Doğrunun ikna edemediğini, yalan çok çabuk kandırır.
Selâhattin Ertürk (Tecelli’den)
(Doğanyurt-Kastamonu 1662?-Zenta 11 Eylül 1697) Türkiye’nin en genç başbakanıdır. 32 yaşında veziriâzam olur, 37 yaşında da şehit düşer. Çok yakışıklı olduğundan ötürü de “Elmas” lâkabıyla anılır. Zeki ve cevval bir Türk gencidir; yani özbeöz Türk’tür…(Paşa’nın adını bile duymayanların, ‘Kastamonu üzerine kitaplar yazdıkları’ kuruntusuyla yanıp tutuşanların kulakları çınlasın!.. Narsizmin tedavisi var mı yok mu, bilemiyoruz!..)
Paşa’nın dünyaya geldiği yer, o gün Hoşalay adını taşır ve Cide’ye bağlıdır. Daha sonra da Doğanyurt adını alır.
(Yeryüzünde, yer adlarını sık sık değiştiren bizden başka ülke var mıdır?..Yer adları Hasan ağanın, bay Eren’in keyfince değiştirilmemelidir. Eski bir Türk boyunun adını taşıyan İzmir’in Keles’i (Kiraz) yapıldı… Bursa’nın Keles’ini aynı akıbete uğramaktan Prof. Dr. Mertol Tulum gayretleri kurtardı. “Türk” ile başlayan yahut “Türk” ile biten pek çok yer adının değiştirildiğini rahmetlik Prof. Dr. Mehmet Eröz, Atatürk, Doğu Anadolu, Milliyetçilik adlı eserinde yana yakıla anlatmaktadır. Binlerce felâketten-rezaletten birkaç örnek vermek isteriz: Yağıbasan, Yağbasan yapılır… Bozkurt-Kastamonu’da inişli çıkışlı bir araziye İnceyazı, yaka’nın ören’in bulunmadığı bir yere de Yakaören denir… Bir yere ad verirken oranın tarihî, coğrafî vb. özellikleri göz önünde tutulur… Galaksiler çapında sâhib-i şöhret olan zamâne allâmelerinin bu basit kuralı bile duymadıkları anlaşılıyor. İllâ da bir yerlerin adını değiştirmek gerekiyorsa kendilerine; yalnız onlara değil, ilgililere, etkililere, yetkililere de bir teklifimiz olacak: Ermenice olan Malazgirt (Alparslan ) olarak değiştirilse, çevresindeki köylere de 24 Oğuz Boyu’nun adı verilse nasıl olur?.. AB’li, ABD’li dostlarımız gücenirler mi?.. Adı geçen kuruluşların yerli kâse yalayıcıları, yalakaları incinirler, rahatsız olurlar mı?..)
Paşa, Sultan 2. Mustafa zamanında 2 Mayıs 1695-11 Eylül 1697 tarihlerinde 2 yıl 4 ay 10 gün veziriâzamlık yapar. 1678 yılında Hazine Kethüdalığı’na getirilir. Daha sonra Has Oda’da görev yapar. 1688’de Nişancı olur,1689’da vezaret rütbesine nail olur. 2 Mayıs 1695’te Sultan tarafından, Feyzullah Efendi’nin salık vermesi üzerine sadrazamlığa getirilir.
Sultan’ın bütün seferlerine (1695 yazında Lagoş zaferiyle sonuçlanan Avusturya seferi, 1696’da Ulaş (Olasch) Meydan Savaşı’nda zaferle sonuçlanan Avusturya Seferi ve son olarak da büyük Zenta faciasıyla sonuçlanan Avusturya Seferine) katılır.
Elmas Mehmed Paşa’nın sedareti sırasında, 1695-1696 yıllarında çok önemli para reformları yapılır. Pâyitaht Istanbul’da ve öteki büyük şehirlerde sürümde bulunan değişik ayarda çeşitli altın paralar toplanır. İstanbul, İzmir ve Edirne darphanelerinde darbettirilen ve üzerinde Sultan 2. Mustafa Han’ın tuğrası bulunan “tuğralı” Osmanlı altınlarından ilki olan “Tuğralı Cedid Altunu” ile değiştirilir. Bundan başka Osmanlı piyasalarında geçerli “Sikke-i kefere”, “Zolta-Zolata “, “Esedî”, “Guruş” denilen yabancı sikkeler toplatılıp yerine ya İstanbul Darphanesi’nde yeniden darbedilen yahut vezne uygun halis iseler, üzerlerine yeniden Sultan’ın tuğrası vurularak ortaya çıkarılan, Osmanlı “Cedid Kuruş” gümüş sikkeleri piyasaya verilir. Devlete verilecek vergilerin bu yeni Osmanlı sikkeleriyle ödenmesi şart koşulup bu yeni altın ve gümüş sikkelerin piyasalar ve halk tarafından kabulü sağlanır.
Avusturyalılara karşı çeşitli başarılar kazanmış bu genç ve değerli Veziriâzam, düşüncesine aykırı olduğu hâlde, kendisini çekemeyen Divan erkânının çoklukla verdiği kararı kabule mecbur olarak giriştiği Zenta Meydan Savaşı’nda (11 Eylül 1697) şehit düşer. Elmas Mehmed Paşa’yı felâkete sevkeden Divan erkânı şahsî ihtirasları uğrunda devletin başına bir yenilgi faciası açmaktan çekinmemiştir. Bu meydan savaşı Osmanlı Türkleri için çok büyük bir facia olur. Osmanlı ordusu, Prens Öjen komutası altındaki Avusturya ordusu karşısında büyük bir hezimete uğrar. 20 binden artık Osmanlı çerisi şehit olur. Şehitler arasında Elmas Mehmed Paşa, 4 diğer kubbe veziri, birçok eyalet ve sancak paşası, otuz da yeniçeri ağası vardır. Bu felâketin başlıca sebebi savaşın en kritik zamanında yeniçerilerin Sadrazam’a karşı ayaklanmalarıdır. Tarihçi Kantemiroğlu, Paşa’nın yeniçeriler tarafından öldürüldüğünü yazar. Savaştan sonra Avusturya ordusu ganimet olarak pek çok silâh ve büyük miktarda para, 9 bin araba, 60 bin deve, 1500 sığır ve 7 yüz at ele geçirir. Dahası: Şehit Elmas Mehmed Paşa’nın üzerinde bulunan Mührühümâyun bile Avusturyalıların eline geçer.
***
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız Şehit Elmas Mehmed Paşa’nın aziz hatırasına sahip çıkılmasını bütün milletten, başta Kastamonulu yöneticilerden ve sevgili Kastamonululardan bekliyoruz. Doğanyurt ilçesinden başlamak üzere uygun yerlere, okul, meydan, köprü, cadde, yol vb. Paşa’nın adını vermek büyük bir kadirşinaslık olacaktır.
Mâniler
Gül söylese öğrensek
Hem bunu, hem de onu:
“Geldi” mi bilmiyorum
“Cumhuriyetin sonu”..
Rahat ettiremez mi
Haksızlıktan bezeni
Gül mü değiştirecek
Acep lâik düzeni?!!
Ne zaman kaça aldın
Patatesle soğanı?
Çölleri aşan Emin
Aşamadı Doğan’ı (!)
Önce Yağmur Atsız’da
Rastlanmıştı eşine
Son verdiler Emin’in
Hürriyet’te işine…
Kimin değdi acaba
Çölaşan’a nazarı?..
Fikir beyan etmedi
Hiçbir köşe yazarı!!!
“Hoca kuşu”na döndü
Basının hürriyeti…
Bu işleri yapanın
Kesilsin zürriyeti…
Balıklar leziz olur
Diyorlar kiremitte.
Edip Uğur ne yapmış
(Çok ayıp!..) Edremit’te…(1)
Yücebıyık olunca
Eserlerin hâmisi
Rutubetten kurtuldu
“Kasaba’nın Câmisi”…(2)
Ne kadar da isterdik
Daha fazla kalmayı.
Çobanoğulları’ndan
Aldık Çekme Helva’yı.
Çıktık bir gün Kale’ye
Gördük köşkü, hanayı.
Anlatılmakla bitmez
‘Osmanlı’nın ‘Sarayı’
Susuzluktan sarardı
Vatandaşın benizi…
“Melih Gökçek getirdi
Ankara’ya denizi…” (3)
Gittik gördük Cide’yi
Bastırıyor Side’yi.
Dönüşte zevkle yedik
Etli’de 4 biz pideyi.
Gidecektik Buca’ya
Selâm verdik hocaya
Helvaları aldırdık
Müdür Mehmet Koca’ya. 5
Tarife hiç gerek yok
Herkes bilir yerini
Penbe Han’da gezdik biz
Mine Sanat Evi’ni 6
Gönül dolusu selâm
Toprağına taşına
Türk Dünyası Günleri
Girdi on bir yaşına…
Bulgurları beraber
Gittik döktük sokuya.
Önem vermek gerekir
Hep tarihî dokuya…
1)Ampulcü Edip Uğur, 19 Ağustos 2007 günü Edremit’te, arabasını yanlış yere bıraktığı için uyaran Jandarmaya “Ben, AKP mebusuyum…” diye başlayıp saygısızlık yaptı…
2) Bir tek çivi kullanılmadan yapılan ahşap kısımları bir harika olan, kapısı defalarca çalınıp bulunduktan sonra koruma altına alınan Kastamonu Kasaba köyündeki Mahmut Beğ Camisi, yıllardır “rutubetten” çürüyordu… İlgililer her seferinde sorumuzu “Rutubeti önleyemiyoruz” diye cevaplandırıyorlardı. Kastamonu Bölge Vakıflar Müdürü Yavuz Yücebıyık’ın, kısa sürede, yalnız bu tarihî harikayı değil, burcu burcu tarih kokan erenler-evliyalar-bilginler-şehitler diyarı Kastamonu’da pek çok tarihî eseri de hayata kavuşturmuş bulunduğunu öğrendik. Sevincimiz, kıvancımız anlatılabilir gibi değildir. Kendisini kutlulayacak söz bulamıyoruz. Sağ olasın, var olasın Yücebıyık… Tuttuğun nur olsun…
3)Susuzluktan kıvranan Ankara’da, üst üste ana su boruları patlayıp caddeler göle dönünce vatandaş şöyle haykırdı: “Gökçek’e helâl olsun… Ankara’ya denizi getirdi…” (Star tv, 7.8.2007)
4) Kastamonu’da nefis pide yapan yer. 0 366/ 212 27 07.
5) Haber müdürümüz.
6) Mine Özgür Sanat Evi, Belediye ile Nasrullah arasındadır. Mine Özgür adı, ciddiyetin, güvenin, kalitenin, ilim ve irfanın garanti belgesidir. Penbe Han’ın bir adı da Balkapanı olduğuna göre, zamanında burada toptan bal satışı yapıldığı anlaşılıyor.
Boğaz’dan bir manzara
Pervâmız yok, küleklerden, boralardan
Zevk alırız “Derin”lerden, “Dora”lardan
“Mehtap” vurur “Deniz” ile “Dalgıç”a hep
Haber gelir güzel güzel “Serdar”lardan.
|