Sözün Özü

 

Alptekin Cevherli  

Soydaşlara sanki gâvur eziyeti


Önce Balkan faciasını yaşadılar yetmedi, ardından Bulgar zulmünü gördüler yetmedi, Komünizmin en acısını yaşadılar yetmedi, ana dilleri yasaklandı yetmedi, isimleri ellerinden alındı yetmedi, şimdi de Türkiye mi sınır dışı ediyor? Komünizm döneminde önce tarlalarını ellerinden aldılar. Daha sonra her 10 yılda bir kısım kısım ülkelerinden kovuldular. Daha sonra Türkçe konuşmaları yasaklandı, cezalandırıldılar, işlerinden kovuldular.

Jivkov döneminde dünyada eşi benzeri bulunmayan şekilde tankla, topla ve tüfekle isimleri değiştirildi, mezardakilerin bile isimleri değiştirildi, işkence gördüler…
Ardından yollara düşerek, otobüs, araba kim ne bulursa; hayvan vagonlarıyla yüz binlercesi evlerinden yurtlarından koparıldı, aileler parçalandı. Kendileri-çocukları para karşılığında Türkiye’ye kaçak veya vizeyle kim nasıl bulursa; gelmeye başladılar. 2001 yılında herkese 3 aylık teskere verildi de biraz rahat nefes aldılar. Bulgaristan’daki 2001 seçimlerinden sonra 3 ayda bir giriş-çıkış yapılmaya başlandı. Sene 2007’ye geldiğinde ise yeni bir Bakanlar Kurulu kararı çıktığı haberi yayıldı…
Artık insanlarımız Bulgaristan’a geriye gönderilecekler!
İşte tam Türkiye’ye geldik ana vatanda rahata kavuştuk derlerken, bu kez de ‘Ankara mı soydaşları sınır dışı etmeye hazırlanıyor?’
TEK KELİME BULGARCA BİLMİYORLAR
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ile birlikte Balkanlarda kalan Evlad-ı Fatihan’a anlaşılan yine yol göründü…
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma döneminde Avrupa’da aldığı yenilgiler nedeniyle milyonlarca Müslüman-Türk, işgalciler tarafından akıl almaz vahşet ile soykırıma tabi tutulmuştu. Anadolu’ya kaçarak canını kurtarabilen bir kısım Balkan-Rumeli-Trakya göçmenleri huzura ererken, ata vatanlarında kalan milyonlarca Türk ise vahşi saldırı ve baskılar altında dinini, dilini ve milliyetini koruma mücadelesi vermeye devam etmişti.
Göç yollarında can veren ve Balkan faciasında ailesi dağılan milyonlarca Türk’ün dramı daha unutulmamışken, 1980’lerin sonunda Bulgaristan Komünist Partisi’nin Türkleri asimle etmek için aldığı bir karar ile önce Türklerin isimleri zorla Slav isimlerle değiştirilmeye başlanmış, buna karşı çıkanlar Belene adasındaki işkence kamplarına götürülmüştü. Bu kamplarda ise binlerce Türk kaybolmuş, bir daha haber alınamamıştı…
Daha sonra rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın “Bütün soydaşlarımızı bize gönderin, işkence etmeyin, hatta huzurlu yaşamak istiyorsa Jivkov da gelsin!” açıklaması ile sınırlar açılmış ve bir milyona yakın Bulgaristan Türk’ü kısa süre içerisinde Türkiye’ye gönderilmişti. Ardından komünizmin çökmesi ve Bulgaristan’da demokrasiye geçiş ile bu ülkede yaşayan 2,5 milyon civarındaki Türk, nispeten rahat bir nefes alabilmişti.
Ardından Türkiye, Balkanların tamamen boşalmasının önüne geçmek için bu soydaşların geri dönüşünü teşvik etmek maksadıyla küçük çaplı yasal düzenlemeler gerçekleştirmeye başladı. Önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı almaları engellendi.
Geçici süreli teskerelerle soydaşların Türkiye’de ikamet etmeleri sağlanmaya başlandı. Bulgaristan vatandaşı Türklerin geçici süreli izinlerle Türkiye’de kalmaları; kısa süreli Bulgaristan’a girip çıkmaları ile bir sistem oturdu. Fakat bu arada Türkiye’de doğan, okuyan ve uzun süredir çalışan Bulgaristan vatandaşı Türkler, Bulgarcayı ya hiç öğrenemediler veya konuşmaya konuşmaya unuttular…
Çünkü onların ana dili Türkçeydi!
Ve ana vatanları Türkiye’de güven içinde yaşıyorlardı. Ama…
GÂVUR EZİYETİ BAŞLIYOR MU?
İddia şu:
Türkiye, 10 Mart 1993 yılında Bulgaristan hükümeti ile imzaladığı antlaşmaya dayanarak; 23 Mart 2007 tarihinde Sofya’da bir antlaşma imzaladı. Türk ve Bulgar hükümetleri arasında imzalanan bu antlaşmaya göre soydaşların 3 aydan fazla (90 gün) Türkiye’de kalmaları yasaklanıyordu. Ve üstelik eskisi gibi Bulgaristan sınırına gidip giriş-çıkış yaparak Türkiye’ye geri dönmeleri de engellenerek, en az 3 ay Bulgaristan’da ikamet ettikten sonra yine en fazla 3 aylığına Türkiye’ye gelmelerine imkân tanınıyordu.
Şimdi bu insanlar ne yapacaklar?
Bulgaristan’da 3 aylığına iş bulup çalışmaları mümkün değil. Türkiye’de ise; 3 ay çalışıp, 3 ay memleketlerine gidip, sonra tekrar üç aylığına çalışmaya gelecek olan birine iş verecek patron yok! Bu insanlar şimdi ne yiyip, ne içecekler?
“Dönsünler Bulgaristan’a”, demek kolay!
Ama bu insanların çocukları Türkiye’de doğdu. Okullarına burada başladılar. Tek kelime Bulgarca bilmiyorlar, bilenlerin de çoğu unuttular. Bulgaristan’a döndüklerinde bu çocukların okul hayatları bitecek. Eğer Türk Devleti, aynen Almanya’da olduğu gibi Bulgaristan’da da, zeki Türk çocuklarının lisan probleminden ötürü geri zekâlılar okulunda eğitim almasını istiyorsa diyecek tek bir kelimemiz yok! Zaten yazının bundan sonrasını yazmaya da gerek yok demektir… Türk çocukları Bulgaristan’da işçi olacaklardır. Bu çocukların geleceğini yok etmeye kimsenin hakkı yoktur!
Bütün Türk Dünyası’nda çok ciddi bir problem olan, lider eksikliği bu karar neticesi yarın Bulgaristan Türklerinde sürmeye devam edecektir.
Bulgaristan’dan Türkiye’ye zorunlu göçe tabi tutuldukları sene doğan Türk çocukları bugün 10. sınıfa gidiyorlar. Lise çağındaki bu gençlerin Bulgarca öğrenme şansları var mı? Bu Türk gençlerine Bulgarcayı kim, ne zaman öğretecek? Bu gençlerin uğrayacakları kimlik bunalımı ve buhranın hesabını kim verecek?
Ankara’da oturduğu yerden ahkâm kesen bürokratlar mı verecek bu hesabı?
Televizyonların ana haber bültenlerinde polisimizin, Afrika ülkelerinden gelerek Beyoğlu’nun arka sokaklarında uyuşturucu pazarlayan zencileri kovaladığı gibi yarın da Gaziosmanpaşa, Bayrampaşa, Avcılar, Kocaeli veya Bursa’nın semtlerinde Bulgaristan vatandaşı Türkleri, “tek suçları Bulgaristan vatandaşı Türk” olduğu için kovalayıp, yakaladığını ve hatta sınır dışı ettiğinin görüntülerini izleyeceğiz…
Buna yüreğiniz nasıl dayanacak?


www.ufukotesi.com - 10 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.