-

 

Dr. Orhan Gedikli  

Kuzeybatı’daki Türk ülkesi: Tataristan


Kazan, Altın Ordu Devletine başkentlik yapmış bir şehir. Korkunç İvan tarafından yakılıp yıkılana kadar da şehir her yönden gelişmiş, güzelleşmiş bir konumda imiş. Günümüze kalan nadir kalıntıların bir kısmı bu döneme ait. Kazan Kremlin’i ziyaretimizde duygularımız daha da artıyor. Kazan Kremlini aslında bir yönetim merkezi ve Moskova Kremlin’inin küçüğü. Kazan Kremlini ve eski Kazan’da mimarî doku neredeyse tamamen korunmuş durumda.

Akşam yemeğini Kazan’da kalitesi ile kendini kabul ettirmiş Antalya restoranda yiyoruz. Bu lokanta Antalya’dan giden bir vatandaşımız tarafından Kazan’ın en güzel caddesinde kurulmuş ve Anadolu yemek kültürünün güzel bir örneğini temsil ediyor. Lokantada Tatar ve Anadolu Türklerinin yanında Ruslar da yemek yiyor. Yemek sonrası çaylarımızı yudumlarken ekibimizdeki arkadaşlarla ve Yazar M. Şevket Eygi ile derin bir tarih sohbetine dalıyoruz.
Gezimizin ikinci günü Kazan’ı daha yakından tanımaya başlıyoruz. Yağmurlu ve nispeten soğuk bir havada başlattığımız gezi Cuma namazı için Mercani camisinde sürüyor. Cami 1766 yılında inşa edilmiş. Kazan’da komünizm döneminde ibadete açık olan tek cami bu imiş. Camide tamir faaliyeti olduğu için Cuma namazı geçici bir bölümde eda edildi. Cuma hutbesini okuyan Elmas hocanın anlattıklarını tama yakın anlıyoruz. Hoca hutbeye elinde asa ile çıkıyor. Bir önceki gezimizde Türkmenistan’da Yusuf Hamedani camisinde Cuma hutbesine çıkan hocanın da elinde asa vardı. Türk cumhuriyetlerin bir kısmında bu yerleşik bir âdet olsa gerek. Hutbenin konusu ayırımcılık ve tefrikanın İslam dinindeki yeri konusunda idi. Namaz sonrası tanışma merasimine katılıyoruz. Cami hocasına İstanbul’dan geldiğimizi söyleyince çok duygulanıyor. Daha sonra anlıyoruz ki Elmas hoca eğitiminin bir kısmını ülkemizde tamamlamış.
Eski Kazan bölgesindeki Mercani camisinin hemen yanında İslam Koleji Tatar Türk gençlerinin yetiştirilmesinde büyük idealleri olan bir kurum. Kolejin eğitim ve öğretim yanında toplumun sosyal yönden geliştirilmesi ve kalkınması için de purojeleri var.
Kolej eski bir binanın restorasyonu ile iki yıl önce faaliyete geçirilmiş. Burada Kazan müftüsü ile tanışıyoruz. Müftü bey Kazan’da 40 civarında, tüm Tataristan’da ise binden fazla cami olduğunu söylüyor. Son 10 yılda katlanarak artan ibadethanelerin artık cemaatleri olmaya başlamış. Genç nüfusun camilerde çoğunluğu teşkil ettiği bilgisi bizleri umutlandırdı. Bilinçli yetiştirilen hocalar sayesinde geleceğe daha umutlu baktıklarını anlattı. Dünyanın neresinde bir Türk Devleti veya Topluluğu varsa, yardım için çabalayan Diyanet İşleri Teşkilatı ve Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı dahil Türkiye kökenli birçok cemaat ve dernek var. Bunların hepsini kutluyor ve destekliyorum. Aslında bunlar büyük devlet olmanın gereği davranışlardır ve daha fazlası yapılmalıdır.
İslam Kolejinden sonra durağımız Tataristan’ın en büyük şairlerinden Abdullah Tukay’ın müzesi. Müze tarihi bir konağın restorasyonu ile oluşturulmuş. 27 yaşında veremden ölen Abdullah Tukay’ın doğum günü her yıl nisan ayının son haftasında şölenlerle kutlandığını öğreniyoruz. Abdullah Tukay Tatar Türkçesini ve Tatar Türklerini millî duygularla zenginleştirmiş ve bütünleştirmiş bir şair. Kazan’a 60 k.m Kuşlaviç köyünde 1886’da doğan Abdullah Tukay unutulmaz eserler sığdırdığı kısa ömrüne rağmen sadece Tataristan’da değil Türk ve Müslüman dünyasında oldukça tanınan bir şair. Ülkenin değişik bölgelerinde heykelleri var. Müzenin müdürü ile derin bir sohbete dalıyoruz. Müdür bey daha önce Türkiye’ye gelmiş. Özellikle Turan Yazgan hocaya selam söylememizi istiyor ve Türkiye’den çok daha fazla kişinin gelmesi gerektiğini belirtiyor.
Kazan, Altın Ordu Devletine başkentlik yapmış bir şehir. Korkunç İvan tarafından yakılıp yıkılana kadar da şehir her yönden gelişmiş, güzelleşmiş bir konumda imiş. Günümüze kalan nadir kalıntıların bir kısmı bu döneme ait. Kazan Kremlin’i ziyaretimizde duygularımız daha da artıyor. Kazan Kremlini aslında bir yönetim merkezi ve Moskova Kremlin’inin küçüğü. Kazan Kremlini ve eski Kazan’da mimarî doku neredeyse tamamen korunmuş durumda. Yeni Kazan ise tamamen bulok apartmanlarla şekillenmiş. Eski Kazan’daki restorasyon ve Yeni Kazan’ın yapımında bir çok Türk inşaat şirketi ve pek çok Türk işçisi yer almış.
Kazan Kremlini içindeki en önemli eser Süyümbike kulesidir. Kulenin ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmiyor. Ancak 1487’de Kazan Hanı olan Muhammed Emin tarafından Moskova Kremlin’ini yapan İtalyan mimar Aristotel Fioranti’ye yaptırılmış olduğu yoğun olarak inanılan düşünce. Bu durum tasviri bir resimde gösterilmiş durumda. Muhammed Emin Han 21 yıl hüküm sürmüş. Kendisi Kasım şehrinde doğmuş ve Moskova’da yetişmiş bir devlet adamıdır. Belki bunun da etkisi ile Moskova ile iyi ilişkiler kurar ve yapılan anlaşma ile Moskova Prensi Büyük Bulgar Prensi unvanını alır. Böylece Moskova Kazan’a vergi vermekten kurtulur ve Ruslar üzerindeki 300 yıllık Tatar hakimiyeti son bulur. İşte bu olay bana göre Kazan Hanlığının bitişinin başlangıcıdır. Burada başka ülkelerde açılan eğitim kurumlarının ne kadar önemi olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Yabancıların eğitim kurumlarında yetişenler ister istemez o ülkeye farklı bir sevgi besliyorlar. Bu her ülke için geçerlidir. Dünyaya hakim olmak istiyorsak yahut başka bir deyişle Türk ve İslam Dünyasına yeniden lider olmak ve bu ülkelerdeki batı sömürgesini kaldırmak istiyorsak bu ülkelerde yoğun eğitim faaliyetlerine girmeliyiz.
Süyümbike Nogay Hanı Yusuf Mirza’nın kızıdır. Kazan Hanı Cangali ile 1533’de evlenir. Cangali 2 yıl sonra tahttan indirilir ve öldürülür. Yerine daha önce de Kazan Hanlığı yapan Sefa Giray Han Kırım’dan getirilerek tahtta oturtulur. Dördüncü eşi ölen Sefa Giray Süyümbike ile evlenir. Bir oğlu olur ve ona Ütemiş Giray adı verilir. 1549’da Sefa Giray ölür ve Hanlık oğluna kalır. Ancak yeni Han çok küçük olmasından dolayı yerine annesi geçer. Kazan Hanlığı Rusya ile mücadele etmektedir ancak gittikçe zayıflamaktadır. Korkunç İvan Kazan Hanlığına teslim olmaları ve Süyümbike Han ve oğlunu teslim etmeleri halinde Kazan’a saldırmayacağı sözünü verir. Süyümbike Han çok üzgün bir şekilde bu teklifi kabul etmek zorunda kalır. Kocası Sefa Giray’ın mezarı başında halkı ile göz yaşları içinde vedalaşır. Rivayetlere göre Sefa Giray’ın mezarı bu günkü Süyümbike kulesinin bulunduğu yerdir.
Süyümbike’nin bundan sonraki hayatı çok sıkıntılı geçer. Korkunç İvan Süyümbike’yi Kasım Hanı Şalgali ile evlendirilir. Ancak bundan sonrası pek doğru olarak bilinmiyor. Yalnız Tatar Türkleri Süyümbike’yi çok severler ve bir millî kahraman olarak görürler. Ütemiş Giray ise Ruslar tarafından vaftiz ettirilir ve Aleksandr adını alır. O da çok yaşamaz ve 18 yaşında kahrından Moskova’da ölür. Mezarının Arhangelsk bahçesinde olduğu bilinmektedir. Böylece Rus Çarına güvenmenin bedeli Tatarlar tarafından çok ağır bir şekilde ödenir. Tatarlar bağımsızlıklarını kaybederler.
Kazan Kremlin’de Süyümbike Kulesinden başka önemli iki eser Kul Şerif Camisi ve Milli Müzedir. Kul Şerif Camisi Cumhurbaşkanlığı konutunun yanında ve Kazan’ın neresinden bakarsanız bakın görülebilir bir konumdadır. İdil (Volga) nehrinde tur atarken bile Kul şerif Camisinin minareleri sizi adeta selamlarlar. Kazan Hanlığı döneminde yapılmış olan eser Mimar Sinan camilerine benzer özellikler taşımaktadır. Tatar bilim adamı Şehabettin Mercani’ye göre bu caminin 8 minaresi vardır. Cami adını imamı Şerifkul’dan almaktadır. Şerifkul Rus kuşatmasına karşı kahramanca direnen ve burada şehit düşen caminin son imamının adıdır. Şerifkul imamlık yanında çok başarılı bir bilim adamı, diplomat ve şairdir. Şerifkul döneminde cami İdil boyunun din, bilim ve kültür ocağı olmuştur. Korkunç İvan şehri ele geçirince diğer dini yapılar gibi Kulşerif camisini de yaktırmıştır. 1995’de Cumhurbaşkanı Şeymiyev tarafından caminin yeniden yapılması kararı alınır ve Tatar Türklerinden toplanan yardım ile bu gerçekleşir. Yapımı Türkiye’den bir inşaat firması üstlenir.
Kazan Kremlin’de her Türk için mutlaka gezilmesi gereken yapı Tataristan Milli Müzesi’dir. Bu da Cumhurbaşkanlığı Sarayının arkasındadır. Müzenin hemen girişinde sizi Türklerin Ergenekon’dan çıkışını temsil eden önünde Bozkurt olan büyük bir tablo karşılıyor. Tataristan Özerk bir Cumhuriyet olmasına rağmen böyle bir tabloyu milli müzesinin girişine asma cesareti beni çok duygulandırdı. Devlet dediğin geçmişine tarihine böyle sahip çıkar. Bunu yapamayan toplumlar geleceğe güvenle bakamazlar. Buna benzer bir tabloyu Türkmenistan Milli Müzesi’nde de görmüştüm. Rahmetli Türkmenbaşı da bu konularda çok hassastı.
Müze gerçekten bir şaheser. Kazanın ilk kuruluşundan günümüze geçirdiği tüm olayları kronolojik bir sıra ile bu müzeden izleyebiliyorsunuz. Tasviri resimlerle kolay anlaşılır bir tarih yolculuğunu hafızalarımıza nakşeder bir şekilde işleniyor. İslam’ın kabul edilişi, ilk imam hatip okulunun öğrencileri, Altın Ordu Devletinin kuruluş ve yükselişi, Timur dönemi; Kırım ve Kazan Hanlıkları ve korkunç İvan dönemine kadar tüm önemli olayları unutulmaz bir anı gibi hafızalarda saklamak mümkün. Altın Ordu dönemine ait bir haritada devletin sınırlarının o zaman Rusya’sına göre oldukça geniş olduğunu gözlemlememiz bizi ayrıca duygulandırıyor. Şevket beyin ifadesi ile eğer Osmanlı içerde Cem Sultan ve Timur hadisesi ile zayıflatılmasaydı bu gün daha farklı durumda olurduk. Bu örnek gibi dışarıda da Timur Altın Ordu Devletini yıkmasa idi bu gün Rusya’nın adını kimse bilmezdi diyor.
Gezimizin üçüncü günü sabah kahvaltısını yöresel bir lokantasında Tatar Türklerinin geleneklerine göre başlatıyoruz. Kahvaltıda çay yanında ağır Tatar yemekleri ikram ediliyor. Mantıdan çiğ böreğe, pilavdan dolmaya kadar hatta bal tatlısından pirinç tatlısına kadar çok farklı yöresel yemeklerle kahvaltı yapmayı başlangıçta yadırgasak da kısa sürede bu kahvaltıya alışıp bütün çeşitlerden tadarak farklılığı anlamaya çalışıyoruz. Sabah saatlerinde Kazan sokakları bir başka soğuk. Rüzgârın etkisine ve soğuğa rağmen şehirde yol almaya devam ediyoruz.
Sovyet meydanında ortada gördüğümüz Lenin heykeli bizleri biraz şaşkına çeviriyor. Çünkü Sovyetlerin dağılma sürecinde basından takip ettiğimiz kadarı ile bu gibi heykeller halk tarafından yıkılıp bit pazarlarında satılmıştı. Mihmandarımıza sorduğumuzda cevabı uzun sürmüyor. Bu heykel dışındaki bütün heykeller Kazan’da da yıkılıp yok edilmiş. Ancak meydanın adından dolayı bu heykel bilinçli olarak yıkılmamış.
Önünden geçtiğimiz Tataristan meclis binasının tepesinde hâlâ duran orak çekiçli Sovyetler Birliği nişanı ise bizlere o günlerden kalan son kalıntılar gibi geldi. Meclis binası mimarî açıdan muhteşem bir sanat harikası. Meclis binası bizde olduğu gibi korunmuyor. Polis veya asker ya da özel güvenlik gibi herhangi bir koruma görevlisinin olmamasına şaşırıyoruz. Gezi boyunca asker veya bir polis ile karşılaşmadık. Tamamen özgürsünüz diyebiliriz.
Ülke nüfusunun yüzde 60’a yakınını hanımlar teşkil ediyormuş. Rus kızlarla evlenen Tatar Türkü erkekler yakın gelecekte örf ve ananeler konusunda sıkıntı çekecek diyor mihmandarımız. Bu tür evliliklere hem Tatar Türklerinin hem de Rus ailelerin sıcak bakmadığını belirtiyor. Buna rağmen bu şekilde evlenen çok insan maalesef oluyor diye yakınarak gelecek için önemli bir sorunun altını çiziyor.
Tataristan Devlet Üniversitesinin yanında girdiğimiz bir kitapçıdan bazı kitaplara bakıyoruz. Kazan’da nüfusa göre kitapçı sayısı oldukça fazla ve her kitapçının içi de ilgili kitap severlerle dolu diyebiliriz. Milli kütüphanede 3 milyona yakın ve Kazan Üniversite Kütüphanesinde 5 milyona yakın kitap olduğunu öğrenmemiz bizi şaşkına çeviriyor. Bu durum bize ülkemizin ve güzel İstanbul’un acınacak halini hatırlatıyor.
Kazan İslam Üniversitesi bugünkü son uğrağımız oldu. Şehrin merkezinde eski bir devlet kurumunun restore edilerek faaliyet gösteren okulda 300 civarında öğrenci eğitim görüyor.5 yıllık eğitim döneminin son iki yılında Arapça olarak dersler veriliyor. Tatar öğrencilerin çoğunlukta olduğu okulda hafız olarak yetiştirilen öğrenciler olduğunu işitmemiz bizi epey duygulandırdı. Ülkemizden hocaların da Diyanet tarafından oralara gönderiliyor olması hoşumuza gitti. Akşam namazını üniversite camisinde cemaatle eda ediyoruz. Rektör yardımcısı hedeflerini heyecanla anlatırken emeği geçenlerin geçmişlerine dualar gönderdik. Bir zamanların Allah demenin yasak olduğu buralarda bu gün Allah dedirten resmî kurumların faaliyet göstermesini görmek ne kadar güzel bir duygu bilemezsiniz.
Kazan’da son günümüzü şehri adeta ortadan ikiye bölen İdil nehrini gezerek geçiriyoruz. Teknemiz eski ama muhabbetler yeni. Kazanın sayfiyelerine uğrayarak devam eden gezimiz sırasında gemide tanıştığımız Kaynet ve Rozaliye hanımlarla kısmen anlaştığımızı fark ettik. Gençlerle anlaşmak zor ama bu yaşlı hanımlar bizi anladıklarını ifade ediyorlardı ki biz de onların konuştuğu Türkçe’yi kısmen de olsa anlıyoruz. Teyzelerin ikram ettiği nefis elmaları dişlerken taze elma kokusunun hazzını yaşadığımızı itiraf etmeliyim. İdil nehri üzerinde gezerken Kazan Kremlini ve Kulşerif camisini seyretmeye doyum olmuyor. Nehrin üzerindeyken bir an aklımıza Nil’den Tuna’ya hakim olan ecdadımız geldi ve dünyaya bıraktıkları eserler için ruhlarına fatihalar gönderdik.
Her gezide olduğu gibi Tataristan gezimizin de sonuna geldik. Bu en kuzey batı Türk ve Müslüman ülkede tespit ettiklerimizi tarih süreci içinde sizlerle paylaşmaya çalıştık. Sözlerimizi büyük Türk şairi Arif Nihat Asya’nın dörtlüğü ile bitirirken bir sonraki Hindistan’da Türk İzleri yazımızda buluşmak üzere Allaha ısmarladık.

Ben ki ateşle konuşurdum, selle konuşurdum
İtil’le Tuna’yla Nil’le konuşurdum
Sangaryos’u Sakarya
İkonyos’u Konya yapan dille konuşurdum.
dr@orhangedikli.com


www.ufukotesi.com - 02 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.