Ölçü

 

Cem Sökmen  

Güce değil, Hakka bağlı olmak gerek…


Hangi televizyonu açsanız onlar karşınıza çıkıyorlar. Belki 30 belki de 40 kişiler. Onlar liberal görünümlü küresel hegemonya aydınları… İçindeki yaşadıkları toplumla paylaştıkları bir şey yok. Bu topraklar için ızdırapları da yok. Buna rağmen bu ülkeyi ilgilendiren her türlü meselede en fazla onlar konuşuyorlar.

Ve ne hikmetse her konuda anti-millîdüşünmeyi ve konuşmayı –sanki tek bir beyine sahipmiş gibi, tek bir elden yönlendiriliyormuş gibi– beceriyorlar. Nasıl ki geçmişteki pozitivist okumuşlar kendileri gibi düşünmeyenleri “ilericiliğin karşısındaki gericiler” olarak konumlandırmaya kalktıysa bunlar da itiraz edenleri “dışa açılmak-içe kapanmak” gibi ölçüleri belirsiz bir zeminde yaftalamaktan geri durmuyorlar. Görevi devraldıkları okumuşlar topluluğu gibi yetkileri çok, fakat sorumlulukları yok. Danışılacak yeterlilikleri ve aidiyetleri olmadığı halde en sevdikleri iş danışmanlık yapmak.

KÜRESEL HEGEMONYANIN MAŞALARI
Pozitivizm; “tek yol Batı” diyordu. Onun kullanım süresi doldu. Peki, hâkimiyet yerlilere mi geçti? Hayır, “tek yol Batı” diyen pozitivizm görevini yine “tek yol Batı” diyen liberal görünümlü kapitalist zihniyete ve yapıya terk etti. Küresel hegemonyanın maşaları bizi ABD benzeri; retoriklerle yönlendirilebilen bir toplum haline getirmeye çalışıyorlar. Hem insan hakları, demokrasi, özgürlük gibi kavramlardan bahsedip hem de BOP savunuculuğu yapabiliyorlar. Kitlelerin medya yoluyla manipüle edildiği bir süreci yaşıyoruz. Bile bile yalanların yazıldığı, iftiraların havada uçuştuğu bu vasat, bütün bir toplumun pusulasını şaşırtmayı amaçlıyor. Hak duygusunun kaybolduğu bu ortamda yönlendirmeye ve yalana dayanan haberler yüz binlerin dilinde dolaşıp durdu. Son birkaç aylık süreç, medyanın ve aydının bağımsızlığı noktasında ne halde olduğumuzu çok açık biçimde gösterdi. Bütün bu sürecin en etkili aktörleri ise Türkiye’ye verecek hiçbir şeyleri olmayan ve kendileri dışında kimseye söz hakkı tanımayan, sadece ve sadece güçten yana olan despot liberallerdi.

SON MENZİLLERİ: SOSYAL DARVİNCİLİK
Fakat işin son derece vahim bir başka boyutu daha var: onlarla bir arada görünmeyi sınıf atlamak olarak görenler. Onların realistliğine, güne hâkim gerçeklerin dışında fikir, görüş tanımamalarına hoş bakanlar var. Model olarak onları seçtiler. “Başarı”ya odaklandılar ve “başarı”ya giden yolda iddialarını kırıp dökmekten çekinmediler. Onlar için başarılı olmak, sadece zengin olmak demek. Güçlü olanın yanında olma psikolojisi geliştirdiler. Bu zihniyet ve şahsiyet kırılması eşliğinde bir görüntü kuşağı oluşturdular. Şöhret olmak, zengin olmak ihtirasıyla yanıp tutuşanların ahlâk, vicdan ve samimiyeti kolayca bir kenara atabildiklerini, bile bile bu tavrı sergilemelerine rağmen, “ahlâk”, “samimiyet” iddialarında bulunmalarını hayretle izliyoruz. Bunların herhangi bir güç merkezine çıkar uğruna eklemlenmeyi aydın duruşuyla nasıl bağdaştırabildiklerini merak ediyoruz. Doğruları ve yanlışları söylemeyecekseniz, hatayı herkeste aramayacaksanız, sadece destekçilik veya kışkırtıcılık yapacaksanız ne hakla aydın olduğunuzu ve yazar olarak bu ülkeye bir şeyler verebileceğinizi iddia edersiniz? Hele hele geçmişten bugüne kadar genel medyanın saptırmalarından art niyetli bakış açısından şikâyet edenlerin aynı uygulamaları yapmaları ne kadar üzücü bir durumdur!.. Hak duygusunu kaybeder, dünya nimetlerini paylaşmak için mücadeleye girişirseniz varacağınız yer ancak “sosyal Darvincilik” olur. Bu tavrı da gerçekleri görmekle değil, ancak “gözü dönmüşlük”le açıklayabiliriz.



İÇERİK ÜRETME DERDİ VAR MI?
Aydın, aynı ölçüleri gözünün önündeki her şeye uygulayan insandır. Aydın her şeyden önce ahlâkıyla, vicdanıyla, samimiyetiyle var olandır. Konuştuklarını, düşündüklerini şahsî, maddî menfaatleri belirlemez. Bugün Türkiye’de sağlam bir duruş sergilemeye çalışan, geleneğe bağlı yerli aydınların, çoğu zaman ufku dar, birikimi yetersiz, fikri takip ve merak hissinden yoksun görüntü kuşağı tarafından anlaşılmadığını görüyoruz. İçerik üretmek işlerine gelmediği için tek tipleşmeyi kabulleniyor, kitleye dâhil oluyor, en çok göz önünde olanı en doğru kabul ediyor ve liberal faşizme boyun eğiyorlar. Bizim vazifemiz, çıkar çatışmalarına dâhil olmak değil, içerik üretmektir. Türk muhafazakârlığı ve yerlilik zemininde gösterilen çabanın takipçisi olmaktır. Bu zemin, kökü dışarıda sivil toplum örgütlerinin ve düşünce kuruluşlarının desteği ve yönlendirmesiyle oluşmadığı için fikir namusu taşıyan yerli aydınlar gölgede kalabilirler. Bizi geleceğe taşıyacak olan şey, o gölgede kalanların ürettikleriyle kurduğumuz ilişkinin seviyesidir...


www.ufukotesi.com - 08 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.