Sözün Özü

 

Alptekin Cevherli  

Bin yılın yalanı…


Batılıların bencilce bir hastalıkları vardır. Bilirsiniz… Her şeyi kendileriyle başlatırlar. Kendileri bir konu hakkında ne zaman bilgi sahibi olursa bütün insanlık sanki o zaman konuya muttali olmuş gibi davranırlar. Adeta kendileriyle “milat” eş anlamlıdır. Bütün teknik gelişmelerin tarihine bakın, bunu açıkça görürsünüz.

Matbaayı ilk kim keşfetmiştir?
Güttenberg mi?
Peki bugünkü Çin topraklarında Kubilay Han’ın devlet arşivleri niçin matbudur? Ya da Endülüs Türk-İslâm Devleti’nin yazışmalarından bugüne uzanan evraklar nasıl olur da matbu olabilir?
İlk uçan insan kimdir? Wright Kardeşler mi?
Peki Padişah 4’ncü Murat döneminde yaşayan Hazerfen Ahmet Çelebi kimdir? Ne iş yapmıştır? Ya da ondan çok daha önce Horasan’da yaşayan Türk mucitler?
İlk füze kimin eseridir? Amerikalıların mı? Çinlilerin mi? Ya da Türklerin mi?
Araştırmak gerekir bizce…
Bunları bir durup, düşünmek gerekir!
Evet, kardeşim bunlar bizim icatlarımızdan sadece bir kaçı olabilir.
Önemli olan şimdi ne yaptığımızdır değil mi?
Dedelerimiz çok büyük başarılara imza atmış olabilirler. Ama bunları seri üretime dönüştüremeyip, elimizdeki teknolojik sırları yabancılara kaptırırsak ilk icat etmiş olmanın tabi ki günümüze yansıyan fazla bir katkısı olmayacaktır. Böyle düşünebilirsiniz.
Ama size Atatürk’ün şu sözünü hatırlatmak isterim:
“Türk çocuğu atalarının yaptığı büyük işleri öğrendikçe, kendisinde daha büyük işler başaracak gücü bulacaktır!”
Demek ki neymiş?
Geçmişte yaptıklarımız, gelecekte yapacaklarımız için dayanakmış.
Ama bunun için öncelikle dedelerimizin yaptıklarını bilmemiz gerekiyor. Her şeyi batıdan bilen bir kuşak yetiştirmenin kimseye faydası olmaz. Böyle bir nesil sadece batı ülkelerine sunduğumuz bedava köleler olabilir. Nitekim de zaten ortalıkta sözüm ona “aydın” diye gezinen bu tip köle adamlardan epey yetiştirmişiz.
İşte size bir örnek:
Atatürk, KAYSERİ TAYYARE FABRİKASI'nın. 1926'da temelini atıp 1929'da işletmeye açtı. Fabrika 1939'da ihracat yapacak duruma geldi. İskandinav ülkelerine birçok uçak ihraç edildi. İspanya 40 savaş uçağı satın aldı.
1952'de Amerika bize uçak veriyor diye gerekçe gösterilerek bu fabrikada uçak üretimi durduruldu. Adı KAYSERİ HAVA İKMAL FABRİKASI oldu.
Bu fabrika'nın başmühendisi esrarengiz şekilde öldü. Bu fabrika'nın kendi sanat okulu (çırak okulu) da vardı. Bu okuldan mezun ustalar çok meşhurdu. Kayseri'deki bütün fabrikaların kuruluş ve işletmesinde büyük emekleri vardır. Kayseri Hava İkmal'de şimdi bu okul da yok.
Biz elimizdekileri kapatırsak tabi ki adamlar tek ses olarak dünyaya ferman okumaya kalkarlar değil mi?
* * *
İşte bir örnek daha…
Geçen gün bir serginin broşürünü gördüğümde dehşete kapıldım.
Leonardo Da Vinci’nin güya icatları sergileniyordu. Hem de benim ülkemde…
Oysa adam bin yılın en büyük hırsızı…
Tamamladığı hiçbir icadı yok. Çünkü bizden çaldığı bilimlere kafası ancak bu kadar çalışmış. İşin “püf noktasını” görememiş. Bizden çaldığı kitapları tercüme ederek, batılılara kendi icadı diye yutturmuş.
Kimdir bu adam?
Leonardo, genç bir noter olan Ser Piero da Vinci'nin ve Ortadoğulu bir Yahudi köle olan Caterina'nın evlilik dışı çocuğu olarak İtalya'da, Floransa kentine bağlı Vinci kasabası yakınlarındaki Anchiano'da dünyaya geldi. Somut kanıtlar bulunmasa da, Leonardo’nun annesi Caterina'nın, babası Piero'ya ait Ortadoğulu bir köle olduğu tahmin ediliyor. Babası, Leonardo’nun doğduğu yıl, Albiera adındaki ilk eşi ile evlendi, Caterina ile ise hiçbir zaman evlenmedi. Da Vinci’nin erkek çırağı Salaino ile 15 yaşındaki Kont Francesco Melzi ile Cesare Borgia ve Niccolò Machiavelli ile de sapıkça ilişki içinde olduğu bilinmektedir. Ayrıca Leonardo Da Vinci’nin; Fransa'nın, kuruluşu çok eskilere dayanan (1099 M.S.) Sion Tarikatı'na 1510-1519 yılları arasında üstatlık (Başkanlık) yaptığı bilinmektedir.
Ne diyelim, gençlerimize örnek olarak sunulan adamın kısa öz geçmişi işte…
Bir de Avrupa Birliği’nin Leonardo da Vinci adında kendisine gönüllü zihnî köle yetiştirmek üzere uyguladığı bir mesleki eğitim programı var. (Yakın Topluluk programları ile, özellikle Socrates ve Youth programları ile "müşterek faaliyetler" için özel bir Topluluk desteği de bulunmakta.)
Daha söze gerek yok sanırım…
Önemli not: Star TV’de yayınlanan Köprü adlı diziye emeği geçen herkesi tek tek tebrik ederim. Türkiye’mizin en önemli sorunlarından birine cesurca bir yaklaşım sergilemişler. Umarım bu dizinin bütün bölümlerini VCD veya DVD olarak da piyasaya sürerler.


www.ufukotesi.com - 01 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.