ABD Başkanı Bush ve ekibi yeni muhafazakârların (neo-conservative), Amerikalı bir yazarın dediği gibi “Tanrıyı kadere zorlama ve sözüm ona Mesih’in dünyaya gelişini hızlandırmak” maksadı altında başta Ortadoğu olmak üzere Türk Milleti’nin yaşadığı ana coğrafyada bir süredir devam ettirdikleri harekâtların sürdüğü bu ortamda her an tetikte olmamız gerekiyor. Milletleri topluma devşirip oradan da toplumları kulaktan yönetmeye alışmış olan yıkıcı güçlere en azından bireysel olarak fırsat vermememiz gerekiyor.
ABD ve İsrail o kadar bağnaz ve yobazca bir davranış içine girmişler ki, kendi müttefiklerini dahi vurmaktan çekinmeyecek ve onu tehdit edecek cesareti kendilerinde görüyorlar. Papa’nın geçen gün yapmış olduğu İslâmiyet’e ve Hz. Peygamber’e hakaretler içeren konuşmasına da bu pencereden bakmak gerekiyor. Bu gün için Vatikan’ın ABD ve perde gerisindeki dünya devletinin izni olmadan böyle bir açıklama yapabilmesi mümkün değil. Papalığın yüzlerce yıldır Hıristiyanlığın merkezi zannedilmesi kadar komik bir şey yoktur. Bugüne kadar acaba kaç papa her hangi bir gizli teşkilâtın izni olmadan o koltuğa oturmuştur. Ve o teşkilâtlara üye değildir? Papalığın organize ettiği Haçlı seferleri gerçekten de sadece Kudüs’ü Müslümanlardan almak için mi yapılmıştır? Peki, öyle var sayarsak niçin Kudüs her işgal edildiğinde yönetim yeraltı teşkilâtlarına geçmiştir? Papaya bu lafları söyleten ile Kudüs’ü işgal ettiren aynı zihniyettir.
Dost ve kardeş ülke Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref’in geçtiğimiz günlerde basına da yansıyan açıklamalarında ABD’nin ulaştığı Haçlı sendromu kendini açıkça gösteriyor. Bakın, Cumhurbaşkanı Müşerref ne diyor?
“ABD, eğer Afganistan’ın işgalinde ABD ve müttefiklerine yardımcı olmazsak, Pakistan’ı taş devrine geri döndürecek kadar ağır bir bombardımana tabi tutacaklarını bize söyleyip tehdit etti.”
Pakistan bilindiği gibi Türkiye’nin en önemli müttefiki. Hatta Pakistan şu anda KKTC’nin durumunu da göz önüne alırsak; tek müttefiki denilecek konumda olan bir ülke. Türkistan’ın kalbine çok yakın yerde bulunuyor ve binlerce yıl Türk devletleri tarafından yönetilmiş, üstelik Türkiye’yi de kayıtsız şartsız destekleyen bir dost. Şimdi bunu bir kenara yazın…
Ardından da yine Türk coğrafyası için çok önemli olan bir bölgeye yani Irak’a bakın. Irak’ta yıllarca bizim besleyip palazlandırdığımız bir çete elebaşı o koltuğa nasıl oturtulduğu herkesçe malum bir şekilde işgal ettiği sözde Irak cumhurbaşkanlığından sesleniyor. “Bizim iç işlerimize müdahale ederseniz, bizde bir karışıklık çıkarsa biz de sizde aynısını yaparız” diyor ve bu tehdidi Türkiye’nin adını da vererek yapıyor. Bu, hiçbir surette hafife alınır bir laf değildir. Eminiz ki Türk yetkililer bunun gereğini yapacaklardır.
Ancak, Türk dünyasının en sorunlu bölgelerinden olan Ortadoğu’da işler o kadar karışık bir hal almıştır ki, Musul, Kerkük, Erbil veya Telafer gibi Türk kentlerinin ve o bölgede yaşayan Türkmen nüfusun can güvenliği ciddi bir tehdit altındadır. Buna en son olarak TBMM’den bölgeyi denetlemeye giden Türk milletvekillerinin konvoyuna mayınla pusu kurulması ve Türkiye Cumhuriyeti topraklarını da içine alacak şekilde çizilmiş tarih boyunca olmamış ve olmayacak yapay bir devletin haritasının önlerine konulmasını örnek gösterebiliriz.
Özetle bizim Musul-Kerkük bölgemizde ciddi bir sıkıntı vardır.
Bakın bir gazete haberi konuyu nasıl özetliyor: “Irak Başbakanı Nuri El Maliki'nin önceki gün "Bu ülkenin her santiminde yalnızca bir bayrak yasal olarak dalgalanacak. O da Irak bayrağı" şeklindeki tepkisine Barzani'nin birkaç saat sonra resti sert oldu: "kürt halkı ve parlamentosu olarak, bağımsızlık ilan etmenin çıkarımıza olduğunu düşündüğümüz anda bunu yaparız ve hiç kimseden korkmayız İstediğimiz zaman bağımsızlığımızı ilan ederiz..."
Bu durumda düşünülmesi gereken şey şunlardır:
1-Irak’ın kuzeyinde yaşayan bir avuç eşkıyanın 3,5 yılda düzenli bir ordu oluşturup Türkiye başta olmak üzere aynı anda İran ve Suriye’ye karşı kafa tutması mümkün müdür?
2-İsrailli emekli subayların eğittiği eşkıyalar, ABD silahlarıyla birlikte ciddi bir güç olabilirler mi?
3-Yoksa Talabani ve Barzani’ye ABD’nin verdiği güvence mi var?
Hatırlanacağı gibi, Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini kırmak için Psikolojik harp unsuru olarak Türk Devleti’ne karşı operasyon yapan ABD, önce Türk özel timini gözaltına alarak bir çuval hadisesi yaşatmış, ardından bunun beklediği etkisi olmaması üzerine Türkiye’den bölgeye intikal eden polis konvoyumuz ABD karargâhı yanında pusuya düşürülmüş ve görgü tanıklarının ifadelerine göre yaklaşık yarım saat süren çatışma neticesi 5 polisimiz şehit edilmiş ve ABD askerleri sadece yüz metre mesafeden olay bölgesine şehitlerimizin cenazeleri vahşice yakıldıktan sonra yangın söndürücülerle intikal etmişlerdi.
Bunlar dikkat çekici ipuçlarıdır.
Yazımızın başında değindiğimiz Armagedon saçmalığını, ardından Pakistan Cumhurbaşkanı’nın sözlerini ve son günlerde hızla artan PKK terörüyle birlikte birilerinin Yüce Türk Milleti adına teröristlerle pazarlık yapmaya yeltenmesi ve ülkemizi tehdit etmesini alt alta koyun. Ortaya büyük bir organizasyonun merkezinde kaldığımız çıkmaktadır. ABD yönetimin Türkiye’ye karşı aynen Pakistan’a karşı tutunduğuna benzer bir tavır içine girmeye yelteneceğinden şüphe yoktur. Bir yandan Kıbrıs, bir yandan Irak ve PKK terörüyle boğuşan Türkiye’nin Türk Dünyası’na yaklaşma ve kardeşlerinden destek arama çalışmaları da sanırız bunun doğal bir sonucudur.
Ancak aynı oyun geçen sayımızda kısaca değindiğimiz gibi Türkistan’da ve Kafkasya’da da oynanmaktadır. Bu durumda Türkiye’nin yapacağı tek şey vardır. O da Bakanlar kuruluna imzaya bu günlerde gelen Türk nükleer enerji projelerini bir an önce imzalayarak hayata geçirmektir. Ve buna karşı yakında doğacak yaygara ve karmaşaya karşı metanet ve kararlılıkla durmaktır.
Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin…
Hayırlı Ramazanlar,
|