Düşün/ce

 

Olcay Yazıcı  

Ermeni’den Daha Fazla ’Ermeni!’


Yüksek maaşlı küresel kiralık kalemler, müstemleke aydınları, mütareke basını, liberal, bozguncu şom ağızlar, her onurlu ve millî çıkış sonrasında, Trabzon diyor da başka bir şey demiyor. Nasıl eder de, bu şehri de sustururuz, yıldırırız diye planlar yapıyor; açık açık hedef gösteriyor; yetkili mercilere suç duyurusunda bulunuyorlar. Onlara göre bütün kargaşa bu şehirden çıkıyor; çünkü o şehir, alt edilemeyen, onuruyla, tunçtan yüreğiyle direnen bir şehir.

“Ben bir Türk’üm; dinim, cinsim uludur/İnsan olan vatanının kuludur!”
Mehmet Emin Yurdakul

Memleketim yiğit ve şanlı Trabzon, son yıllarda, son aylarda, son günlerde ne hikmetse hep gündem tutuluyor. Onu gündeme taşıyan kotarılmış, kurgulanmış, kışkırtılmış olaylardır.
Çünkü bu şehir, iç ve dış mihrakların yozlaştıramadığı, piçleştiremediği, memleket sevdası hisarından bir taş düşüremediği; küresel köleleştirme rüzgârları ile sarsamadığı; hain ve menfur emelleri, hülyaları için üst olarak kullanamadığı; insanını hiçbir vaatle özünden, millî hassasiyetinden koparamadığı, dirençli ve şerefli şehirlerin başında geliyor da ondan.
Trabzon’u, Trabzonluyu linç etme harekâtının itici gücü, bu şehrin şan ve şerefinin tescilidir.
Bu şehzâde şehir, bu cihan padişahı yetiştirmiş belde, atalarının şanına yakışır dik ve onurlu duruşu münasebetiyle; hainler çetesini fena halde kızdırmaktadır. Vatan, millet ve bayrak sevgisi, onların sinsî emelleri önünde, Ağrı dağı gibi, Kaçkarlar gibi aşılmaz bir engel teşkil ediyor da, ondan bu kudurmuşlukları. Bütün gayeleri toplumun milliyetçi refleksini kırmak ve millî direnişle karşılaşmadan ülkeyi ağababalarına kolayca sunmak!
Yüksek maaşlı küresel kiralık kalemler, müstemleke aydınları, mütareke basını, liberal, bozguncu şom ağızlar, her onurlu ve millî çıkış sonrasında, Trabzon diyor da başka bir şey demiyor. Nasıl eder de, bu şehri de sustururuz, yıldırırız diye planlar yapıyor; açık açık hedef gösteriyor; yetkili mercilere suç duyurusunda bulunuyorlar. Onlara göre bütün kargaşa bu şehirden çıkıyor; çünkü o şehir, alt edilemeyen, onuruyla, tunçtan yüreğiyle direnen bir şehir.

YOZLAŞMAMIŞLIĞIN YURDU
“Oy Trabzon, Trabzon../İçin kalaylı kazan!” der türküleri bu şehrin.
‘Kalaylı kazan’ duruluğun, gökyüzü kadar aklığın, kirlenmemişliğin, yozlaşmamışlığın, sütü bozuk olmayışın, toplum değerleriyle gönül bağını koparmamışlığın; vatanın ilelebet payidar olması için ölesiye ant içmişliğin; özündeki mayanın, üzerine basılmamış bir gecenin kar’ı kadar temiz oluşunun belirtisidir.
İçi çıfıt çarşısı, katran karası olan, kök ve gök bilgiden nasipsiz, sürü idrakine sahip, ‘millet’ olamayan dünya vatandaşları; bu yiğit ve asil ruh kalesinde sözde bir gedik açmak, bu şehri de küresel kimliksizlik kazanında eritmek ve aralayacakları zaaf kapısından, huruç harekâtı ile ağalarını içeriye buyur etmek sevdasındalar.
Dışarıdan destekli, ‘besleme’, uşak ruhlu, köle zihniyetli, kimliksiz entel bozuntuları, cesaret buldukları, akıntıya sürüklendikleri, birlikte nemalandıkları ‘yanaşma ve yandaş kanallar’ vasıtasıyla, bu şehrin aşılmazlık, girilmezlik düğümünü, sırtlarını dayadıkları ağalarının kanlı kılıcıyla, zâlim gücüyle çözmeye çalışıyor. Ama nafile gayret!..Çünkü, bu şehrin mayasında yiğitlik ve asâlet var. Kimlik mührü var. Yenilmezlik kudreti var. Kiralık kalemlerin pek de tanımadığı millî-manevî değerler kimyası var.
Hani bir zamanlar, bir millî eğitim bakanı, “şu okullar olmasaydı, millî eğitimi ne güzel idare ederdim” meâlinde, traji-komik bir söz etmişti ya. İşte uşak ruhlu, küresel kapı kulları da, içlerinden, ah şu Trabzon olmasa, ülkeyi ne de kolay kaosa, kargaşaya düşürür, içten fetheder ve küresel ağalarımıza sunardık, demededirler. Bundandır bu onur abidesi şehrin üzerine bunca yüklenmeleri.
Utanmadan, arlanmadan, şahsiyet denen asil mahiyetlerden mahrum, boş teneke kimlikleriyle, erdem ve üstünlük sayılması gereken özellikleri, kamuoyuna kötü/huzur bozucu alışkanlık diye, ‘cinayet sebebi’ diye lânse ediyorlar. Bu medya maymunları, hiçlik uçurumunda vakvaklayan bu kanal kurbağaları içinde, ne yazık ki, Karadenizli olanlar da var. Asıl ve asil Karadenizli ruhundan uzak, ‘Kara-denizliler’ bunlar.

SİYASÎ ÖÇ ALMA HAREKÂTI
Trabzon’da neler oluyor diye, millî şuurdan yoksun hainleri hep bir ağızdan yaygara koparıyor. Trabzon’da olan bir şey yok. Çok şükür, Trabzon, bildiğiniz, bildiğimiz Trabzon.
Sizin çöplüğe/kimliksizlik çukuruna dönmüş içinizde oluyor, ne oluyorsa?
Fikir kaosuna uğrayan sizlersiniz. Kargaşa sizin beyninizde. Hafızasını ve hatırasını kaybeden, mankurtlaşan; kendi kültürüne, millî-mânevî kimyasına/kimliğine yabancılaşan sizlersiniz.
Ermeni aşkı o dereceye vardı ki, görevlerini şerefle yerine getiren Trabzon Valisi ile Emniyet âmiri görevden alındı. Suçları, “vatan severliğe kelepçe vurmamak!” Ama gün olur bu şehir, ‘siyasî öç alma’ icraatlarından da, Ermeni yardakçılığından da hesap sorar!..
(Kürdî perdeden maval okuyan zıpçıktı bir yeniyetme, Ermeni’ye ağıt dizerek, ‘milliyetçiliği kansere’ benzeten, kanserden, vebâdan daha beter, cüzamlı, kimliksiz bir fikir ortaya atmış. Hrant’ların toprağı bol olsun; içimizdeki Hrant’lar daha tehlikeli. Asıl onlarla kan ve doku uyuşmazlığı var aramızda!)
Ne Türklükten haberiniz var, ne İslâm’dan. Ermeni diasporası bile sizin yanınızda daha Türkiyeci kalır. Eminim ki, müteveffa Hrant Dink bile sizden daha sağlıklı ve vatansever düşünmekte idi. “Bu topraklarda gözüm var, fakat üstünde değil; altında!” demişti. Gönül istemezdi, fakat yazık ki, öyle de oldu. Ama sizin gözünüz toprağın altında değil, üstünde. Merak etmeyin, bir gün gözünüzü toprak doyuracak nasıl olsa. Siz kraldan fazla kralcı, Ermeni’den fazla, Ermeni; düşmandan daha fazla düşmansınız. Çok şükür ki, sayınız genel ülke insanı yanında devede kıl bile değil.
Televizyon şempanzeleri gibi yekinip durmanız, size bir güç olduğunuz ve ülkeyi değiştirip, dönüştürebileceğiniz, yozlaştırmanın başını çekebileceğiniz vehmini verse de, boşuna ümitlenmeyin. Vatanın asil evlâtları sizleri tükürükle boğacak kudrettedir. Ne demiş eskiler, it ürür, kervan yürür!.. Bu ülke ne hainler gördü; fakat hainler ülkenin zevâlini hiçbir zaman göremeden terk-i dünya etti…
Sizlerden ‘aydın’ değil, idare lâmbası bile olmaz. Siz bir deveci feneri kadar bile ışık saçamazsınız. Işık maddeden değil, özden, cevherden gelir. Siz başkalarının ivmesi/itmesiyle hareket eden, iradesi elinden alınmış ‘kullanılmaya müsait’ şuursuz, kimliksiz birer kadavrasınız.

ŞAHSİYETSİZ BİR SÖYLEM
Fikirleriniz, size ait değil; siz, size ezberletilen göstermelik hümanizm yavelerini (arasına bütün kinlerinizi de katarak) sayıklıyorsunuz. Gürültünüzün çokluğu, içinizin boşluğundan ileri geliyor. Bilirsiniz, boş teneke çok öter. Erdemli insanlık literatüründe muteber bir yeri olmayan, şahsiyetsiz bir diskurla konuşuyorsunuz. Sulu-sepken, samimiyetsiz bir söylem içindesiniz.
Biz de, bir insanın nâhak yere öldürülmesine şiddetle karşıyız. Hiçbir fikir ve hatta eylem, bir kişinin öldürülmesi, ailesinin yasa boğulması için gerekçe olamaz. Zaten “Bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir.” Bu ilâhî ve İslâmî bir hükümdür. Kopenhag Kriterlerinde, liberal manifestolarda böyle bir kaide bulunmadığı için, bilemezsiniz. İnsanlık diyorsanız, işte insanlık. Yoksa, Ermeni’ye ağıt dizip, şanlı Türk şehitlerini görmezden gelmenin adı, başka bir şey olmalı. Siz işin gösterişinde, şovunda; birilerine yaranmanın peşindesiniz..
Hrant Dink’in ölümüne, babasının cansız bedeni karşısında irkilen genç kızına; derin, dipsiz bir uçuruma düşen acılı eşine ben de üzüldüm; fakat sizin gibi şov yapmadım, sahte bir insan severlik riyakârlığı ile, millî kimliğimi, köklerimi, asıl kimyamı, genetik yapımı reddederek, cinnet getirmiş gibi sokağa atılmadım. Ona buna yaranmak için, kışkırtılmış işçiler gibi pankart taşımadım. Aksine bir Türk ve Müslüman olarak, bir Ermeni ailesi için, içimden samimî duygularla duâ ettim. “Rabbim” dedim, “bu aileye sabır ve metanet ver; bundan sonra hayatlarını korkusuzca devam ettirebilmeleri için onlara imkân tanı.”
Şunu da belirteyim ki, müteveffanın, “Türklerden boşalacak zehirli kan..” ifadesine fena halde bozulanlardan biriyim. Mesele, asıl maksadı sinsî bir kelime oyunu ile cümleye sindirme mi; yoksa farkında olmadan yapılmış bir anlam hatası mıdır? Doğrusu pek emin değilim. Ancak kafamı kurcalayan şu ki, ‘ürkek güvercin’ eksenli o akıcı yazıyı, o güzel Türkçe ile yazan biri; nasıl oluyor da, Türklerden boşalacak kirli kan ve Ermeniler gibi metaneli kelimelerden bir cümle kurarken, yanlış anlaşılmaya, farklı yorumlanabilme ihtimaline karşı bu kadar bigâne olabiliyor? Ama artık kendini savunma ve sözünü tevil etme imkânı olmayan bir ölünün ardından konuşmak doğru değil.

KÜRESEL MANKURTLAR
Şu bilinsin ki, kimliğini muhafaza eden Türklük hassasiyeti, sadece Ermenilere, Rumlara yahut Kürtlere falan karşı kullanılan bir şey değil. Aynı hassasiyet ve öfke, ‘Türk düşmanı, Türkler’ için de geçerlidir. Yangına benzin döküp, işin içinde etnik ayrımcılık aramak haince bir tutum.
Sizler fikir namusunun ve fikir özgürlüğünün gerektirdiği ahlâkı, erdemi göstermiyorsunuz. Milliyetçilik, milletini sevmektir; adam gibi yaşayan diğer etnik gruplara kurşun sıkmak değil. Ama siz, vatanını-milletini, bayrağını sevmeyi nerede ise, ülke için bir felâket gibi göstererek, gençlerin aklını karıştırıyor, içini boşaltıyor; onları ‘küresel vatansızlar’ hâline getirmeye çalışıyorsunuz. Asıl ülkenin başına belâ getirecek olan bu bozguncu fikirdir, onu göz ardı ediyorsunuz.
Fırsat bu fırsat deyip, kin kusan kalemler, gerçekten de içlerindeki ‘Ermeniliği’ ve bilmem neliği ortaya çıkardı. Hatta başka etnik kökenli şahıs ve şahıslar, ‘bu vatan sadece sizin mi?’ diye diklenme küstahlığına kadar işi vardırdı. Fırsat bu fırsat deyip, Türklüğe ve milliyetçiliğe saldıran, Ermeni acısının üzerinden, ‘kuyruk acısını dindirmeye çalışan’ sinsî hainler de var.
Meğer ne kadar da derinlerine saplanmış Türklük kılıcı! Bakmayın adlarının ‘Ahmet’, ‘Mehmet’ olduğuna, ‘millet olma şerefine nâil olamamış’, ara statülü bu orangutanlar, bu herif-i nâşerifler içimizde yaşayan birer zehirli yılan gibi ortamdan istifade edip, kinlerini kusuyor. Bu zıpırlar, devlet güçlü iken korkakça pusarlar, devlet zayıf düşünce başlarını duvar deliğinden çıkarıp tıslamaya başlar. Çoğu, Türk sermayesi ile çıkan mevkutelerde, Marksistlik-Etnik ayrımcılık, Kürtçülük-Bölücülük-Yıkıcılık yapmak üzere üstlenmiştir. AB girme yolunda, açılan iktidar payandalı demokrasi gediğinden ülke zeminine kayma yolları arayan, bu sinsî hainleri iyi tanımak, iyi bellemek lâzım!..
Bu sorular beş-on yıl önce sorulamazdı, yılan başını bu kerte delikten çıkaramazdı.. Beslediğimiz karga, bu kerte gözümüzü oyamazdı! Sizce nereden geliyor bu cesaret dersiniz? Sizce demokrasi, ülke sütunlarının altına sinsice dinamit yerleştirme hürriyeti midir! Ama bir bakıma iyi oldu: Böylece Türk milleti bir kez daha, ‘yediği çanağa pisleyen’ cibilliyetsizleri keşfetme fırsatı buldu.
Demek ki, “hepiniz Ermensiniz” öyle mi?
Meğer ne de çok Ermeni varmış ülkemizd!
Hayır, ben Ermeni değilim! Türk ve Müslüman’ım. “Dinim, cinsim uludur!” Fakat, Ermeni kökenli Türk vatandaşı olan Hrant Dink’in öldürülmesine sizden çok üzüldüm. Katili, azmettirenleri, reşit olmayan bir genci kullanarak menfur emellerini, küresel bozguncu projelerini gerçekleştirmeye çalışanları şiddetle, hiddetle lânetliyorum. Tabiî sadece onları değil; birileri tarafından kullanılan sorunlu bir genç yüzünden, asil ve vatan sever bir şehri; anarşiye, teröre, yabancı ideolojilere, yerli işbirlikçilere, ez cümle bilumum vatan hainlerine geçit vermeyen şerefli bir şehri; daha da genelleme yaparak bütün Türk milletini, Türk insanını karalama kampanyası başlatan, millî ruhtan kopuk, hainler taifesini de aynı şiddetle lânetliyorum…
Çok uzak olmayan bir geçmişte, ASALA katilleri, Türk diplomat ve görevlilerini hunharca katlederken, Ermeniler bu menfur cinayetler karşısında vicdan azabı duyup, mahcup olup, “Hepimiz Mehmet’iz, hepimiz Türk’üz!” diye böyle sokaklara dökülmüş müydü?
Asâlet yoksulu, menfaatperest züppe kalemler, ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ şahsiyetsizliğini hazmedemeyenleri, hazmedememeye devam ediyor...Bu tıpkı, bir sokak sürtüğünün, iffetli bir kadının namus duygusuyla alay etmesi gibi, tiksindirici şey.
Ne oldu, kanınıza AB gurubu negatif bir kan mı karıştı da, birden bire hümanist (!) kesildiniz! AB’ye mi, yoksa ABD’ye mi şirin görünme sevdasındasınız? Şehit edilen er, erbaş ve subayların cenazeleri, mâsum Anadolu annelerinin gözyaşları arasında, Türk bayrağına sarılı olarak toprağa verilirken, entel barlarda birasını yudumlayan, gâvur şarkıları mırıldanan sizler; ne oldu da, ayranınız birden bire kabardı, çılgınlar gibi sokağa fırladınız? Neydi sizi bu kimlik deformasyonuna uğratan değişim dinamiği veya açık ifadesiyle ‘piç aşı’? Oysa, onurlu her kişiye şeref ve izzet kazandıran mühür, kendi irfânının, kendi imânının adamı olmaktır; ‘başkalaşmak’, şahsiyet değiştirmek değil.
‘EZELÎ VE EBEDÎ DÜŞMAN!’ TEZLERİ
Müteveffa Hrank’ın yakın dostu, dâvâ arkadaşı, başka bir Ermeni yazar (Etyen Mahçupyan-Zaman), sinsî bir üslupla acının üzerinden siyaset yapıyor; Türk kimliğine kin kusarak, Türkiye’nin korumak zorunda olduğu hassas dengelerin varlığını bilmenin cesaretiyle, Türklerin değişmezliği (kast edilen kabalık, katillik, insan veya Ermeni sevmezlik, Ermeni’ye iyi gözle bakmazlıktır) üzerine babadan intikal eden ‘ezeîi ve ebedî düşman’ tezleri üretirken; ve bunu bir Türk gazetesinde yaparken; sizi, “Hepimiz Ermeni’yiz!” diye müsamere çocukları gibi bağırtan iç dinamik neydi acaba? İnsanlık aşkı mı? Hadi canım siz de!
Bize de babalarımızdan, dedelerimizden bazı ‘Ermeniler tarafından süngülenmiş hamile Türk kadınları; ateşe verilmiş evler; yakılmış insan cesetleri, kurşuna dizilmiş suçsuz insanlar!’ türünden acı veren, içimizde hınç uyandıran trajik hikâyeler aktarılmıştır. Ama biz onların üzerini örttük. Yaraya tuz basmak, artık kimin acısını dindirir ki? Sözde Ermeni soykırımının onayına destek verecek işbirlikçi mangası gibi sokağa dökülüşünüzün asıl maksadı belli oluyor. Hümanizm mi? Buna Ermeni komitacıları bile güler!.. Şu kesinlikle bilinmeli ki, eğer tarihin karanlıkları içinde trajik bir şeyler olmuşsa, karşılıklı olmuştur. Hiç kimse günahsız ve mâsum değil.
Hayır, hepimiz Ermeni değiliz, yaşadığımız ve ait olduğumuz ülke açısından hepimiz Türk’üz; yaratılış açısından ise hepimiz insanız ve insana yakışan, başkasına kurşun sıkmak, vatanı bölmek, ekmeğini yediği ülkeye hainlik etmek değil; içinde hainlik gizlemeyen öteki ile dost ve kardeş olmaktır. Ekmeği, havayı, suyu, hürriyeti, erdemli insan fikrini ve vatanın bölünmezliği duygusunu bölüşmektir.
“Beri gel barışalım, yâd isen bilişelim!” demiş bizim Yunus. Bizim Yunus, “yetmiş iki millete bir göz ile bakmayı’ önermektedir insana; ayrımı, kışkırtıcılığı ve bölücülüğü değil!
Siz hangi kutuptasınız?... Arada sırada aynaya bakmayı unutmayın: Gerçek kimliğinizi göreceksiniz!.. Asıl mısınız, araz mı?


www.ufukotesi.com - 02 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.