Ünlem !

 

Asuman Özdemir  

Nida…


İnsanın eşi veya sevgilisi aldattığı zaman, “değmezmiş be, adam değilmiş, lânet olsun” deyip hemen vazgeçilebiliyor veya unutuluyor ya da hazmedilmeye çalışıyor. Ama dost kazığı öyle değil! Birilerini kazanmak uğruna, senin sırtına basarak bir yerlere gelen birisi, ciğeri beş para etmez birini kazanmak için seni harcamıyor mu, işte o çok fena koyuyor! Bir bıçak ile sanki devamlı kalbiniz oyulur gibi oluyor.

Geçen ayın “Aldatılmak!” başlıklı yazımı okuyup, arayan, soran, ulaşan ve ulaşamayan hepinize gönül dolusu teşekkürler. Bilseydim bu kadar üzüleceğinizi son iki satırı yazmazdım. O an ki haleti ruhiye ile yazmış oldum. Gösterdiğiniz yakınlığa ve sevgiye müteşekkirim. Hepinizin yeri başım gözüm üstüne.
Aldatılan ne ilk ne de sonuncu olacağım. Dünya böyle gelmiş maalesef böyle de gidiyor. Ama konu bazı okurlarımın merak ettiği gibi değil efendim! Beyefendi ile hamdolsun hiçbir sorunumuz yok. Her şey yıllar önce yola çıktığımız ilk günkü gibi yolunda…
“Aldatılmak” nerden ve nasıl olursa olsun çok kötü bir şey. Bunca yıllık meslek hayatımda iyi bir gözlemci oldum. Bir okurum;
“İnsanın eşi veya sevgilisi aldattığı zaman, “değmezmiş be, adam değilmiş, lânet olsun” deyip hemen vazgeçilebiliyor veya unutuluyor ya da hazmedilmeye çalışıyor. Ama dost kazığı öyle değil! Birilerini kazanmak uğruna, senin sırtına basarak bir yerlere gelen birisi, ciğeri beş para etmez birini kazanmak için seni harcamıyor mu, işte o çok fena koyuyor! Bir bıçak ile sanki devamlı kalbiniz oyulur gibi oluyor Asuman Hanım” demiş yazdıklarında… Diğerleri gibi bu okurumun da yazdıklarını saklıyorum.
Evet, aynen öyle oluyor! Her şeyi zamana bıraktığım gibi bunu da zamana bıraktım. Herkesin bildiği gibi benim tek sermayem var. O da sabır ve zaman… İnsanın tek sermayesinin sabır ve zaman olduğunu Nida’nın babasından çok gençken öğrenmiştim. Her ne hikmetse ben arkadaşlarımdan daha çok onların anne ve babaları ile daha iyi anlaşır ve saatler boyu sohbet ederdim. Her zaman da bana arkadaşlarım kızarlardı. “Senin arkadaşın onlar değil biziz!” derlerdi. İyi ki de onlar da arkadaşım olmuşlar. Bugün sıfır hata ile ayakta durma savaşı veriyorsam, bunu onlardan öğrendiklerime borçluyum.
Öyle bir an geldi ki, Nida’nın babası bana ve Bengi teyzeye,
“Bundan sonra hepimiz susuyoruz. Bekleyeceğiz ve göreceğiz! Sen de susacak ve bekleyeceksin Asuman! Bu evliliğe altı ay şans tanıyorum. Ama altı ay sonra Nida bu evden içeri giremeyecek! Ben bu arada Fıstıkağacı’ndaki kiracı ile konuşayım da, evi yavaş yavaş boşaltsın. Nohut oda, bakla sofadır orası. Nida’ya tek başına yeter!”
Bengi teyze de ben de aptallaşmıştık. Yılmaz amca bu sözleri ile hem Nida’nın evliliğine izin veriyordu hem de Nida boşandıktan sonra ki evini hazırlıyordu! İyi de Nida ne diye boşanacaktı? Hem de altı ay sonra! İşte benim anlamadığım yer burası idi!
Yılmaz amca Nida’nın evliliğine asla izin vermek istemedi. Çok güzel, her zaman şık olan Nida sabah akşam vapurla işe gidip gelirken bir beyle tanışmış. Önce sohbet, muhabbet derken bunlar birbirlerini sevmişler. Evlenmeye de karar vermişler. Ama damat adayının ufacık bir maruzatı var. Kendileri evli ve iki çocuklu olup, karısının ise boşanmaya niyeti yok! Karısını ikna eder etmez boşanacak, hemen Nida’yı alacak! Nida’nın gözü kör olmuş aşktan, adam ne derse “evet” diyor…
Uzun bir bekleyişten sonra boşanma gerçekleşti ve damat adayı ailesi ile Nida’yı taze delikanlı havasında istemeye gitti. Beylik hoş sohbetten sonra damadın babası izin isteyerek oğlunu müstakbel kayınpedere hiçbir şey saklamadan tanıtmış. Yılmaz amca az daha kalp krizi geçiriyormuş. Meğer “ailem her şeyi biliyor” diyen Nida, ailesine hiçbir şey anlatmamış. Yılmaz amca eski bir İstanbul beyefendisi olarak ziyaretin sonuna kadar katlanmış ve konuklar gittikten sonra kıyamet kopmuş. Ama Nida Nuh dedi peygamber demedi! Aylar süren tartışmalardan sonra işte yukarıda yazdıklarımı Yılmaz amca söyledi. Bu arada her zaman da şunu dedi. “Bu adam da beni rahatsız eden bir şey var. Bu boşanmış iki çocuklu olması değil. Ben adamı tanırım! Bu adam değil!” Bengi teyze ise yuva üstüne yuva olmaz diye ağladı hep.
Evlendiler…
Altı ay değil üç ay sonra Nida salya sümük ağlayarak döndü baba evine.
Adamın ilk evliliğinden de önce başlayan halen devam eden Kurtuluş’ta oturan Rum bir dul sevgilisi varmış.
İlk evliliğinden, 2 çocuğundan vazgeçmiş, Nida’dan da vazgeçermiş ama ondan asla vazgeçmezmiş!
Yılmaz amca haklı çıkmıştı! Damat adam değilmiş!
Bengi teyze, “Etme bey, tekaüt maaşın yetmiyor, üç kuruş kira geliyor, Fıstıkağacı’ndan kiracıyı çıkartma, kız da çalışıyor, geçinir gideriz” diye çok ağladı da, Nida baba evinde kaldı.
Nida o evliliğin üstüne iki evlilik daha yaptı. Her boşanma sonrası ve halen de der ki;
“Babam sağ olsaydı adam olup olmadığını bir bakışta anlardı. Bu gidişle mübaşirlerden biri ile evleneceğim. Nerdeyse akraba olduk adamlarla. Nerde o eski adamlardaki feraset! Ah babacığım Ah!”
NOT: Kusura bakma şeker! Şu evlenmeyi kafana taktığın dördüncü de adam çıkmaz ise okuruma plâket vereceğim…


www.ufukotesi.com - 07 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.