Türk Ekonomisi

 

İ.Orkun Atalay  

Vatandaşlığın Kaybettirilmesi Sebebi Olarak Askerlik ve Buna İlişkin Usül


Makalemizde, 11.02.1964 Tarihli ve 403 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 25. maddesinin (ç), (d), (e) bentlerinde vatana bağlılıkla bağdaşmayan eylemler olarak düzenlenmiş olan askerliğin vatandaşlık üzerindeki etkisi üzerinde durulacaktır. Hiç şüphesiz ki askerlik, Türk toplumunda vatana bağlılığın önde gelen ölçütlerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Irki hasletler yanında, paralı askerliğin devletlerin sonunu getirmekteki olumsuz etkisi gibi tarihi tecrübeler de zorunlu askerliğin milli güvenlik bakımından önemini artırdığı gibi, toplumun gözünde “kutsal” bir yer edinmesini de sağlamıştır. Hukuki duruma bakıldığında, öncelikle, 1982 Anayasası’nın 72. maddesinde “vatan hizmeti” olarak tanımlanan askerlik her Türk için bir “hak” ve “ödev” teşkil etmektedir. Yani “ülke güvenliğinin” sağlanması amacıyla “silahaltına alınmak” sadece bir “bedeni yükümlülük” değil, aynı zamanda vatan savunmasına katılma; hem kendisi için, hem de bir ferdi olduğu toplum için güvenliği sağlamak “hakkı” doğurmaktadır. Dolayısıyla, askerliğin salt anlamda bir yükümlülük olduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Bununla birlikte, haklardan feragat her ne kadar mümkünse de, Türk hukukunda “hak” kavramı Medeni Kanun’da “yetki” olarak nitelendirilmekte ise de, bunun gerektiğinde kullanılması “zorunlu” tutulmuştur.
Türk vatandaşlığının kaybettirilmesine karar verilmesi için sivillerin, yurt dışında bulunup da “muvazzaf” askerlik görevini yapmak veya “yedek” olup da Türkiye’de savaş ilanı üzerine vatan savunmasına katılmak için yetkili makamlar tarafından usulüne uygun yapılacak çağrı üzerine “mazeretsiz” olarak “3 ay” içinde yurda dönmemiş olması gerekmektedir. Silahlı Kuvvetler mensupları bakımından ise iki hal sözkonusudur. Birincisi “izin tecavüzü” halidir. Buna göre; görev, izin, hava değişimi veya tedavi için yurtdışında bulunup da süresi bittiği halde “mazeretsiz” olarak “3 ay” içinde geri dönmemiş olması gerekmektedir. İkincisi “firar” halidir. Buna göre; sevk sırasında veya kıtalarına katıldıktan sonra yurtdışına firar edip de kanuni süre içinde dönmeyenlerin vatandaşlığının kaybettirilmesine karar verilebilir. Türk vatandaşlığı, Milli Savunma Bakanlığı’nın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla kaybettirilir. Bakanlar kurulunun kaybettirme kararı almada takdir yetkisi bulunmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken birkaç husus bulunmaktadır. Birincisi, vatandaşlığı kaybettirilecek olan kişinin sivil veya asker olsun mutlaka “yurtdışında” bulunması gerektiğidir. Yurtiçinde bulunup da firari veya izin tecavüzünde bulunan kişiler hakkında vatandaşlığın kaybettirilmesi kararı verilemez. İkincisi, yurtdışında bulunan kişilerin 3 ay içinde geçerli bir mazereti olmaksızın yapılan çağrı üzerine yurda dönmemiş olmasıdır. Mazeretin geçerli olup olmadığını Milli Savunma Bakanlığı takdir edecektir. Ancak firar halinde mazeret aranmamaktadır. Zira firar yurtiçinden yurtdışına çıkma şeklinde bir eylemdir ve sırf askeri suçlardan olup, bunun herhangi bir mazereti olamaz. Mazeret geçerli görüldüğü takdirde süre “3 ay” daha uzatılabilecektir. Geçerli mazeret için yargı içtihatlarından örnek olarak “sağlık durumu” verilebilir. Yurtdışında bozulan veya düzelmeyen sağlık durumuna ilişkin hekim raporu yurtiçinde sağlık kurulu tarafından kabul edildiği takdirde geçerli bir mazeret teşkil edecektir.
Üçüncü husus, yurtdışındaki kişiye yapılacak dön çağrısının hangi aşamada, ne zaman yapılacağı sorunudur. Yani, 3 aylık süre hangi andan itibaren işlemeye başlayacaktır? Hemen belirtmek gerekir ki firar sırf askeri suç olarak 1632 Sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 66 ve müteakip maddelerinde düzenlenmiş bir suçtur. Yurtdışına firar, firar suçunun özel bir hali olarak 1632 Sayılı Kanunun 67. maddesinde düzenlenmiş ve firar halinde mazeretsiz geçirilen “3 günden” sonra eylemin meydana geleceği kabul edilmiştir. Yani, firar gününden itibaren “3 gün sonra” durum birlik tarafından Milli Savunma Bakanlığı’na bildirilmekte, oradan da Askeri Savcılığa bildirilmekte ve Savcılığın yapacağı kovuşturma sonucu Askeri Mahkemede açılacak dava sonuçlanıp karar kesinleştikten sonra, yani firar suçunun işlendiği tespit edildikten sonra, Bakanlıkça vatandaşlığın kaybettirilmesi için teklif yapılabilecektir. Firar şekli bir suç olduğundan yargılama süreci uzun sürmemektedir. Diğer taraftan, çağrılıp da gelmeyen yedek subaylar bakımından “15 gün”, “15 günden 3 aya kadar” ve “3 aydan sonra” olmak üzere üç dönem ve her birine göre hafiften ağıra doğru ayrı cezalar öngörülmüştür. Ancak, en son süreyi esas almak gerekirse “3 aydan sonraki 3 ay” geçmesinden sonra mükellefin bağlı olduğu Askerlik Şubesi tarafından Askeri Savcılığa durum bildirilmesi üzerine, Askeri Savcılığın yapacağı kovuşturma ve açacağı davanın mahkûmiyetle sonuçlanması ve kararın kesinleşmesinden sonra, Askerlik Şubesi tarafından karar Milli Savunma Bakanlığı’na iletilir. Bundan sonra vatandaşlığın kaybedilmesi teklifi yapılabilecektir. Yurtdışında bulunan kişiye yapılan çağrı üzerine süresi içinde yurda dönmeyenler hakkında Bakanlar Kurulu’nun verdiği vatandaşlığın kaybettirilmesi kararının ne zaman yürürlüğe gireceği de başka bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. 403 Sayılı Kanun’un 45. maddesi uyarınca adresi bilinmeyenler hakkında Kararın Resmi Gazete’de yayınlanmasını izleyen günden itibaren 1 yıl sonra tebligat yapılmış sayılır. Bu karara karşı Danıştay’da iptal davası açılması da 60 günlük idari dava süresine tabidir. Dolayısıyla “1 yıl 60 günlük” sürenin geçmesiyle Karar yürürlüğe girmektedir. Kişinin Türkiye’de “nüfusa kayıtlı olduğu yerin” ikametgâhı olduğu şeklindeki bağlama noktası 25.04.2006 Tarihli ve 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ile ortadan kaldırıldığından, artık yabancı ülkedeki ikametgâhın tespiti aranacaktır. Vatandaşlığı kaybettirilen kişi sonra tekrar Türk vatandaşlığına ancak “yetkili makam kararıyla istisnai vatandaşlığa alınma” şartlarından “Türk soylu olması” sebebiyle ve olağan vatandaşlığa alınmanın yedi şartından “Türkiye’de geriye doğru 5 yıl ikamet etme” ve “Türkiye’ye yerleşme niyeti olma” hariç beşini yerine getirmesiyle mümkün olacaktır. Tekrar Türk vatandaşı olabilme Bakanlar Kurulu’nun Kararıyla mümkündür. Bakanlar Kurulu’nun bu konuda takdir yetkisi vardır. Ayrıca kişinin Türkiye’ye girebilmesi için 15.07.1950 Tarihli ve 5682 Sayılı Pasaport Kanunu’nun geçici 5. maddesi uyarınca İçişleri Bakanlığı’ndan izin alması gerekmektedir. Türkiye’ye gelmesi mahzurlu görülmeyenlere izin verilebilir. Bu konuda Bakanlığın takdir yetkisi vardır.


www.ufukotesi.com - 10 / 2006  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.