Köşe Taşı

 

Prof Dr. Ali Osman Özcan  

Çanakkale ufuklarındaki kızıllık


Çanakkale ufuklarında kıpkızıl kanlar akıyor. Şehitler birbiri peşi sıra dizilmiş. Kendi kendilerinin şehitliklerine hep birlikte karar veriyorlar. Kendilik bilinçleri gelecek kuşaklara yol göstersin diye. Bile bile, göre göre, duya duya, koklaya koklaya, tada tada, dokuna dokuna şahadet tepesine doğru kahramanca yürüyorlar. Ağızlarından “Allah! Allah!” nidaları hiç düşmeden “ileri, hep ileri” adım atıyorlar.

Ölüm denilen gerçekliğe yönelik uyanıklık dereceleri çok yüksek. Onu çok iyi tanıyorlar. Ölümü yaşaya yaşaya onunla dost olmuşlar. Tek düşmanlarının ölümle onları tanıştıran düşman askerleri olduğunu biliyorlar. Yaşamak veya ölmek onlar için artık bir şey ifade etmiyor. Onların imanları engin, düşünceleri engin, aşkları engin. İnançları yaşadıkları an ve geleceğe güven duygusuyla dopdolu. Akan kanlarının kızıllığı Çanakkale ufuklarını aydınlatıyor. Kanla yazılan sözcüklerin eteklerini tutarak kahramanca şahadet bayramı için hazırlık yapıyorlar. Şehitliğin yüce mertebelerine ulaşmak için her türlü silaha göğüslerini siper ediyorlar. Ölürken bile görev ve sorumluluklarının gereğini yerine getiren asker olmanın mutluluğunu yaşamayı istiyorlar. Düşmana ne kadar yakın olurlarsa o kadar çok kahraman olmaktan gurur duyuyor ve ölümden korkmayıp bir güvercin olup cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Kızıl kanlarıyla gömülmeyi öyle çok arzu ediyorlar ki. Hepsi birden hemnefes olup hayat müziğini birlikte çalmaya çalışıyorlar. Bu müziğin nağmeleri yanık yanık. Hem kendileri hem geride bıraktıkları yanık yanık söylenen nağmelere öyle âşık ki. Şahadet tepesinde hepsi buluştuğunda, Çanakkale ufuklarındaki kızıllık nura bürünüyor. Tertemiz niyetleri ve aşklarıyla düşman silahlarına karşı koyarken, ömürlerinin kısaldığını değil, uzadığını düşünerek ve gülerek ruhlarını teslim ediyorlar. O anda şerefleri için öldükleri bilincinin verdiği hazzı tadıyorlar. Çanakkale ufuklarındaki kızlık, her an nurdan elbiseler giyiyor. Şehitlerin kanları Çanakkale ufuklarını kıpkızıl yapmış. Bu kan kırmızı kızıllık, ömür kilidini açan bir coşku ve gerçeklikle yüzleşmenin verdiği cesaretin rengi. Bu görüntü ile taşıdıkları bayrağı temiz tutmak ister gibiler. Ne ah var, ne vah. Hiç biri pişman değil. Aralıksız hiç durmadan mücadele etmeye alışık olan kahraman ve yiğit askerlerin ufuklardaki kızıllığa doğru uçup gittikleri bir destandır Çanakkale. Top sesleri ve bomba gürültülerinden oluşan tufanların yakıp yıkmaya çalıştıkları Çanakkale’yi düşmana teslim etmeyenlerin iradelerinin parıltılarıdır ufuklardaki kızıllık. Bu azim ve iradenin şahlanışını seyreden bu kızlık, kan kokuları ve barut dumanlarıyla bazen koyu, bazen kıpkızıl olur. Askerlerin kararlılığı komutanlarına hiçbir zaman “keşke” dedirtmemiştir. Komutanları onlara hep “Yaşa! Var ol!” diye takdir etmiştir. Onlar insanüstü çaba gösterirken bile yaptıklarıyla övünmeyen gerçekten insanüstü insan davranışlarını sergileyenlerdir. Düşmanın güçlü silahlarıyla dalga dalga saldırılarına karşı inançlarının emriyle mücadeleyi kazananlardır. Çanakkale ufuklarında esen rüzgâr, kutsal düşüncelerin ağırlığını taşıyıp uçuracak kanatlarla arşı alada süzülerek uçanlara öyle gıpta eder ki. Şahadet tepesinden uçanları gören rüzgâr onlarla birlikte dünyadan ayrılmayı arzular. Kurşun yağmurlarından oluşan engin denizde boğulmadan şehitlik tepesindeki bayrağın altında şerbet içenlere dua eder. Tek bir gayeye yönelik düşünce gücündeki yoğunluğun neler yapabileceğine en iyi örnek Çanakkale kahramanlarıdır. Onlar hiçbir zaman iman ve inançlarındaki düşüncelerden ödün vermemişlerdir. Çünkü düşünce değiştirenlere inanılmayacağını hepsi çok iyi bilmektedir. İmanlarını hiç değiştirmeden, onunla birlikte ölmeyi yeğlemiş, ona ihanet eden olmamışlardır. Ödülü yine kendi olan şehitliğe biran önce ulaşmaya çalışan şehitlerin elbiselerinin rengidir bu kızıllık. Bu kızıllık sonsuzluğa giden yolu görüp gönlünü sonsuzluğa açan, Allah yoluna koşan askerlerin türkülerinin rengidir bu kızıllık. Yeteneği olanlar için düşmanın konuştuğu dil, anlaşılmaz değildir. Şahadet tepesine ulaşmak isteyenler bu dili ok kadar çabuk söküp anlamışlardır ki. Düşman bundan korkup yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmıştır. Bağrından kan ve duman çıkan bu askerlerin düşmanlarını hem korkutmuş, hem hayran bırakmıştır. Düşmanları şaşırtan ve korkutan ufuklardaki kızlık, Türk askerinin sıcacık yatağıdır. Bu yatak şehitliğin ödülüdür. Kendilerini çağıran içlerindeki sesin dediklerini yapma sevdasından asla vazgeçmeyenlere verilen ödüldür bu ödül. Bu ödülü bilmeyenlere ve anlamaktan aciz olanlara ne denir ki?.. Çanakkale ufuklarındaki kızıllığın sırrını bilenler ve bunu gelecek kuşaklara anlatacak olanlara hoşgörü gösterilmez oldu. Ölen düşmanlara bile artık şehit denmeye başlandı. Çanakkale ufuklarındaki kızıllığın yerini önce alaca karanlık aldı, yavaş yavaş ortalık kapkaranlık olacak. Bir zamanlar Kırım-Kongo kenelerinden masallar anlatılır oldu. Oysa kene üstüne kene, bu milletin kanını emmekte gene. Böyle giderse halimiz, keneler emer gene. Kenelerin emdiği kan, geleceğimizin kanıdır. Çalışmadan hak isteyen kenelerin, Çanakkale’den haberleri de yoktur. Bazıları da Çanakkale’de savaşan düşman askerinin komutanları gibi bize akıl öğretmeye kalkmaktadır. Bilim ve teknoloji üretme aşkımızı çalanların Çanakkale ufuklarının kızıllığından gözleri kör olanlar olduklarını da bir bilebilsek. Eğitim-öğretim sistemimizde kara bulutların hayalini bile zihinlerden kovacak içeriklerle ışık köprülerinden geçip gayesine ulaşan düşüncelere öyle ihtiyacımız var ki… Savaş meydanındaki kızgın ateş çemberi ve mermi yağmurunun oluşturduğu kızlığın anlamını bilecek ve anlatacak bilgeler de aranıyor. Bunları bulanlardan haber bekleniyor. Ufuklardaki kızıllığa haber ulaştıracak gönüllü postacılar da aranmaktadır. İlgilenenlere duyurulur. İmza: Çanakkale ufuklarındaki kızıllığın bekçisi.


www.ufukotesi.com - 03 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.