Seyran

 

Hayri Ataş  

Tek başına bir kütüphane: Hanefi Ağabey ve Kubbealtı Fotokopi


1980’li yılların ortalarına kadar sahaflık yapan Hanefi Ağabey, eline geçen bazı nâdir kitapları ayırmış böylece bir arşiv oluşturmuş. 80’lerin ortalarında da fotokopi işine girmiş ve Kapalıçarşı’da kubbeli bir yer açmış. İsmi de sanırım oradan geliyor. Kendisine fotokopi için getirilen kitaplardan, sahibinin izniyle bir nüsha da kendisine çoğaltmış. Böylece Hanefi Ağabeyin arşivi bilhassa dil, edebiyat, tarih konularında geniş bir kütüphane halini almış.

Sait Faik o meşhur “Hişt Hişt” isimli hikâyesine “Yürüyor, yürüdükçe de açılıyordum.” diye başlar. Masa başında epey bir müddet çalıştıktan sonra canım sıkılmaya başlamış, işin verdiği yorgunluğun ötesinde kapalı bir mekânda bulunmanın da sıkıntısı bastırınca, belki açılırım ümidiyle biraz yürümeye karar vermiş ve dışarı çıkmıştım. Önce Sultanahmet meydanına yöneldim fakat kimi zaman şuursuzca hareket ettiklerini düşündüğüm kalabalık beni korkuttu, geri döndüm. Osmanlı Arşivleri’nin bulunduğu sokaktan Cağaloğlu’na doğru yürümeye başladım. Maksadım kitapçılara uğramak, yeni çıkan kitaplara bakmaktı. Başımı kaldırdığımda ayaklarımın beni Cağaloğlu Kız Meslek Lisesi’nin önüne getirdiğini fark ettim. Karşıda Kubbealtı Fotokopi’nin önünde, her zamanki gibi, sandalyesine kurulmuş olan sevimli ve her zaman güler yüzlü Mustafa Ağabeyle selamlaştık, hal hatır sorduk, şakalaştık. Mustafa Ağabeyin, evinde yapıp getirdiği ve tadı damağımızda kalan künefelerinden daha tatlı sözlerine bir mim koyup Kubbealtı Fotokopi’ye Hanefi Ağabeyin yanına girdim.
Burası bir iş hanının girişinde soldan girilen bir buçuk bilemediniz iki metre genişliğinde, yedi sekiz metre uzunluğunda ya var ya yok bir mekândır. Girişin sol tarafında pencere önünde bir mücellit makinesi durur. Duvarları boydan boya kaplayan raflarda ciltli ciltsiz, eski yazılı yeni yazılı, Türkçenin dışında başka dillerde de yazılmış yüzlerce kitap; yerlerde kâğıt kolileri, bir iki sandalye ve tabure, ileride iki fotokopi makinesi, ortada küçük bir sehpa ile onların tam karşısında bir televizyon görürüsünüz. İçeride mutlaka rafları karıştıran birileri ile Hanefi Ağabeye bir şeyler soran veya anlatan birisi daima mevcuttur.
Hanefi Ağabeyi on beş yıl kadar önce tanışmıştım. Öğrenciyken bir sözlüğe ihtiyacım olmuştu ve bunu ancak “Kubbealtı Fotokopi”de bulabileceğimi söyledi bilenler. Yerini de tarif ettiler: Kapalı Çarşı’nın Beyazıt kapısının önünden Bakırcılar Çarşısına doğru git, sokağın ortalarında bir yerde Çarşıya bir giriş var, oradan gir, merdivenlerden çık, sağa dön, tam karşına gelecek. Zaten kime sorsan gösterirler! Gerçi ben dedikleri kadar kolay bulamadım, Çarşının birbirine benzeyen sokakları içinde araya sora, diğer fotokopi dükkânlarına ve fotokopicilere benzemeyen bir adamı bulmuştum. Burası çarşıdaki hanın muhtemelen odalarından biri, daracık, kubbeli bir yerdi (Sanırım 90’ların ortasında bu kubbeli yerden önce Cağaloğlu’nda Ankara Caddesi üzerinde bir yere, bir iki yıl sonra da şimdi bulunduğu yere taşındı.). Selam verdim. Aradığım kitabı söyledim. Olumlu cevap alınca ne zaman alabileceğimi ve fiyatını sordum. Birkaç gün sonra da gidip kitabımı almıştım. Bu arada oranın bir kataloğunu da almış, dikkatimi çeken ve ihtiyacım olan birçok kitabı da işaretlemeye başlamıştım.
1980’li yılların ortalarına kadar sahaflık yapan Hanefi Ağabey, eline geçen bazı nâdir kitapları ayırmış böylece bir arşiv oluşturmuş. 80’lerin ortalarında da fotokopi işine girmiş ve Kapalıçarşı’da kubbeli bir yer açmış. İsmi de sanırım oradan geliyor. Kendisine fotokopi için getirilen kitaplardan, sahibinin izniyle bir nüsha da kendisine çoğaltmış. Böylece Hanefi Ağabeyin arşivi bilhassa dil, edebiyat, tarih konularında geniş bir kütüphane halini almış. Neler yok ki bu arşivde: Gazete ve dergiler, ilk baskı kitaplar, dil, tarih ve edebiyat kitapları ve daha neler neler…
Öğrenciliğimizde çeşitli ihtiyaçlar dolayısıyla yüzlerce sayfa fotokopi çektiriyor, sonra da bunları koruyamıyor ziyan ediyorduk. Zira bunlar perakende haldeydi. Hanefi Ağabey ise çektiği kitapların fotokopilerini formalıyor, dikiyor, ciltliyor yani kitap haline getiriyordu. Böylece biz fotokopiye değil kitaba sahip oluyorduk. Üstelik bütün bunları piyasadaki fotokopi fiyatına yapıyor sadece cilt için cüz’i bir masraf alıyordu (eğer bez veya deri cilt isterseniz fiyat biraz daha artıyordu). Bazen paramız olmaz veya çıkışmazdı, ancak Hanefi Ağabeyde kredimiz vardır; istediğimiz kitapları alır ve giderdik. Paramız olunca da, ne kadarsa, getirir verirdik. Hanefi Ağabey bunları bir yere yazmazdı, çünkü bize güvenirdi, ki hâlâ da böyledir. İstanbul dışından da, özellikle üniversitelerdeki öğrenci ve hocaların da fotokopi istekleri olur, Hanefi Ağabey bunları hazırlar ve adreslerine gönderir. Bir defasında parasını almadan niçin gönderdiği sorulduğunda, “Benim hiç kimsede alacağım kalmadı!” diyerek müşterilerine olan güvenini de belirtmiştir.
Hanefi Ağabey oldukça sakin, kibar ve hatırlı biri. Aynı zamanda hoş sohbet. Hele Fenerbahçe konusunda tespitleri ve yorumları dikkate değer. Üstelik bütün bunları diğer futbolseverler gibi fazla heyecanlı değil, yavaş yavaş ve kibarca yapar. İşini yaparken de dikkatli ve sakindir. Onu hiç acele ederken görmedim. Bu yüzden de yaptıkları olabilecek en iyi kalitede olur. Yaptığı iş, işi bilmeyenlerce sıradan görülebilir fakat ehli tarafından takdire şâyândır. Çünkü Hanefi Ağabey işinin ehlidir. Hatta o bir ekoldür. Hanefi Ağabey, yıllardır üniversitelerimizin, bazı kurumlarımızın beceremediği bir işi (arşiv ve kütüphane işini) hem de üniversite hocalarına ve öğrencilerine taş çıkarırcasına fevkalade bir şekilde ve tek başına yapıyor. Ve biz hâlâ bulamadığımız herhangi bir kitap, dergi vs. için önce Hanefi Ağabeye müracaat ediyoruz.

hayriatas@gmail.com


www.ufukotesi.com - 08 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.