazdan kurtarması lazım… Yoksa siyasi krizlerden başımızı kaldıramayacağız…

AKP’nin anayasası olur

Ülkenin gündemi anayasa değişikliği üzerine odaklandı. AKP, kuyuya bir taş attı, herkes bu taşı konuşuyor. Kimse taşı görmedi, ne olduğunu da bilmiyor, o sebeple herkes tahminler üzerine yorum yapıyor.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, sivil anayasa iddiasıyla yola çıkan AKP’nin izlediği metot başından beri yanlış. Karga tulumba, kulaktan dolma bilgilerle veya ısmarlama yolla anayasa hazırlanmaz. Eğer hazırlanırsa ki, öyle yapılmak isteniyor, bu anayasanın kimseye bir faydası olmaz. Hazırlayanlara bile…
1982 Anayasası için herkes askeri anayasa diyor. Askerler mi hazırladı bu anayasayı, tabii ki hayır… O zaman da hukukçulardan oluşan bir heyet tarafından hazırlandı anayasa. Ama yine de askeri anayasa deniyor… Çünkü ihtilali yapan askerlerin bir nevi ısmarlaması sonucu hazırlandığı için askeri anayasa deniyor…
Dikkat ederseniz, AKP de aynı yolu izliyor. Bir profesöre görev verildi. Profesör de bir heyet oluşturdu ve anayasa taslağını hazırladı… Hatta anayasayı hazırlayan heyetin bu işi para karşılığı yaptığı iddiaları bile ortaya atıldı. Hazırlanan anayasa taslağının her haliyle ısmarlama olduğu kendini gösteriyor. Zaten AKP de buna itiraz etmiyor. AKP de bu taslağı oturup heyet olarak incelemeye aldı. Söylenene göre taslağa son şeklini Başbakan Erdoğan verecek…
Dolayısıyla AKP tarafından ısmarlandığı görüntüsünde olduğu için başından beri AKP’ye karşı olanların tepkisini çekti…
Siz bir heyete anayasa hazırlatacaksınız, sonra üzerinde kendiniz düzenlemeler yapacaksınız ve milletin önüne koyacaksınız. Buna da sivil anayasa diyeceksiniz… Kim ne derse desin, 1982 Anayasası nasıl askeri bir anayasa ise bu şekilde hazırlanan bir anayasa AKP’nin anayasası olur. Hangi maddeleri koyarsanız koyun, hangi özgürlükleri getirirseniz getirin AKP’lilerin dışında hiç kimseyi memnun edemezsiniz…

Yüzde 47 dayatması yanlış

AKP’nin gerçekten sivil anayasa hazırlama niyeti varsa, birincisi bu kadar acele etmemeliydi… Bu anayasa bir heyet tarafından hazırlanacaksa, bu heyeti bir tek AKP belirlememeliydi. AKP’nin dışında, siyasi partilerden olmasa bile değişik sivil toplum kuruluşlarından hukukçuların ve temsilcilerin de olması gerekirdi. Bu heyetin hazırlayacağı taslak, AKP ile birlikte diğer partilere de gönderilmeli ve her parti kendi görüşüne göre katkıda bulunmalıydı… Sonunda da Meclis’e gelmeli ve son şeklini almalıydı…
AKP bu yolu seçmedi. Biz yüzde 47 oy aldık, istediğimizi yaparız mantığıyla yola çıktı ve bir taslak hazırlattı. O zaman bu anayasa taslağı da AKP’nin taslağı olur… O zaman AKP, diğer insanların bu taslağı eleştirmesini, hatta sert tepki göstermesini de sineye çekmelidir…
Özellikle AKP cephesinde şöyle bir görüşün hakim olduğu görülüyor; “Yüzde 47 oy aldık, anayasayı hazırlarken de gidip CHP’ye mi soralım?.. CHP’nin, Baykal’ın istediği bir anayasayı mı hazırlayalım?”

“Halk bizi seçti, biz nasılsa iktidarız ve istediğimizi yaparız” diyorsanız, bunun adı diktatörlük olur… O zaman Türkiye’yi Ortadoğu’daki diktatörlerin altında ezilen üçüncü dünya ülkesi haline getirirsiniz…
Yüzde 47 değil, yüzde 90 oyla iktidar olsanız bile her istediğinizi yapamazsınız… Demokrasiyi, hukuku, ahlâkı çiğneyemezsiniz…
Hatırlanacağı gibi 1982 Anayasası da yüzde 90’a varan evet oyu ile kabul edilmişti. Askeri anayasa olmaktan yine de kurtulamadı. AKP de aynı yolu izlerse çıkacak anayasa, AKP’nin anayasası olur. İnanın, AKP’den sonra iktidara gelecek olan parti de ilk olarak bu anayasayı değiştirecektir.

Özgürlük ama ne kadar!

Anayasanın şekli üzerinde yoğunlaştık, içeriği konusunda fazla söz söylemeye yer kalmadı. Dikkat ediyorum da, DTP’lilerin başını çektiği bazı çevreler, “Daha fazla özgürlük” naraları atıyor… Özgürlük güzeldir, eğer amacından saptırılmazsa…
Siz trafik suçunun bile işlenmediği İsviçre ile Türkiye’yi bir tutamazsınız… Bir yandan bölücülerin, bir yandan teröristlerin, diğer yandan da kapkaççılardan tutun da gaspçılara kadar bir dizi aymazın cirit attığı Türkiye’de İsviçre modeli geniş özgürlükler kapsayan bir anayasa hazırlarsanız, tehlikeli bir iş yapmış olursunuz…
Bu sözlerimden özgürlüğe karşı olduğum sonucu çıkarılmasın… Tabii ki en geniş şekilde özgürlükler yer alsın, ama bu özgürlükler masum vatandaşların canına, malına, namusuna halel getirmesin… Yoksa ülkeyi çok tehlikeli bir uçurumun kenarına getirmiş olursunuz…


www.ufukotesi.com - 10 / 2007  

reyiz@hotmail.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.