Zaferler üstüne zaferler kazanma bilinci, geçmişi şimdide ortaya koyarken, geleceğin ve ebediyetin ışıklarını yakarak millî beka duygusuna da temel oluşturur. Adalet ve asaletle üstünlük karakterini dünya milletlerine öğreten milletimiz, onların düşmanlık, hasımlık ve kin duygularını da ateşlemiştir. Ancak zaferin ne olduğunu da onlara göstermiştir. Karakterindeki asalet nişanını ebediyete kadar taşıma sorumluluğunu kimseye kaptıracak da değildir. |
Yine bir ağustos ayı. Yine bir zafer ayı. Millî belleğimizde hatıraları güzelliklerle dolu bir ay. Bu ayın sonunda, yani Otuz Ağustos’ta bir “Zafer Bayramı”mız var. Bellek ve bilinçlerimiz bir heyecan ve hatıralar yumağı olan bir tazelenme…
Zaferleri zaferlerle taçlandırma bilinci, milletimizin karakterindeki asalet nişanıdır. Zaferleri zaferlerle süslemek tarihsellik bilincine de gönderme yapar. Zafer kazanılırken, savaş meydanlarındaki gürültüler arasında boğuşma, boğazlaşma, direnme, ölüme meydan okuma, ölümü gülerek karşılama, canla başla savaşma ve benzeri davranışlar önem kazanır. Milleti için şerefle şehitlik mertebesine ulaşma düşüncesi, bütün başka düşünceleri kapı dışarı eder. Çekilen acılar, ıstıraplar millet için olduğundan ayrı bir değer kazanır.
Zaferler üstüne zaferler kazanma bilinci, geçmişi şimdide ortaya koyarken, geleceğin ve ebediyetin ışıklarını yakarak millî beka duygusuna da temel oluşturur. Adalet ve asaletle üstünlük karakterini dünya milletlerine öğreten milletimiz, onların düşmanlık, hasımlık ve kin duygularını da ateşlemiştir. Ancak zaferin ne olduğunu da onlara göstermiştir. Karakterindeki asalet nişanını ebediyete kadar taşıma sorumluluğunu kimseye kaptıracak da değildir.
Zaferleri zaferlerle taçlandırma bilinci, rakipleri saygınlık yarışlarında da geride bırakma görev ve sorumluluğunu beraberinde getirir. Bu sebeple bu bilincimizin düşmanı çoktur. Bu bilincimizi değiştirmek isteyenlerle de mücadele, yine şerefli bir mücadeledir. Zafer kolay kazanılan bir sonuç değildir. Cengiz Han, savaştan önce askerlerini üç gün aç bırakırmış. Üç gün aç kalan askerin savaşa bakışı ile karnı tok, sırtı pek askerin savaşa bakışı farklıdır. Çanakkale’de, Dumlupınar’da savaşan askerlerin yokluklar, sıkıntılar içinde verdikleri mücadele yanında maddî ve manevî çileleri de ayrıca takdire değerdir. Düşmanının bile takdirini kazanan askerlere sahip olan bir millet, elbette zaferleri zaferlerle taçlandırma yarışını kimseye kaptırmayacaktır.
Zafer türküleri söylem alışkanlığını kendi tarihinde kazanan milletimiz, bu türkülerin içeriğindeki sevinç, üzüntü, yenilgi-zafer boyutlarını çok iyi ayırt edebilmektedir. Milletimizin belleğindeki hatırılar içinde milletin kendi kendinin kumandanı olan kendi olma bilincinin capcanlı durduğu açıkça görülür. Zaferlerin üstüne zaferler kazanma ülküsünün bilinç içeriği olarak yapılanması, onu hatırlatacak herhangi bir olay, aynen onun canlanmasını ve bilince çıkmasını sağlar.
Yalanın gücüne ve egemenliğine güvenen milletlerin emniyet, asayiş ve adalet konularında milletimizin tarihe yazdığı ve yazacakları karşısında yüzleri kızaracaktır. Milletimizin arasına fitne ve fesat tohumları ekme yarışına katılanların hak ve adalet yalanları uydurup insanlarımızı bu sözde haklar uğruna birbirine düşürmeye çalışmaları da başarısız olacaktır. Onların yapmak istedikleri ölünün etrafında tepinip, dolanıp durup gürültü patırtı ederek ölüyü diriltme çabasından başka bir şey değildir.
Millî saygınlılığın takdir çokluğu da bir güçtür. Bu saygınlığımız zaferleri zaferlerle taçlandırma başarımızdan gelmektedir. Bu saygınlık yüzünden düşmanların kin ve düşmanlıklarını üzerimize çekmemiz gayet doğaldır. Aramıza kötü örnekler sokarak ve onların bulaşıcılığından yararlanarak millî karakterimize saldırmalarına da şaşılmamalıdır. Çünkü korkunun dayanak noktaları kin ve düşmanlıktan beslenir. Millî hayal gücümüze ve tasarımlarımıza da düşmanlıkları bu yüzdendir. Kendilerini haklı, milletimizi haksız çıkarıp, haksızlık bilincini zorla meşrulaştırmaya çalışmaları da boşa çıkacaktır. Hak bilincinin iman edilen bilinç zemininde biçimlenişi, milletimizi bu yönde de haklı çıkaracaktır. Milletimizin imanı her türlü hile ve desiseyi def edici bir bilinçle donanmış bir imandır.
Zaferleri zaferleriyle taçlandıran millî kahramanlarımız milletimizin geleceğine ümitle bakmasına da vesile olurlar. İşte asıl sorun burada karşımıza çıkmaktadır. Düşmanların esas saldırı hedefleri millî kahramanlarımızdır. Onları bizlere unutturmak için her türlü yalan, dolan ve iftiralar üretme peşinde olduklarını ve olacaklarını herkesin bilmesi gerekir.
Çünkü millî kahramanlara sürülen bir leke, bütün bir millete sürülmüştür. Bu kahramanlar millet için somut varlık ve gerçekliği temsil ederler. Milletimizden de alacakları vardır. Onlarla milletin arasını açma stratejisi, milletimize mezar kazma stratejisidir. Kaderde, kıvançta ve tasadaki ortak dualarımız ve dinî duygularımızla oluşturduğumuz gücün önünde bu stratejiler hiçbir işe yaramayacaktır. Düşmanların her söylediğine çabuk ikna olma veya kanma eğilimimizi bir daha gözden geçirme vaktidir. Düşmanın söylediklerine ikna olunabilir, ama asıl tehlike o sözleri iman konusu, inanç konusu olarak görüp onlara inanmaktadır.
Zafer türküleriyle zaferleri taçlandırma bilincine yol açan Ağustos ayı, Çin denizinden Atlas Okyanusu’na kadar olan bölgede milletimizin zaferlerine tanıklık etmiştir ve etmeye de devam edecektir.
|