Gezi

 

Banu Erkmen  

Buram buram tarih kokan şehir: Niğde


Her yıl on binlerce turisti ağırlayan Ürgüp-Göreme (Kapadokya) bölgesinin tanınmayan yüzüdür. Her zaman turizm ile ilgili listelerde henüz olması gereken yere tırmanamamış, ünlü ve popüler olmayı fazlası ile hak eden ve zaman zaman biraz da hakkının yendiğine inandığım güzellikler şehri.

Bu kadar övgüyü abartıdan uzak tutan kuşkusuz öncelikle insanlardan önce Tanrı’nın bahşettiği dağlar, yamaçlar, vadilerdir. Ve mutlaka ki yaklaşık 9000 yıldır burada yaşayan sayısız halk ve ırkın bıraktıkları, anıları ve hikâyeleridir.
İhtişamlı, tarih boyunca korkulan, hatta paganistik dönemlerde bundan dolayı Tanrılar ile özdeşleştirilen dağlar insanda her zaman saygı uyandırmıştır. İnsan elinin ulaşamayacağı düşünülen dağlara baktıkça fiziksel varlığımızın dünya üzerinde nasıl küçücük bir zerre olduğunu hatırlatır bize. Tıpkı Niğde’de dört bir yana uzanmaya çalışırken olduğu gibi. Kuzeyinde volkanik Büyük Hasan Dağı (3268m), Küçük Hasan Dağı (2844m), Keçiboyduran Dağı (2727m), Melendiz Dağı (2963m) ve Güllüdağ (2172m) ile kuşatılmıştır. Güney ve Güney doğu yönlerine uzanmış Bolkar dağları; en yüksek zirvesi Medetsiz 3524m ile Aladağlar; Demirkazık zirvesi 3756m ile yükselir, Toroslar tarafından Niğde’yi çevreler. Ayrıca 2167m’lik İtulmaz zirvesi ile Pozantı Dağı şehir merkezinde bulunmaktadır. Yukarıda bahsettiğim turizm ile ilgili listelere dağ turizmi dahil değildir. Çünkü dağcıların deyimi ile Aladağlar onların mabedidir. Güzelliğinden mi ”ALA” adını aldı yoksa bir gün doğumu ya da batımında gökyüzünden düşen kırmızı ışıkları üzerinde toplayıp al al olurken mi “ALA” oldu? Kim bilir? Kendi içinde Demirkazık, Torasan ve Emli olmak üzere üç sisteme ayrılan dağ silsilesi içinde on beş adet 3500 metrelik zirve bulunur. Boğazlar, sarp geçitler arasında tırmanmaya hatta yürümeye çalışmak insanoğlunun doğa ile boy ölçüşmesinden başka nedir ki? Yılın her ayı ve her zamanı dünyanın dört bir köşesinden dağcıları ağırlar. Yedigöller platosu ve pek çok buzul gölün bulunduğu Aladağlar’da ayrıca konaklama için dağ evi tesisi de bulunmaktadır. En fazla tanınan ve tırmanılan Aladağlar’ın yanı sıra bölgede bulunan diğer dağlar da bu spor için uygun şartlara sahiptir. Bu bölgeyi özel kılan bir diğer konu ise flora ve fauna zenginliğidir. Dağ keçileri, vaşak, kurt, yaban domuzu, geyik, tilki ve tavşan yörede, görülen hayvanlardır. Kartal, kergenez ve keklik bölgede görülen önemli kuş türlerindendir. Bu dağlarda genelde yörükler göçerler olarak yaşamaktadır. İklimin müsait olduğu aylarda beraberindeki hayvanlarına bakarak, halı, kilim gibi el ürünlerini yaparak yaşamlarını sürdürürler.
Niğde tarihi dokusu çeşitlilik ve farklı çağlarda yer alması bakımından oldukça zengindir. İsmi Hititlerden de önce Anadolu’da yaşayan halklar tarafından inanılan Bereket Tanrıçası Anahita’nın isminden devşirmiştir. Hitit ve Asur yazıtlarından M.Ö 1800’den itibaren, bölgede 1000 yıl süreyle Hititlerin yaşadığı anlaşılmaktadır. Sonrasında sırasıyla Frigler, Medler, Persler, İskender’in Helenistik Kapadokya Krallığı, Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu, Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğu, Selçuklu Devleti, Karamanlılar ve 1471 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetine giren Niğde, Cumhuriyet’in kurulmasından sonra 1923 yılında il merkezi olmuştur. Gezilecek ve görülecek yerler, tarihî eserler açısından oldukça zengindir. Kuşkusuz bunların başında Niğde ile bütünleşen Aleaddin Camii gelir. Cami Büyük Selçuklu Hükümdarı Sultan 1. Aleaddin Keykubat zamanında Niğde Sancak Bey’i Zeynettin Beşare tarafından yaptırılmıştır. Selçuklu devrinden zamanımıza kadar gelen ölmez eserlerden biridir. Muhteşem güzellikte ve ince işçilikte yapılmış bir taç kapıya sahiptir. Bu taç kapıya sabahın erken saatlerinde bakıldığında oluşan ışık oyunlarının içine bu kapıyı yapan taş ustasının âşık olup ta evlenemediği bey kızının portresinin gizlendiği rivayet edilir. Bu cami kadar şaşalı olmasa da bir o kadar güzel ve değerli yapı Karamanoğullarından Aleaddin Ali Bey zamanında 1409 yılında yaptırılan Ak Medrese’dir. Kitabesinde “Allah’ın adı ile övünmek Allah’a yakışır. Selavat ve selam Allah’ın resulü Muhammed üzerinedir. Bu mübarek medresenin inşaasını emretti. Büyük Sultanın hükümdarlığı zamanında milletlerin kaderini elinde tutan hükümdarların büyük hükümdarı Aleaddin oğlu Mehmet’in Allah imparatorluğunu ebedileştirsin din ve dünyanın yükseği olan kardeşi Karamanoğlu, Mehmetoğlu, Haliloğlu Alaeddin Ali 812 (Hicri) yılında övünmek bir Allah’a yakışır” yazılıdır. Ayrıca 1335 yılında İlhanlılar tarafından yapılan Sungur Bey Camii görülmeye değerdir. Osmanlı döneminden kalan ve baktıkça sizi keyifli bir tarih yolculuğuna çıkaran bugün gezilebilir durumdaki eserler arasında; Mehmet Paşa Kervansarayı, Kışla Camii, Paşa Camii sayılabilir. Niğde’nin her köşesi eski zaman türbeleri, camileri, hamamları, çarşıları ile bezelidir.
Toprağın volkanik yapısı yeraltı yerleşimlerine el verişli olmuş ve bu sayede günümüze pek çok yeraltı barınağı ve peri bacası ulaşmıştır. Bu bahiste özellikle üstünde durulması gereken yer kuşkusuz Gümüşler Manastırıdır. Günümüze ulaşan freskler oldukça iyi durumda sayılabilir.
TYANA ANTİK KENTİ
Bugün ki Kemerhisar kasabasıdır. En eski yerleşim birimidir. Hititler döneminde ismi Tuvanuva’dır. Pek çok kabartma ve lahitle beraber günümüze kalan su kemerleri ile ünlüdür.Niğde’de hepinize iyi gezmeler…


www.ufukotesi.com - 12 / 2006  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.