Ölçü

 

Cem Sökmen  

Sarıkamış harekâtı ve Enver Paşa


Tek cümlelik bilgiden ancak slogan çıkabilir ve en fazla entelektüellik iddiasında olanlar sloganlardan ibaret bir dünyada yaşıyor olabilir, çünkü burası henüz onların ekseriyeti oluşturduğu yerdir. Artık Enver Paşa hakkında hâkim zihniyete ram olarak yazılmış siyasî yorumlar yerine, o zamanın şartlarını bütün yönleriyle anlamaya çalışan gerçek tarihçiliği aramak ve hakkını vermek zamanıdır. Enver Paşa ne sadece gazetecilikle ne de sadece edebiyatçılıkla anlaşılabilir.

“Buhara’nın ağaçları,
Ve göğe dua ağdıran bacalar...
Nerdesin ey dokuz şavklı yıldızım!
Sabrın sınırına dayandı,
Çeğen tepesinde geceler...”

Sarıkamış harekâtı yapılalı tam 92 yıl oldu. Fakat son birkaç yıldır her Aralık ayında “Sarıkamış Psikolojik Harekâtı” ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu psikolojik harekât yapılsa da artık bunlara cevaplar üretiliyor. Geçtiğimiz ay Milli Gazete’de İbrahim Tenekeci imzasıyla “Sarıkamış Harekâtı ve Enver Paşa” başlığını taşıyan vukuflu bir yazı dizisi yayınlandı. 4 gün süren yazı dizisinde İbrahim Tenekeci Birinci Dünya Savaşı’na girişimizden, Sarıkamış Harekâtı’na ve Enver Paşa hakkındaki olumsuz kampanyaya kadar birçok tartışmalı konuda ısrarla üzeri örtülmek istenen bilgileri nazara verdi. Biliyorsunuz, Sarıkamış denince akıllara hemen ve sadece, Enver Paşa’nın hatalı ve 90 bin (!) şehidin sorumlusu olduğu geliyor. Halbuki Sarıkamış Taarruzu asla tek cümlelik bilginin ve tek cümlelik bir hükmün yeterli olduğu bir hadise değildir. Fakat Türkiye aydınların yeni terkipler ve bakış açıları geliştirdikleri, hadiselerin arasında yeni irtibatlar kurdukları bir ülke olmak yerine ezberlenmiş kalıpların sürekli tekrar edildiği bir entelektüel zafiyet alanı halinde olduğu için böylesi dayatmalarla düşünmenin ve öğrenmenin önünü tıkamak mümkün olabiliyor. Tek cümlelik bilgiden ancak slogan çıkabilir ve en fazla entelektüellik iddiasında olanlar sloganlardan ibaret bir dünyada yaşıyor olabilir, çünkü burası henüz onların ekseriyeti oluşturduğu yerdir. Artık Enver Paşa hakkında hâkim zihniyete ram olarak yazılmış siyasî yorumlar yerine, o zamanın şartlarını bütün yönleriyle anlamaya çalışan gerçek tarihçiliği aramak ve hakkını vermek zamanıdır. Enver Paşa ne sadece gazetecilikle ne de sadece edebiyatçılıkla anlaşılabilir.

SU DA SABUN DA YANLIŞ YERDE!
Bu konuyla ilgili kendisiyle bir röportaj yaptığımız “Tarihin Sarıkamış Duruşması” adlı kitabın sahibi Ramazan Balcı şunları söylemişti: “Doktora eğitimine başladığım zaman Sarıkamış suya sabuna dokunmayacak bir konu olarak görülmüştü. Suyun da sabunun da yanlış yerde durduğunu ben de konunun içine girince öğrendim.” Yalçın Küçük’ün, “Bugünkü Enver uzun yıllar süren karalamaların mahsulüdür. Minimalistler bilmeyi hep reddettiler. Minimalistlerin her yıl bir kez maksimalistleri taşlama eylemi yaptıkları Sarıkamış...” gibi ifadelerle dikkat çekmeye çalıştığı ufuk darlığı böylesi önemli pek çok konuyu popülizmin pençesine bırakıyor. Popülizmin hâkim olduğu yerde doğrular buharlaşır. Vazifesi proje üretmek olan insanlar, Türkiye’nin hiçbir projesi olamaz diyorlar. Bir de işin doğrusunu anladıkları halde “bu kadar sene bunun tam tersini savunduk, şimdi kendimizi mi yanlışlayacağız” diye düşünenler var. Kafalarındaki şablonları değiştirmek istemeyenler var. Toptancı yaklaşımlar önemli bir hastalığımız. Toptancı yaklaşım sahiplerinin en mühim özelliği hayalî düşmanlar icat edip olmayan kamuoyuna çullanmak. Sanki “İttihat ve Terakki baştan ayağa hatasızdır” diyen bir topluluk veya grup varmış gibi İttihat ve Terakki’nin bütünüyle kötü olduğuna dair garip bir mutabakat var. Oysa her yapının içinde iyiler ve kötüler vardır. Bunu kalıplarla yazanlar ve konuşanlar da bilirler. Her yapının içinde samimiler ve istismarcılar vardır. Tarihimizin sadece yazılamama değil aynı zamanda konuşulamama problemi de var.

ŞABLONLARA HAPSOLAN TARİH...
“Osmanlı’nın yükselme devri şu tarihte başlar şu tarihte biter, gerileme şu tarihten şu tarihe kadardır” gibi kalıpları zihnimize yerleştirerek düşünme ve sorgulama irademizi baltaladıkları gibi bunu toplumsal hafızamızın pek çok farklı noktasında uygulamaya çalışıyorlar. İttihatçılar 10 yılda imparatorluğu yıktılar” ifadesi de işte böyle bir kalıp. 700 yıllık devlet 10 yılda yıkılır mı? Acaba 1908’e kadar her şeyin güllük gülistanlık olduğunu mu zannediyorlar? Biraz dünya tarihi okuyan bir insan dünyanın her yerini paylaşarak veya çatışarak sömürgeleştiren Batı için son hedefin Osmanlı coğrafyası olduğunu görür. Enver Paşa’nın doğru tanınmasından niye korkuyorlar? Çünkü doğru bilgi kamuoyuna hâkim olursa teslimiyetin, bir yerlere bağlanmanın pek revaçta olduğu günümüzde bütün hayatı “teslimiyet”in karşısında “irade” timsali olarak geçmiş bir adam tanınacak. Enver Paşa’nın irade gücü bilindikçe yenilgi psikolojisi ortadan kalkacak. Enver Paşa’nın teşkilatçılığı, organizasyon kabiliyeti öğrenildikçe mevcut dağınıklıktan kurtulacağız. Enver Paşa’nın çalışma azmi, dik duruşu ve devamlılığı idrak edildikçe hakiki ölçülerle etrafımıza bakmayı öğreneceğiz.
Türkiye’de yerlilik iddiası taşıyan insanlara düşen görev kalıpları sorgulamak, araştırmak, yeniden düşünmek ve yolumuza ışık olacak samimi, idealist, irade sahibi şahsiyetleri lâyıkıyla tanımaktır. Tarih bilgisini sloganlardan imal etmiş bir toplum tabii ki sistemli bir iş yapamaz ve tabii ki yarına kalma derdi taşıyamaz. Anlamak gayesiyle yaklaşılmadığı müddetçe mevcut ufuk darlığı sürer ve Arif Nihat Asya’nın mısraları halimize tercüman olmaya devam eder: “Yelkenin renklisi, renksizi olur/ Kâğıttan kayığın leğenden denizi olur...”


www.ufukotesi.com - 02 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.