Yeteri kadar iyi yetişmiş insanı olmayan, mevcut yetişmiş insanlarını da harcayan bir ülkenin dışarıda düşman aramasına gerek yoktur.
Çağdaş uygarlık demek, yüksek ekonomik refah, ileri teknoloji, çağdaş hukuk normları, çağdaş güvenlik şemsiyesi, çağdaş siyaset yöntemleridir. Bunları ne doğuda ne batıda ne kuzeyde aramaya gerek vardır. Türk tarihi bunun örnekleriyle doludur. |
Yazıma bir benzetmeyle başlamak istiyorum. Sağlıklı yaşam şartlarını hepimiz biliriz, ama kendi organlarımızın, kendi bünyemizin bu sağlıklı yaşam şartları içinde nerede olduğunu, organlarımızın ne olduğunu incelemek gereği duymayız. Biz de Türk insanı olarak biraz öyleyiz. Çevremizi, dünyayı iyi inceleriz ama kendimizi az inceleriz.
İki üç yaklaşımımız var. Biz ya mükemmeliz, ya da adam olmayız. Bunların ikisi de yanlış. Önce kendimizi doğru anlamak, doğru tanımak. Ondan sonra çevremizdeki tehditleri görebilmek, değerlendirmek lazım. Takriben 84 yıldır çağdaş uygarlığın peşinde koşuyoruz, ama yakalayamadık. Acaba neden yakalayamadık? O mu kaçıyor, biz mi kovaladığımızı zannediyoruz? Ama kovalayamıyoruz. Buna iyi bakmak lazım, 84 yıl az zaman değil, asırların ihmallerini ortadan kaldırmak da mümkün değil. Politika kartları doğru oynamayı gerektirir. Ülkenin coğrafyası değişmez, ülkenin doğal kaynakları da doğru kullanılmalıdır. Batılı emperyalist güçler coğrafyayı değiştirme ve doğal kaynaklarımızı elimizden alma gayreti içerisindedirler.
Zekâ bir Allah vergisi olabilir ama doğru beslenmeyle, iyi eğitimle zekâ akıla dönüşür. İyi insanlar yetiştirir ve o zamanı, o coğrafyayı, o doğal kaynakları doğru kullanmasını insanımıza öğretirsek kalkınır ve millî devleti kurarız.
Yeteri kadar iyi yetişmiş insanı olmayan, mevcut yetişmiş insanlarını da harcayan bir ülkenin dışarıda düşman aramasına gerek yoktur.
Çağdaş uygarlık demek, yüksek ekonomik refah, ileri teknoloji, çağdaş hukuk normları, çağdaş güvenlik şemsiyesi, çağdaş siyaset yöntemleridir.
Bunları ne doğuda ne batıda ne kuzeyde aramaya gerek vardır. Türk tarihi bunun örnekleriyle doludur.
Atatürk Türk Milleti için büyük bir şanstır. Ama onu iyi anlamadık. Bu ülkede belli bir azınlık Atatürk’ün karşısında olabilir, bu bir tehlike değildir. Çünkü açık tehlikenin her zaman önlemi alınabilir. Alınmıyorsa kabahat tehlikede değil, önlem almayandadır. Fakat asıl tehlike Atatürkçüyüm deyip birden fazla Atatürk yaratanlardır. AB’ye girmeyelim diyen de, girelim diyen de Atatürk’ü referans gösteriyor.
Uluslar arası tahkim yasasını beğenen de, beğenmeyen de Atatürk’ü referans gösteriyor. Atatürk bir şablon değildir. Atatürk akılcıdır, gerçekçidir, içinde bulunulan şartlara göre karar veren bir liderdir.
Tarih, beceriksiz yöneticilerin elinde olan milletlerin yazgısındaki tekerrürü yeniden gösterecektir.
Milletlerin siyasetinde ancak menfaatleri vardır. Kimsenin kimseye dost olmayacağını bilmemiz gerekir.
Olaylar Türk Milletine iki önemli kuralı yeniden hatırlatıyor. Yurdumuzu ve haklarımızı müdafaa edecek kuvvette olmalıyız.
Geçmişi bilmeden geleceği şekillendirmek mümkün olmadığı için geçmişin üzerinde yoğunlaşarak geleceğin profilini çıkarmak gerekir.
Gelir dağılımının bu kadar bozuk olduğu bir ülkede içeride dirlik ve birlik aramanın ve bunları konuşmanın bir anlamı yoktur.
Türkiye’de insan hareketleri açısından bir kaos yaşanıyor. Türkiye’de siyasî partilerin nereden nasıl kökler aldığını, kimlerle nasıl ilişkiler içerisinde olarak ortaya çıktıklarını da iyi tahlil etmemiz gerekiyor. Sağ ve sol diyoruz bu da bize yetiyor.
Bu düşünce ışığı altında bazı sorular ortaya atalım ve hepsine tek bir cevap verelim. Evet veya hayır.
_ Türkiye mevzuatıyla, yöneticisiyle, yöneteniyle, doğasıyla, komşusuyla barışık mı? Türkiye saygı duyan, saygı duyulan, seven, sevilen, güvenilen vatandaşlardan oluşan bir ülke mi?
_Türkiye eşit bilgiye, eşit emeğe, eşit tecrübeye, eşit nemanın verildiği bir ülke mi?
_İşin veya görevin ehline verildiği bir ülke mi?
_Dürüst, bilgili ve tecrübeli insanların siyasete egemen olduğu bir ülke mi?
_Adaletin zamanında ve hukuk kurallarına göre dağıtıldığı bir ülke mi?
_Seçilenin vatandaşa gerçekten vekil olduğu bir ülke mi?
_Hizmetin diyetinin vatandaşa ödetilmediği bir ülke mi?
_İnancın siyasetin aracı yapılmadan yaşandığı bir ülke mi?
_Hukukun üstünlüğünün tartışılmadığı, yasal olmayan suç yargılama ve infazın olmadığı bir ülke mi?
_Temel konularda ortak bilincin, ortak sorumluluğun, alt konularda saygının, sevginin hoşgörünün egemen olduğu bir ülke mi?
_Vazgeçilmez ve özgür bir kurum olması gereken medyanın, kamuoyunu yansıttığı, ikinci derecede kamuoyu oluşturduğu, politikacılara eşit mesafede olduğu bir ülke mi?
_En sade vatandaşından en sofistike vatandaşına kadar herkesin veya en azından sağ duyulu çoğunluğun, hakkının, yetkisinin ve sorumluluğunun farkında olduğu bir ülke mi?
_Yasa yapanların herkesten daha fazla yasalara uyduğu bir ülke mi?
Bizce bütün bu soruların tek cevabı var; kesinlikle HAYIR! Sizce de öyle mi acaba?
|