Yıllardır dinlemişsinizdir. Kalkınma için sermaye terakümü (birikimi) gerekir diye… Bunu bize ezberletmişlerdir de bir türlü işin aslını anlatamamışlardır. Sermayeyi meydana getiren unsurlar nelerdir; içinde bilgi, emek, beceri yok mudur? Bütün bunlardan vazgeçtik ama bu sermayenin ne kadarı yatırımlara aktarılır da ne kadarı ağalara lüks bir hayat sağlamak için ayrılır. Bu konu üzerinde duran da pek yoktur.
Büyük bir gayret ve fedakârlıkla elde ettikleri ürünün ihracını sağlayabilen ülkeler için sermaye bir problem olmaktan çıkmaktadır. |
Bu ay yayımlanan “Türk Düşüncesi” adlı eserde, ibretle okunup altının çizilmesi gereken cümlelerden bazılarını sizlere aktarmak istiyorum.
“Adil bir düzenin yerleşmediği yerde devlet de yoktur. Oradaki düzen size güven verir huzur sağlarsa, ruhunuzda saygı uyandırır da gönlünüz onun yaşaması için dua ile dolarsa işte ona devlet denir.”
Hatırlarsınız, biz de bunu bir zamanlar “Küfr ile dahi devlet olur, lâkin zulm ile olmaz.” diye açıklamaya çalışmıştık.
Bir ülkede dolaylı vergilerin payının yüzde 72’yi aşması kimsenin umurunda değilse yahut bu çarpıklığın üzerinde durmanın hiçbir faydası olmuyorsa, oturup ağlamaktan başka yapacak bir şey kalmamış demektir.
Yıllardır dinlemişsinizdir. Kalkınma için sermaye terakümü (birikimi) gerekir diye… Bunu bize ezberletmişlerdir de bir türlü işin aslını anlatamamışlardır. Sermayeyi meydana getiren unsurlar nelerdir; içinde bilgi, emek, beceri yok mudur? Bütün bunlardan vazgeçtik ama bu sermayenin ne kadarı yatırımlara aktarılır da ne kadarı ağalara lüks bir hayat sağlamak için ayrılır. Bu konu üzerinde duran da pek yoktur.
Büyük bir gayret ve fedakârlıkla elde ettikleri ürünün ihracını sağlayabilen ülkeler için sermaye bir problem olmaktan çıkmaktadır. Bunlar büyük bir hızla ve hem de yıllarca arka arkaya bu hızı koruyarak kalkınmaktadırlar.
İhracat yapabiliyorsan (tabii bu ithalatının üzerindeyse), turizm gelirlerinde reel bir artış varsa, yurt dışındaki vatandaşlar gelirlerinin önemli bir kısmını yurda getiriyorlarsa döviz girdisi sağlayabiliyorsun demektir. Yoksa ülkedeki kârlı iktisadi kurumları ele satarak, bankaları yabancı kontrolüne vererek, kime hizmet ettiği belirsiz olan borsayı sıcak para ile ısıtarak ortaya çıkarılan nakit bolluğunu kimse marifet olarak göstermesin. Buradan hareketle hesaplanan kişi başına milli gelirin 5000 doların üzerine ulaştığını söylemek inandırıcı değildir. Toplam borcunu, bu şekilde hesaplanan millî hasılaya bölerek yüzdesini düşük gösterebilirsin.
Bu sistemin adı doğru konmak istenirse buna “mirasyedi ekonomisi” demek gerekir. Milletin dişinden tırnağından artırarak ortaya çıkardığı menkul ve gayrimenkul değerleri satarak ekonomiyi canlı göstermek bir mirasyedinin atadan kalan malları yiyerek gösterişli bir hayat yaşamasından farklı değildir.
“Biz bu şekilde, yani millî varlıklarımızı satarak elde ettiğimiz paralarla ülkeyi kalkındıracağız. Elbette öncelikle yarenlerimizi zengin edeceğiz. Bir gün size de sıra gelir” diye vatandaşı oyalamak hiç de ahlakî bir davranış değildir. Vatandaşların bu zihniyete karşı sesini çıkaramamasının sebebi eli kolu bağlı olmasının ortaya çıkardığı ezikliktir. İkincisi yıllar yılı muhalefetteki siyasî partilerin “lafla peynir gemisini yürütmeye” çalışmalarıdır. Halkı öyle bezdirmişlerdir ki yapay bir gelir artışı bile ona hoş görünmektedir. Neleri yitirdiğini düşünmek istememektedir. Ama dolaylı vergilerdeki artışı günlük hayatında hissetmeye başlayınca arada bir uyanır gibi olmaktadır.
Kayıt dışı iktisadî faaliyetlerin millî gelir içindeki yüzdesinin akıl almaz bir seviyede olması ve sanki alay eder gibi bunun bir kısmının tüketicinin gayretiyle düzeltilmeye çalışılması da ayrı bir mizah konusudur.
Dolaylı vergilerin artması mağdur vatandaşın millî gelirden aldığı -zaten düşük olan- payı daha da eritmekte, gelir dağılımının daha da adaletsiz hale gelmesine sebep olmaktadır. Onun için “devlet nerede?” diye sormak isteyen vatandaşın sesi gittikçe daha zayıf çıkmaktadır.
O zaman niye sosyal barıştan bahsetmektesiniz? Size sormak lazım ey her şeyi bilen büyük ekonomistler, ey her türlü değeri satılık meta olarak gören büyük iş adamları! Çok değil, daha otuz yıl evvel insanlar evinin kapısını bile kilitlemek gereği duymazken bugün demir kapılar niçin emniyet sağlayamıyor? Niye evlerinize (konaklarınıza) onlarca güvenlik elemanını bekçi olarak koyuyorsunuz? Niye halkın içine çıkacak yüzünüz ve cesaretiniz olmuyor?
Sizler boşuna bölücülük tehlikesinden bahsetmeyin! Ülkede ekonomik durumu, kültürel yapısı, hatta -daha da önemlisi- konuştuğu dil, birbirinden çok farklı iki zümre ortaya çıkmışsa asıl bölünme başlamıştır demektir. Kendimizi aldatmayalım; bizden söylemesi…
Bir de son zamanlarda bayrak asarak kendini ifade etmeye çalışanlar çıktı. Sanki asmayanlar cumhuriyetçi değilmiş gibi bir hava estirmenin kime, ne faydası olur ki? Üstelik bu şekilde bir azınlık görüntüsü vermenin sakıncaları niye düşünülmez?Bizler milli meselelerdeki duyarlılığımızı dile getirebilmek için bayrak çekerken bunların ilgilediğini görmemiştik.
“Adalet mülkün temelidir” sözü kanunların uygulanmasından ibaretmiş gibi,adalet kavramı daraltılıp kısırlaştırılmaktadır. Üstelik son zamanlarda yüksek yargı organları kanunların da doğru dürüst uygulanamadığından yakınmaktadırlar.
Görüyorsunuz, ülkeyi bu hale getirenlerin hemen hepsi, bu günlerde yine oy avcılığına çıkmışlardır. Bakalım hangisi, hangi sihirli formül ile milleti kurtaracak? Bu önümüzdeki aylarda hem eğlenceli hem de -gerçekte- acıklı sahnelere şahit olacaksınız. Umut tacirlerinin sayılarının arttığını göreceksiniz.
Yine de her şeyin dahi iyi olacağı umudunu yitirmeyin!
|