Köşe Taşı

 

Prof Dr. Ali Osman Özcan  

Yıkıcı ve Yakıcı Söylemler


Yozlak düşünceler etrafında öyle söylemler duyuluyor ki… Öyle sloganlar üretiliyor ki. Eskiden “dünya işçileri birleşiniz” nutukları atılıyordu. Şimdi “Zenginler birleşiniz! Fakirleri eziniz!” sloganları rağbet görmekte. Kuşku, korku, kaygı ve utanç duyguları tahrik edilerek zihinlerde olumsuz olasılıklar üretilmesi teşvik edilmekte. Güçlü olan güçsüzleri korkutarak çıkarlarını korumakta.

Güçsüzlerin “korkunun ecele faydası yok” diyecek takatleri yok. Güçsüzler yozlak düşünce ağına düşmüş sinekler gibi sadece ağa düşünce çırpınıp durmakta. Zihinlerde düşünce cesareti yok. Zihinler robotlaşmış. Sadece kendisine emredileni yapmaktan başka endişesi yok.
Olanı olmayana indirgeyerek sorunun çözüldüğü sanılmakta. Düşüncelerini tikel bağlama indirgeyerek ideolojinin peşine takılıp gitmek modası ortaya çıktı. Çoğul bağlamları düşünmek istemeyenler ve zihin tembelliğine övgü yağdıranlar yıkıcı ve yakıcı söylemleri zihinlere yerleştirme amacıyla her türlü önlemi almakta. Fiilî durumları fiilimsi durumlar olarak açıklayan açıklayana.
Herhangi bir konuda anlam ve eylemi sorgulama alışkanlığı yok. Oysa Hoca Ahmet Yesevi, daha on birinci yüzyılda “anlam al, anlam sor!” diye bağırıyordu. Geçmişten gelen seslerin yerini şimdi yıkıcı, yakıcı ve yıpratıcı söylemler almış durumda. Bu gidişle bir kültür bir millet çırılçıplak kalacak. Yaşamın amacını “sofra ile tuvalet arasında gidip-gelme” zannedenlerin cezasını gelecek kuşaklar ödeyecek. Gelecek kuşakların geleceğini şimdiden peşkeş çekenlerin gelecek kuşaklara karşı sorumluluklarının bilincinde olduklarını kim iddia edebilir? Edebileceğini iddia edenler varsa bile onlar ya gafil, ya hain, ya da zırcahillerdir. Ulusal kendiliğimize geri dönüp baktıktan sonra çalışma ve disiplini fethe elbet çıkılabilir. Yeter ki yutturmaca, uyutmaca, aldatmacı söylemlere kimse kanmasın.
Bilimsel yöntem ve mantık yanında ekonomi mantığı, iyileşme ve gelişme mantığının zihinlere yerleştirmek kolaydır. İdeolojik yaklaşım mantığını milletimize satmaya kalkanların, “düşünceyi bile sağ-sol diye” yutturanların niyetleri anlaşılmıştır. Düşüncenin sağı solu olurmuş gibi milleti uyutanların bu söylemleri nereden aldıkları iyice belli olmuştur. Tarihte dostlarından kötülük gören milletlerden biri de milletimizdir. “Dost kazığının” acısı hâlâ belleğinde bütün canlılığı ile taptaze durmaktadır. Dostların düşmanları kışkışladığını unutması da mümkün değildir.
Yıkıcı yakıcı ve yok edici söylemler düzey ve bağlam açısından olduğu kadar niyet ve maksat açısından iyice incelenip yorumlandığında; doğru karar vermek için bir ölçüt oluşturulabilir. Niyetler anlaşılmadığı müddetçe söylemlere kanmak aptallık göstergesinden başka bir şey değildir. Eğitim adı altında kültür bunakları yetiştirmek eğitimle alay etmektir. Para ediyor diye sürekli kültür kültür diye bunayanların amacını da iyi çözümlemek gerekir. Bunların kültüre katkıları olur mu ki? İçi boş düşünceler mezarlığında o kadar çok kültür bunağı var ki? Özgür ve özerk iradeleri kısıtlayarak milletin hatıralarını ve hasretlerine saygı duymayanlar nasıl millet için kendinde karar verme yetkisi bulurlar. Anlamak mümkün mü?
Modernlik adına yapılan sömürünün adı şimdi küreselleşmecilik olmuş. Kim inanır buna? Bu yıkıcı ve yakıcı söylemin tam özü. Bu öz hristiyanlık elbisesiyle dolaşıp duruyor. Bu hayaleti görmeyen var mı? Bu hayaletin edası, işvesi, nazı düşmanlık kokuyor? Bu kokuyu almayan burunlar, hayaleti göremeyen gözlerden ne beklenir ki? Yıkıcı, yakıcı, yıpratıcı ve yok edici, hatta asıcı, kesici söylemler kendi tiplemelerini diğer kültürlere yutturarak satma peşindedirler. Bu tiplemelerin temeli olan tipolojik düşünceleri her türlü yazılı ve görsel basında bilimsellik adına bulmak mümkündür. Bu bilimsellik söylemlerdeki tipolojik düşüncelere kanan ahmakları da iyi tanımak gerekir. Milletimizi bile etnik tiplere ayırmaya çalışan tipoloji meraklılarının niyetleri hiç iyi değildir. Bu tipolojik bağlamlara ait farkındalık düzeyi ve bilinçliliği arttırmak kendini bu millete ve bu kültüre mensup olan herkesin aslî borcudur ve görevidir.
Para ve zenginliğin fethine çıkan girişkenlik sözcüğünü kutsamak gerek. Serbest Pazar ve serbest piyasa kargaşasından girişkenlik ve kararlılıkla kurtulunur. Piyasada oyun kurallarını oyunun dışındakiler koydukça oyuncuların kazanma şansı olur mu? Kazanan hep oyun kurallarını istedikleri gibi değiştirip duranlardır. Oyun kurallara göre oynanır, oyun içinde oyun kurallarını değiştirenlere ne demeli? Ekonomik, politik, kültürel, bilimsel ve teknolojik yapılaşmalar, toplumlar arası ilişkileri yoğunlaştırmıştır, ama bu yapılaşmalar çelişkilerle, çatışmalarla yüklüdür. Böyle bir ortamda yıkıcı ve yakıcı söylemleri el ile değil, maşa ile tutmak en akıllıca tutumdur. Dolayısıyla küreselleşme, küreselleştirme, küreselleştirilme sözcüklerinin ortak içeriği Batı hristiyanlığının çıkarlarını arttırmaya yönelik geçerli bir gerekçeye vurgu yapmaktadır. Bu gerekçeye dayalı olarak ortaya atılan “Barış ve Demokrasi” söylemleri de aldatıcıdır. Batı hiçbir zaman kendi düzenini ve çıkarlarını geçerli kılmak amacından asla vazgeçemez. Yıkıcı ve yakıcı söylemler üretip durabilir. Lakin bu söylemlere kanacak aptallar olmasa, sorun o kadar önem taşımaz. Fakat hem aptalımız, hem delimiz çok gibi.
Yıkıcı ve yakıcı söylemlerin kültürel ve ekonomik tuzağın bin bir yüzünden biri olduğu bir gerçek. Bu söylemlerin küresel olduğunu iddia eden ideolojinin korkutup sindirme stratejisinin uzantıları olduğu da kesin. Bu ideolojik kültürün tarihsel kültürleri yutma peşinde olduğunu da herkes bilir. Batı şimdiye kadar hiçbir kültürü ihya etmemiştir. Hep imha etmiştir. İmha edilmek istenen bir kültürün mensupları örgütlü, planlı ve programlı bir direniş mantığı ile başarılı olabileceklerini asla akıllarından çıkarmamalıdır.


www.ufukotesi.com - 01 / 2007  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.