Onlar en tatlı yalanları fısıldıyorlar, biz en acı hakikatleri haykırıyoruz ve ne yazık ki, yatsının olmasına daha çok zaman var.
Selâhattin Ertürk (Tecelli’den)
Bu yolda vatanseverin önüne Nemrutlar da çıkabilir, Firavunlar da yolunu kesebilir; dahası: Canına da kastedebilir. Dünün Nemrut’u Hz. İbrahim’e musallat olmuştu; 20’nci yüzyılın Nemrut’u ise vatansever Türk gençlerine…
“Nemrut” sıfatlı, “Nemrut” siretli Nemrut Kürt Mustafa Paşa başkanlığındaki sözde mahkeme heyeti iki Türk gencini idama mahkûm eder: Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beğ ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Beğ…
“Git kumandanına söyle, ben kendisinin emir eri değilim… Bir daha tekerrür ederse, bunu beyninde patlatırım!..”
Urfa’yı işgal ettikten sonra, İngilizler, Mutasarrıflığa buyruklar, bildiriler yağdırmaya başlayınca, Mutasarrıf Nusret Beğ, tabancasını masasının üzerine vurarak Ermeni tercümanı böyle azarlamıştı. Nusret Beğ’in bu aslanca kükreyişi, belki de, bardağı taşıran son damla olmuştu. Zira İngiliz işgal kuvveti kumandanını, makinalı tüfeklerini Mutasarrıflık makamına çevirdiğinde Nusret Beğ, karşılamamış, makamına girdiği zaman da koltuğunu vermemişti…
İşgal kumandanının sinirli ve terslemeye varan, “Memleketinize geliyoruz; galip bir hükümetin askeri neden karşılanmıyor?” sorusuna Nusret Beğ’in verdiği cevap, kumandan cenaplarının suratında top gibi patlamıştı:
“Haksız yere memleketi işgal eden bir kuvveti karşılamak, bir Türk mutasarrıfına yakışmaz… Bir misafir gibi gelseydiniz sizi Birecik’te karşılardım…”
30 Ekim 1915’te tayin edildiği Urfa Bağımsız Mutasarrıflığı’nda Nusret Beğ’in yaşadığı en önemli olay, Mondros Mütarekesi’ni takip eden günlerdeki İngiliz işgalidir…Çünkü Halep’in düşmesi üzerine Urfa heyecan ve telâşa kapılır. Memleket tehlikeler karşısındadır… Terhis ve firar dolayısıyla pek eksik kadrolu jandarma taburundan başka kuvvet yoktur. Bu durumda, geleceği düşünen Nusret Beğ, Arap aşiretlerinin memlekete hücum edeceğini hesaplayıp âcil tedbirlerin hazırlığını yapmaktadır… Ordular bozulmuş, kumandanlar çekilmiş, telgraf hatları tahrip edilmiş, kurtuluş yolları kapanmıştır. Bu elverişsiz şartlar ve imkânsızlıklar içinde Nusret Beğ, olağan dışı işler yapmayı plânlıyordu. Eşrafın ve daha başka kişilerin yardımıyla bir milis alayı oluşturuyor, bu kuvvete silâh ve cephane dağıtıyordu.
Bir nizamiye alayı kadar düzen ve disipline sahip olan bu alay, aşiretin memlekete olabilecek hücumunu savuşturmuştu. Bu sıra, bölük bölük Halep’ten, gerek Urfalı, gerekse başka memleketli Ermeni gençleri Urfa’ya doluyor, asayişi çiğniyorlardı… O karanlık günlerde, işgal ordusundan daha fazla Türklüğe düşman kesilen Arap kavmi, ulam ulam Urfa ve çevresinde taşkınlıklara, katle, yağmaya başlamıştı… Urfa ve çevresi böylesine bir kargaşa içindeyken, İngilizler Urfa’yı işgal ederler...
Nusret Beğ’in kurmayı düşündüğü milis teşkilâtları, 6. Ordu Kumandanı Ali İhsan Paşa(Sabis)’nın tavsiyelerindendi. Urfa’daki millî teşkilâtlanma, Anadolu’daki ilk hareketlerdendir. Nusret Beğ, Urfa’dan azledilip Istanbul’a gönderildikten sonra Urfa Müftüsü Hasan Efendi’ye yazdığı mektupta bu hususu şöyle belirtir: “Elhamdülillâh, Anadolu’nun Huda’yı hoşnut kılan hareketi milletin yüzünü biraz güldürdü. Şu toplu harekete ne yalan söyleyeyim, Urfa’nın can ve gönülden katılmasını isterim. Urfa, hamiyet meydanı Anadolu’nun hiçbir yerinde hareket yokken, bu cemiyeti teşkil etmiş ve o vakitten vatanın selâmeti için çalışmıştı.”
Nusret Beğ’in, İngilizlerin kışkırtmalarıyla, Dahiliye Nezareti’nin emriyle tehcir ile ilişkisi olduğu iddiasıyla mahfuzen Istanbul’a gönderilmesi emrolunur. Mutasarrıf, emrin tebliğinden birkaç gün sonra polis ve jandarma eşliğinde Istanbul’a hareket eder.
4 Mart 1919’da kurulan 1. Damad Ferid Paşa hükümetinin en önemli işlerinden birincisi, İttihat ve Terakki mensup ve sempatizanlarını sindirip İtilâf devletlerinin gözüne girmekti. Geniş tutuklamalara girişiliyor, İttihat ve Terakki mensuplarından başka milliyetçiler de bu faaliyetin hedefi olmaktan kurtulamıyorlar, hükümetin yanlısı basın da kışkırtma dolu başyazılar yayınlamaktan geri kalmıyordu…
Damad Ferid Paşa, sadrazamlığının beşinci gününde İngiliz komiserliğini ziyaret ettiğinde, komiser bu ziyareti İngiltere’ye şöyle rapor ediyordu: “Umutlarının Allah’tan sonra İngiltere krallık hükümetinde toplandığını beyan ile bu husustaki mesajın size iletilmesi arzusunu izhar etti…” Bu, İngilizler’in istediği herkesin cezalandırılması yolundaki teminatın teyidiydi…İtilâf devletlerinin arzu ettiği kişilerin tutuklanmalarına başlanıyordu. İngiliz Dışişleri Bakanı, tutuklamalar konusunda Fransız kumandanıyla anlaşmaya varılması talimatını verdi. Zira Fransızlar ve İngilizler tutuklamalarla ilgili olarak ayrı ayrı raporlar veriyorlardı.
Bütün bunlar garazkâr Türk düşmanlarının eseriydi. Bunların başında da Ermeni Patriği bulunuyordu. Onun ikide bir düzenlediği listeler, Damad Ferid’in eline sıkıştırılıyor, Millî Mücadele’nin bu azılı düşmanı da bunları incelemeye tâbi tutmadan, Millî Mücadele kahramanlarının idam hükmünü vermiş olan Nemrut Kürt Mustafa Paşa Divan-ı Harbi’ne havale ediyordu.
Nusret Beğ, 6 Nisan 1919’da Dahiliye Nazırı Cemal Beğ’in emirleriyle azlolundu. O belki de yoldayken başkentteki hükümet terörü, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beğ’i de kurban olarak seçiyordu… Nusret beğ, Divan-ı Harp’te sorguya çekiliyor, suçsuz görülerek ertesi gün serbest bırakılıyordu. 6 ay sonra Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu kalıyordu. Nemrut Kürt Mustafa, Nusret Beğ’i mahkûm edebilmek için deliller icat ediyor, şahitler yaratıyor, bulamayınca da deliye dönüyor, lâkin, bıkmıyor, usanmıyor, bezmiyor, gazetelere ilânlar vererek şahit arıyordu…
Yargılama sırasında, Nemrut’un, kendisinin savunma ve söz hakkını kısıtlayıcı tutumu, şahit ifadeleri arasındaki çelişkilere dikkat çekmesine rağmen zapta geçirmeyişi, Ermeni Patriği’nin bulup buluşturduğu, özel talimatla gönderdiği yalancı şahitleri can kulağıyla dinleyip uydurma hikâyeleri harfi harfine zapta geçirmesi, itirazı durumunda da, “Ses be adam!... Patlamadın ya!.. Dinle bakalım!..” gibi densizlikler Nusret Beğ’i tedirgin ettiği hâlde, o, idamına hükmedilebileceğine ihtimal vermiyordu.
Nusret Beğ, Nemrut Divanı hakkında bir arkadaşına şunları söyler: “Hayatımda böyle bir muhakeme ne gördüm, ne de böyle bir mahkeme heyeti… Engizisyon mahkemeleri bile bu derece tarafgirâne ve zalimâne davranmamıştır…” Nusret Beğ’in yargılanması 24 Haziran 1920 günü sona erdi; günler geçmesine rağmen hüküm bir türlü tebliğ edilmedi… Uzun tartışmalardan sonra karar, nihayet açıklandı: 15 yıl kürek cezası… Bu karar üyelerce ve reisçe imzalanıyordu… Nemrutluğunu bir yol daha ıspatlayan Kürt Mustafa, hükmü idam cezasına çevirtip üyelere imzalatıyordu. Nemrut’un desiseleriyle bu karar tasdik edilir…
………………………………
Ve 5 Ağustos sabahı Bayazıt meydanında şafak sökmeden infaz edilir..
Evdeşine yazdığı mektupların birinde “… Elveda karıcığım, güzel karıcığım. Seni tahayyül ederek öleceğim. Müslümanız elhamdülillâh, âhirette buluşuruz. Allah için çocuklarımı iyi terbiye et. Sabırlı ol ve bu hâle tahammül eyle. Kocan mücrim değil, şehittir. Allah, zalimleri kahretsin…” diyen Nusret Beğ’in cenazesi Topkapı dışında toprağa verilir.
Mezarının yeri bile bilinmeyen Nusret Beğ için Topkapı’da bir makam-mezar yapılsa iyi olur sanıyoruz…
-Özönder için-
Özönder’im Özönder’im
Pırıl pırıl insandı
Cihat’ım, Özönder’im
Şimden sonra bilemem
Derdimi kime derim
Pek de erken yitirdik
Kan ağlar öz, önderim.
Mâniler
Veda ettik seçime
Sıra geldi geçime…
Ne zaman girecektir
Şu işler bir biçime?..
Vatandaşın gerçekten
Yerindedir hayreti…
“Billbord’ları götürmüş
Baba Gül’ün şirketi…”
Akşamcıya mül gerek
Pencereye tül gerek
İşitsen de inanma:
“Çankaya’ya Gül gerek..”
El oğlunun gözü var
Memleket tapusunda
Dilenci mi olalım
AB’nin kapısında
(ABD)
Bakmayınız poyraza
Aldırmayın lodosa
Yüze yüze gideriz
Baykal ile Rodos’a..
Gel gidelim deltaya
Hem bakalım oltaya
Rodos’un lâfı olmaz
Uzanırız Malta’ya!..
İnan ki bilmiyorum
Nerde satılır Vakko?..
İçkiyi kaçırınca
Uçuvermiş Cem Hakko…
|