Gezinti

 

Ebru Tenli Günaydın  

Torosların eteğinde güneşe merhaba diyen kent…


"Toroslar'ın sırtlarına, komşu alanımız dahilindeki Çopurlu köyü mevkiinde doğal zemin üzerine Türkiye'nin en büyük bayrağını yaptırdık. Bu sayede Mersin'in adı Türkiye'nin en büyük bayrağına sahip olan kent olarak anılmaya başlandı. Belediyenin başka işi kalmadı mı diyerek eleştiriler de aldık. Ama biz bu eleştirileri göğüsleyerek, tarihimize ve milletimize hizmet olarak gördüğümüz bu çalışmayla gurur duyduk."

Yüzyıllar önce, Mark Antuan, Cleopatra’ya evlenme hediyesi olarak Alanya ile Mersin arasındaki sahilleri vermiş diyor tarihçiler. Tarsuslu Aziz Paul’u da unutmayarak… Türkiye’nin Akdeniz kıyısındaki en büyük limanı olan Mersin, modern görüntüsüne karşın çok eski bir şehrin üzerine kurulmuş. Şehrin 3 kilometre batısındaki Yumuktepe tümülüsünde sürdürülen kazılarda, Neolitik çağa kadar uzanan yerleşim yerleri ortaya çıkmış.
Tarihçiler bunları yazarken, edebiyatçılar ise yazın ve kışın renklerinin çok farklı olduğu bir şehir diye bahsediyorlar Mersin’den.
Palmiye ağaçlarıyla gölgelenen yolları, kilometrelerce uzunluktaki sahilinde uçan martıları, şehir parkı, yakınlarındaki tarihî kalıntıları, güler yüzlü insanları ve mis kokan portakal ağaçları, işte böyle bir kent…

Sırtı dağ yüzü deniz
Bu ay Mersin’in, adını sırtını verdiği dağlardan alan ilçesi Toroslar’daydım.
Toroslar’a beni ilk çeken dev Türk bayrağı oldu. Türkiye’nin en büyük bayrağını Mersin Toroslar Belediyesi yaptırmış. İlk olarak Toroslar Çopurlu köyüne gittim. Mutlaka görmenizi isterim. Eğer gidemeseniz dahi internette Toroslar Belediyesi veya Türkiye’nin en büyük Türk bayrağı diye ararsanız siz de göreceksiniz. Etkilenmemeniz imkânsız. Çopurlu köyünde benim gibi bu dev bayrağı merak eden uzaklardan gelen kişiler var.
“Sizce nasıl?” diye sohbet ediyorum.
“Helal olsun başkana” diyerek başlıyorlar. “Mersin adını acıdır ki bayrak yakmayla duyurdu. Ama bu bayrağımız bir nebze de olsa içimizi ısıtıyor. Kimi zaman şimdi olduğu gibi misafirlerimizi getirip bayrağımızı gösteriyoruz. Gerçi bayrağımız uzaydan dahi görünüyormuş.”
Teşekkür edip yanlarından ayrılıyorum.
Elbette sıra bu anlamlı bayrağı yaptıran kişiyi ziyarete geliyor. Toroslar Belediyesi’ne gidiyorum.
Karşıma güler yüzlü, mütevazı, sıcacık bir insan çıkıyor. Siyasiler genellikle meslekleri gereği resmi bir kişilik sergiliyorlar. Ancak Mersin Toroslar Belediye Başkanı Hamit Tuna babacan bir tavır içerisinde bizleri karşılıyor. Bu tavrı sadece bize değil, gelen tüm konuklarına aynı samimiyette. Halkla adeta iç içe olmuş. Bir teyze:
“O bizim oğlumuz” diyor. “Oğlumuzun fotoğrafını iyi çek kızım” demeyi de ihmal etmiyor.
“Sen hiç üzülme teyzecim” diyorum. Ve başlıyoruz sohbete.
Tabii ilk konumuz bayrak…
“Nereden çıktı bu fikir?” diye soruyorum.
“Geçtiğimiz yıl belediyecilik hizmetlerinin yanı sıra Mersin’e önemli bir değer de kazandırmak istedik. Herkes gelip geçicidir. Ancak yaptıklarınızla anılırsınız. Bazen sizden sonra gelen sizin yaptığınızı beğenmez, değiştirmeye kalkabilir. Ama bu dev Türk bayrağımızı değiştirmeye kimsenin gücü yetmez.
Toroslar'ın sırtlarına, komşu alanımız dahilindeki Çopurlu köyü mevkiinde doğal zemin üzerine Türkiye'nin en büyük bayrağını yaptırdık. Bu sayede Mersin'in adı Türkiye'nin en büyük bayrağına sahip olan kent olarak anılmaya başlandı. Belediyenin başka işi kalmadı mı diyerek eleştiriler de aldık. Ama biz bu eleştirileri göğüsleyerek, tarihimize ve milletimize hizmet olarak gördüğümüz bu çalışmayla gurur duyduk. Hatta yurtdışından duyarak bizi arayıp tebrik eden yurttaşlarımız oldu. Ne mutlu bize.
4532 metre kare büyüklüğündeki bayrağımız Türkiye Cumhuriyeti var olduğu sürece Toroslar’ın eteklerini süsleyemeye devam edecek. Biz bununla gurur duyuyoruz.”
Bizde sizinle gurur duyuyoruz…
Başka neler yapıyorsunuz diye sormak istemiyorum. Çünkü görünen köy kılavuz istemez diye düşünüyorum.
Toroslar’ı gezmeye önce Yumuktepe Höyüğü’nden başlıyoruz.
Höyük, Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinden biri. Sistemli arkeolojik kazılar İngiliz John Garstang başkanlığında 1936-1937 yıllarında yapılmış. II. Dünya Savaşı'nın başlaması nedeniyle ara verilen kazılar 1946'da yeniden başlanıp 1947'de sonuçlanmış. 1992 yılında İstanbul Üniversitesi ve Roma Üniversitesi işbirliği ile hazırlanan "Yumuktepe Arkeolojik Kazısı" 1993 yılında uygulanmaya başlanmış. Yaklaşık 15 yıl sürecek kazı çalışmaları yaz aylarında devam ediyor.
Yumuktepe'de ilk yerleşme Neolitik dönemde başlamış ve kesintisiz olarak Kalkolitik, Tunç, Hitit, Bizans ve İslami devirlerde de devam etmiş. 33-25. katmanlar Neolitik döneme ait. Bu dönemde taş temelli evler, yün eğirmeye yarayan kirmenler, bakır oltalar, obsidyen ve akmak taşından yapılmış araçlar, taş mühür, ok uçları, dokumacılıkta kullanılan ağırsak, çanak, çömlekler bulunmuş. 29-13. katmanlar ise Kalkolitik dönemi kapsıyor. Yapı tipleri taş temelli evler ile yuvarlak temelli silolardan oluşuyor. Son Kalkolitik dönemde savunma duvarlarıyla çevrili köy tipi yerleşime geçilmiş. Askerlerin oturduğu sura bitişik evlerde fırın, yerel kaplar, temellerin altında seramik ve özel eşyalı mezarlar var. Yumuktepe'den çıkarılan yüzlerce eser, İçel Müzesi’nde sergileniyor.
Sayın Tuna bunları adeta bir arkeolog tarzıyla anlatıyor.
“Baktığımızda Yumuktepe 22 bin metrekare alan üzerine kurulmuş, 9 bin yıllık geçmişi olan insanlığın ilk dökümü yaptığı, Tunç döneminde ilk buğdayın, ilk zeytinin yetiştiği bir bölge. Bunlar kazı çalışmasında ortaya çıkan veriler.”
Sıra sokakları gezmeye geliyor. Gezerken bazı binaların rengârenk olduğunu görüyorum.
“Ne kadar güzel” diyorum.
“Görüntü kirliliğini önlemek ve Toroslar'a yeni bir çehre kazandırmak amacıyla böyle bir yapılanmaya girdik. Boyalarını vatandaşlarımız veriyor, işçiliğini biz yapıyoruz. Tabi bundan herkes mutlu oluyor.”
“Bir de beyaz sokaklarımız var” diyor başkan.
“Siz Toroslar’ı rengârenk ve tertemiz yapmaya kararlısınız sanırım” diyorum.
“Elbette” diyor ve ekliyor:
“Bölgemizde bulunan 24 mahallede, görüntü kirliliğine sebep olan boyasız, briket, siyah renkte ve betonarme istinat duvarlarını kirecin içerisine haşere ilacı koymak suretiyle hem kireçliyor, hem de haşerelerle mücadele ediyoruz.
Hizmetimizin tek amacı; Toroslar'da yüzleri mutlu, gelecekten umutlu, başı Toros dağları kadar dik, gönlü Akdeniz kadar engin insanlardan oluşan bir tabloyu gerçekleştirmek” diyor.
Hamit beyin bu samimiyeti, hizmet anlayışı ve mütevazılığı karşısında bize düşen görevinse bunları yazmak olduğunu düşünüyorum. Gerçi yaptıkları anlatmakla bitmez…
Ellerinize, ekibinize ve yüreğinize sağlık diyorum.

Yapmadan dönmeyin…
•Cezerye ve tantuni yemeden,
•Toroslar’ı gezmeden,
•Ve en önemlisi dev Türk bayrağını görmeden
Dönmeyin…


www.ufukotesi.com - 09 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.