Köşe Taşı

 

Prof Dr. Ali Osman Özcan  

Enver Paşanın Türkleri


Yaşadığımız dünya fani, yani geçici bir dünya. Lakin fani sözcüğünün anlamında pek yalancılık yok. Fanilik yalancılık demek değil. Şayet bu dünya yalancı ise, içindekilerin de yalancı olması gerek. Yalancı dünyada sevgiler de aşklar da galiba yalancı. Yaşanan olaylar geçicilik,ölümlülük özelliğinden çok yalancılığın geçerli olduğunu gösteriyor.

Bireycilik, bencillik, rekabet söz konusu olunca, kullanılan silahın da yalan adlı silah olması kaçınılmaz. Yalan temelli iletişim-etkileşimlerin yalandan başka yiyeceği olmaz ki. İnsanlık adına bireycilik, bencillik, çıkarcılık ve rekabet olgularından yalan tahta çıkarılınca, dürüstlüğe bağlı erdemler elbette köle olarak çalıştırılacaktır. “Dün dündür, bugün bugündür” sözünün yalancılığın gerekçesi olduğunu herkes bilir. Bol keseden dağıtılan vaadlere sadakat olmayınca, geriye yalan kalır elbette. Sevgiler yalan, aşklar yalan, verilen sözler yalan. Aslı yok yaylasındaki sürünün sayısını soran olmayınca, kuyruklu yalanları sıra sıra dizmekten kolay ne olabilir ki? Yalan, korkak çıkarcıların yöntemidir zaten…
Yalanlar allanıp pullanarak egemenlik defilelerine çıkmış. Herkes defilede birer manken. Gerçeklik boynu bükük, üzgün ve süzgün gözlerle defileyi salonun dışından zar zor seyretmeye çalışıyor. Defileye katılanlar arasında vefa sözcüğünü bilen ve tanıyan, hatta değerli bir vasıf olduğunu kabul eden yok. Kimse vefa sözcüğüne vefakâr olmaya taraftar değil. Hatta vefa sözcüğü hatırlandığında; düşmanca gözlerle husumet içinde olduklarını belli etmekten çekinmiyorlar. Vefanın yerine vefasızlık, kendi egemenliğinin keyfini çıkarıyor.
Toplumsal yaşamda insanlar artık kendilerine yapılan iyilikleri görmezden gelme eğitimi almışlar gibi davranmakta. İyilik yapanlara teşekkür etmek ayıp sayılmakta. Vicdan borcu, gönül borcu ve minnet borcu diye bir şey yalancı dünyada bilinmemekte. İyiliklere kayıtsız kalma zorunluluğu yasal olarak geçerli kılınmış.
Başkalarına iyilik yapmayı yasaklayan kurallar bireycilik, bencillik, çıkarcılık ve rekabet adına yürürlüğe konulmuş. Gönül borcu olanların borçlarını ödememe hakları olduğu toplumsal vicdana zorla kabul ettirilmiş. Verilen sözler, ilan edilen sevgiler ve aşklar sanki su üstüne yazılan yazılar... Bu dünya yalan dünyanın yalancılarının dünyası. Gönülden,düşüncelerden ve vicdanlardan kovulmuş, sürgün edilmiş olan sevgide ve dostlukta sebat anlamındaki vefa sözcüğü, düşman ideolojinin silahı diye sunulmakta. Ne sevgilerde ne dostluklarda sebat etme diye bir gerçeklik. yalan dünyanın yalancıları tarafından bilinmiyor.
Yalan dünyanın yalancılarının dünyasında dostlar dostlara dost görünmeye çalışmakta. Esen rüzgara göre dostlar dostluklarını dostmuş gibi göstermekte.. Sahte dostlukların çok müşterisi var. Eski dostlukların artık adı yok. Gerçek dostlukların kalın zincirleri yalancılığın en etkili silahıyla yok edilmekte. Başkalarından vefa ummak diye bir gerçekliğin adı geçmiyor. Hiç kimse vefa diye bir şey olduğunu bilmiyor.
Vefasızlık yalancılığın ta kendisi. Vefasız dünyanın vefasızları bu silahı iyi kullanma niyetinde. İyilikseverlerin yalancılar arasında kötü şöhret ve ünleri var. Onlar istenmeyen adam olarak ilan edilmiş. Kimse onların yüzüne bakmıyor. Hakaret sözleri onlar için kullanılmakta. İyilik yapanlara minnet borcu olanlar, onlardan iyiliğin hesabını sorup aşağılamakta. Vefa sözcüğü en nefret edilen bir sözcük... Gönül bağı, sevgi bağı, hatır gönül bağı ve benzeri deyimler, kamuoyunda hiçbir değer taşımıyor. Bu sözcükleri duyanlar donup kalıyor. Vicdanlara ve gönüllere kar yağmış da, buz tutmuş sanki. İnsanlığa yakışır bir meziyet olan vefa sözcüğü, fedakârlığı yanına alarak uçup gitmiş. Vefakâr olanların başına yalancılık taşları yağıp durmakta. Sevgi ve dostluk bağlarına, verilen vaadlere değil, yazılı olan delilli ve kağıtlı hatta ispatlı sözleşme ve belgelere bile uymamak erdemli bir insan olmanın ilk koşulu sayılmakta.
Yalancılık yarışlarında en güzel en çok yalan söyleyenler, vicdansız beyinlere örnek olarak sunulmakta. Bütün bu karamsar düşünceler rağmen, yalan dünyanın yalancısı olmayan insanlara da arada sırada rastlamak mümkün. Bunlardan biri de Ressam Ağa Paşa. Babasının adı da Enver imiş.
Ressam Ağa Paşa, Azerbaycan’ın Kür çayı sahilinde Selyan bölgesinde Cirov dağı eteklerinde bir köyde doğmuş. Baku şehrinde 15 Eylül’ de Nuri Paşa’nın Baku’ya gelişiyle ilgili olarak Nuri Paşa’ yı tanıyıp tanımadığını sorduğumda:”Biz Enver Paşa Türkleriyiz. Atatürk’ü de çok severiz” demez mi? Şaşırıp kalmıştım. Ağa Paşa ile sohbetin yararlı olacağını düşünüp konuşmayı sürdürmeye çalıştım. Hayatıyla ilgili bilgilerin önemli olacağını düşünerek notlar aldım. Ermenilerin katliam esnasında “bu Türk, şu Türk, bu şu Türk” diye ayırım yapmadan katliam yaptıklarını Hazıhanım ninemden duydum. Ninem:-‘ Ermeniler geldiler Seylan bölgesindeki köylerde yaşayan Türkleri kırdılar. Kırmaya devam ederken Enver Paşa askerleriyle Kür çayından salla gelerek Türkleri kurtardı’. Ninem o zaman hamile imiş.’- Çocuğum olsun, hem Türk olsun,hem Büyük Adam olsun.Türklere faydalı olsun’ diyerek, Babam doğunca ona “Enver Paşa adını koymuş” . O vakit, Sovyetler Birliği devrinde bir insanın iki adı olamaz. Babamın adı Enver olmuş. O zaman ki olayları yaşayan ninem benim adımı da Ağa Paşa koymuş. Benim oğlumun adı Latif. O dedemin adı. Torunum olunca da onun adı Enver Paşa olacak. Ağa bizde Seyit demek, Büyük Adam demek. Ermenilerin katliam yaptığı Selyan bölgesi Banka kasabasında, Türk kabristanı var. Türk’ün mezarı var. Kasabalılar o mezarlığı, şehitliği korur ve düzeltirler. O kabirlerde yatan Türkler de Enver Paşa’nın Türkleridir. Bu Türkler olmasa idi, Azerbaycan da olmazdı. Ermeniler hiç Türk bırakmazdı. Çünkü Türkleri kıskaca almışlardı. Ermenileri Sovyetler tahrik ederdi. Ellerine silah verirdi. Ermeniler Sovyet sisteminin aletiydiler. Seylanlılar Şamahı depreminden kurtulan göçenlerdir, yani Türklerdir. Enver Paşa gemiyle gelmeseydi bizim adamların hepsi kırılacaktı. Çıkış yolu olmayan bir tarafı deniz, bir tarafı Kür çayı. Hiç kaçışı olmayan bir yer. Orada Türkleri Ermeniler kıskaca almışlardı. İşte biz bu yüzden ‘Enver Paşa Türkleri’yiz’. Torunumun oğlunun adı da Ağa Paşa olacak.
Ressam Ağa Paşa (soyadını yazmıyorum) ile yapılan söyleşiden sonra, Türk milletinin kendine yapılan iyiliğe vefa borcunu unutmadığını görünce, biraz ferahladım. Karamsar düşüncelerin yerini iyimser düşünceler almaya başladı. Yalancı değil, geçici dünyanın yalancıları arasında minnet borcu. vicdan borcu, sevgi bağı,dostluk bağı ve benzeri deyimlerin içeriklerindeki gerçeğin yaşadığına sevindim. Bu güzel hasletin varlığını bilmek ve duymak bile sevindirici.. Yaptıkları veya yapamadıkları Enver Paşa tarihteki yerini almıştır. Onu tarihi bir kişilik olarak değerlendirme niyetim de yok. Sadece ve sadece tarihte olan bir olayın sonucunu yazmak istedim. Sevgide, dostlukta, sebat etmenin hala yaşıyor olması günümüzün karmaşık toplumunda örnekleriyle varlığını sürdürmesi beni sevindirdi. Bu sevinci, yalancı dünyanın yalancılarıyla paylaşamazdım. Geçici dünyada sayıları azalan dostlarla paylaşmayı yeğledim. O kadar, sadece o kadar işte. Ağa Paşalar gibi olan insanların, vefasız olanlarla, ahde vefayı bilmeyenlerle ilişkilerinde uğrayacakları hüsranlara ve sonucu acı ile bitecek olan olaylara dikkat çekmek istedim. Sözüne, sevgisine, özüne sahip çıkmaktan korkan vefasızlarla yola çıkılmaz ki…
Bu yaşam gerçekçilik özelliği taşıyan bir yaşam. Yalan bir yaşam değil. Yalanla geçiciliği birbirine karıştırmadan geçirilecek bir yaşam. Yalan aldatma kastıyla söylenen söz olarak zamanla ilişkili olan geçicilik sözcüğünün içeriği ile özdeş değildir. İkisi birbirinden çok farklıdır. Yalancı dünyanın yalancıları olmaktansa, geçici dünyanın misafirleri, yolcuları olmak çok daha iyidir. İlk kez duyduğum Enver Paşa’nın Türkleri tabiri, zamanın akışına bağlı olarak Türk milletinin sevgisindeki sebatın ne anlam taşıdığını bana hatırlattı. Dostlukta, sevgide, yapılan iyiliklerde direniş çabucak fikir değiştirmemenin ne olduğunu da öğretti. Millet olarak vefa borcu, minnet borcu, vicdan borcu, vatan borcu, millet borcu ve benzeri deyimlerin içeriklerini tarihi tecrübelerimizden biliyoruz. Yalancı dünyanın yalancılarına verilecek en iyi ders, dosta ve düşmana, onların silahlarını kullanarak cevap vermektir.dostu hasım, düşmanı hısım görme hastalığından kurtulduğumuzda geleceğimiz aydınlık ve ferah olacaktır.


www.ufukotesi.com - 10 / 2006  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.