Tutanak

 

Hüseyin Özbek  

SARI KÖPEK


Sarı Köpek akşama kadar Emin Çavuş’un fırınının önünden ayrılmazdı. Emin Çavuş hayrına yaptırdığı fırını köye bağışlamıştı. Çoğu kez birkaç kadın imleşir, evlerinde kardıkları hamur mayalanırken fırını da yakmış olurlardı. Gökçeağaç odunları fırını kızdırırken kadınlar imeceyle hamurları pözüler, çöreklik, pidelik olarak hazırlarlardı.

Közler, yarı yanmış eysiler aralanır, ıslak sülünğeyle tavı gelen fırın bir iyice temizlenirdi. Önce çörekler, ardından daha çabuk pişen, çocukların hakkı pideler sıralanırdı. Çoban aldatması gibi yalnızca akının değil, yumurtanın sarısının da kullanıldığı pidelerin çıkmasını sabırsızlıkla bekler, fırının önünden aralaşmazdık.
Fırına çörek atanların içinde anamız da varsa pide çıkıncaya kadar eteğinin dibinden ayrılmazdık. Çörekler pişinceye kadar geçen sürede kadınlar yün eğirir, sohbet ederler, sökük diker, bir koşu eve gidip kalan işlerini görürlerdi. İçini alan, gevreyen çöreğin, pidenin kokusu fırın dışına taşmaya başladığında zaman bir türlü geçmez, uzadıkça uzardı.
Çörek atanlar komşuysa, Allahtan umudu kesmez, biraz alargadan yine fırın çevresinde dolanırdık. Fırına çörek atanların çocuklarıyla oynamak bahanesiyle sarı köpek misali oradan ayrılamazdık. Bu umut çoğu kez boşa çıkmazdı. Dumanı üstünde çıkan pidelerden, çöreklerden birer parçayı; “Kokmuştur, alın bakalım !”diye, göz hakkı olarak verirlerdi.
Hayvan kemiresinden, yerli tohumdan gayrısını tanımayan toprağın verdiği nimetin iştah kabartan kokusu yalnız fırın çevresinden değil, köyün alt başından yukarıya duyulurdu.
Evimiz fırının hemen yanında olduğu için dadul olsun, sülünge olsun bizim avluda bulunurdu. Kilitsiz kapımız çörek atanlarca teklifsiz açılır, bunlar alınır, kullanıldıktan sonra da bırakılırdı. Biraz da dadulun, sülüngenin hatırına aşağı sokaktan yukarı sokağa kadar çörek atanların ikramı benim için belki de bir çeşit Köroğlu’nun Çamlıbel baçıydı.
Sarı Köpek çok eskiden Saffet Ağa’nın kapısındaymış, davara gidermiş. O kapıya yıllarca hizmet etmiş, davarı sığırı kurda kuşa, yad yabana karşı korumuş. Yaz kış sürü peşinde ömür sürüp kocayınca, davara gidemeyince, tasmasını çözüp kapıdan salıvermişler.
Uysal gözlerinde çok yaşamış, çok şey görmüş insanlara özgü, yorgun, kaderci, alın yazısını kabullenmiş bakışı hemen fark ederdiniz. Boz sarı karışımı heybetli bir kangaldı Sarı Köpek. Fırının önünde daima yatar görürdünüz. Fırına girip çıkanlarca azarlandığında aldırmaz bir tavırla biraz öteye gider, yine yatardı. Yazı köyünde hala söylenen “ Sarı köpek gibi yanaşmak “ deyimine yol açan işlerine biraz sonra başlayacağını hiç ummazdınız.
Kabarmaya, tavlanmaya başlayan çöreklerin kokusu fırın dışına taşmaya başladığında Sarı Köpek kıpırdamaya başlar, yer değiştirir, iki ayaküstüne çömelir, yine de ilgisizmiş gibi etrafı seyrederdi.
Çörekler daha tavını almadan pişen pideler, uslular tarafından önbeziyle külü, kömürü temizlenip çocuklara pay edilir. Sağdan sola, soldan sağa aktarılmadan yenilmeyen el yakan pidelerin zevkiyle çocuklar kendinden geçmişken Sarı Köpek sessizce işe başlar. Eline koluna en ufak bir zarar vermeden, tere yağdan kıl çeker gibi çocuğun elinden pideyi bir anda kapar, olduğu gibi yutuverir. Çoğu kez çocuk olanın farkına varamaz. Boş elini ağzına götürdüğünde işi anlar. Pideyi kaptıran ağlamaya, diğerleri gülmeye başlar. Pideyi kapan kendisi değilmiş gibi yine ilgisizce etrafı seyretmeye, yalanmaya başlayan Sarı uslularca azarlanır. O azarı üzerine alınmaz, az öteye çömelir, yeni bir fırsat çıkıncaya kadar başka şeylerle oyalanmaya başlar.
Çocuk ağlasa, tekmelemek istese de, davar peşindeki dik başlı, acar günlerinin tanığı büyükler fırında pişen nimetten, tasması sıyrılarak kapı dışarı edilmiş Sarının da hakkına düşen bir lokma olduğunu bilirlerdi. Yalnızca insanın değil, hayvanın da göz hakkı olurdu. İnsanın insanlığı nimeti tüm canlılarla paylaşmaktan geçmez miydi? Hem Sarı hakkından fazlasını asla istemezdi ki... Her fırına çörek atılışında bir iki çocuğun pidesiyle yetinmeyi bilirdi. İhtiyarlık ikinci çocukluk denir. Sarınınki de yersiz yurtsuz bir ikinci çocukluktu...
Sarı şayet o gün pide kapamamışsa- bu pek seyrek olurdu – uslular çörek çıktıktan sonra onun hakkını da ayırırlardı.
Yaddan, yabandan, uzak dağ köylerinden yol düşüren konuklar köy odasında ağırlanır, önüne sofra, altına döşek serilir, atına arpa torbası takılır. Birbirini tanımayan, bir daha belki hiç karşılaşılmayacak yadlara hane açan, sofra çıkaran, Tanrı konuğu olarak kutsayan bir milletin Sarı köpeklere de ayıracak lokmasının olması gerektiğini biz Emin Çavuş’un fırınının önünde çocukluğumuzda öğrenmeye başlardık.


www.ufukotesi.com - 10 / 2006  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.