Bamteli

 

Aydil Erol  

“Türkler nasıl bir millettir?..”


“Tarih, dünü bilmek, günü değerlendirmek, yarını kestirmek için okunur.” derler; gayet yerindedir. Ama hemen sormak gerektir: Hangi tarih?..Hiç şüphesiz doğru yazılmış tarih…Çarptırılmış, saptırılmış, yalan yanlış kaleme anılmış olan değil!.. Hele bu tarih Türk’ten, Türklükten söz edecekse, yerlisi de yabancısı da allâme kesilir…

Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lâzım olanı yapmaya hazırız.
Atatürk

Kimisi “çok devlet kurduğumuz”dan (!); bir türlü artmak nedir bilmeyen “bin yıllık” tarihten, bazıları da “bilmem kaçıncı cumhuriyet”ten.. söz eder. Bütün bunlar, beyin hücreleri yabancılara, Haçlı zihniyetine göre biçimlenişin, sakat ve sapık bir düşüncenin aşk çocukları değilse nedir!..
Yıllar bu teranelerin tekrarlanmasıyla geçti.. gitti… Kafalarında binlerce mumluk ampul taşıdıkları ileri sürülen bu sözde aydınların safsatalarıyla nesillerin düşünceleri bozulmak, zihinleri bulandırılmak istendi. Devşirme döllerinin, “Osmanlı ordusunun belkemiği” olduğu bile yazıldı; çizildi… Batı’da bir feodal düzen mi vardı; bunun bir benzeri de Osmanlıda mutlaka bulunmalıydı… Batıl fikirlerini yutturan batılı kart papazlar, akıl hocaları böyle buyuruyorlardı. Muhterem pederin kerametinden şüphe etmek kimin haddine!..
Akıllara durgunluk veren azametli bir tarih, terzi makası altındaki kumaş mıdır ki, istenildiği yerden istenildiği gibi kesilsin ve ithal malı hazır kalıplara uydurulmaya yeltenilsin…Bu mehabetli ve haşmetli tarihin önünde her gün ayrı bir gariplik sergileyen bir takım ne idüğü belirsiz cüceler her an ayrı bir hezeyan saçmaya devamededursunlar, biz, “Türk tarihinde feodalite keşfetmek” ham hayaliyle yola çıkıp ayakları tökezleyenleri, akıllarını yitirecek hâle gelenleri de biliriz; bu cüceler bilmeseler de…
Kendilerini tarihin ve insanlığın merkezi sananlar, bu kuruntuyla yanıp tutuşanlar, bugün feminizm martavalları anlatanlar-yakın zamana değin kadını insandan bile saymayanlar dönüp de arkalarına şöyle bir bakıversinler: Papa 13’üncü Gregorius cenaplarının zafer (!) olarak kutsadıkları Sen Bartelmi vahşetini; bekâret kemeri rezaletini, Engizisyon kepazeliğini, Haçlı sürülerinin Ayasofya’yı yağmalamasını vd… nasıl açıklayacaklar?..
Benim tarihimde senyörlük yoktur. Toprağıyla alınıp satılan köleler yoktur, vasal yoktur, hommage de yoktur; benefice de yoktur, endülüjans da yoktur, engizisyon da… İmtiyaz da yoktur, imtiyazlılar da… Kadını yarım saymak, kafes arkasına tıkmak, kız çocuklarını kuma gömmek de yoktur…
Benim masum ve mazlum milletim, cennetin anaların ayakları altında olduğuna inanır. “Ana gibi yâr olmaz!..” der. Kadını, koket olarak da görmez; müstefreşe olarak da… Taassup nedir bilmemiştir, inançlara saygı göstermiş, müsamaha etmiştir. “Ayasofya’da kardinal başlığı görmektense Türk sarığı görmek çok daha iyidir…” sözü boşuna mı söylenmiştir?..
Gemilerini karadan, atlarını denizden yürütenlerin, dünyaya nizam vermek için gelenlerin, yeryüzünde ilk defa tarım plânlaması yapanların, yine ilk defa tarım sigortası, ticaret sigortası uygulayanların tarihini yazmak kolay mıdır?..
Türklerde devlet “Baba”dır; ana olan “Vatan”dır… Türk devleti yaptırıcı olmuştur; yapan değil!.. Hünkârım, bir mektubuyla kıralları hürriyetine kavuşturur… Devlet, millet içindir; millet, devlet için değil… Türk milliyetçilerine Allah’tan korkmadan, kuldan utanmadan, hafta sekiz Cuma dokuz “faşist” diyenler bu noktayı nedense görmezden, bilmezden gelirler… Türk Kağanı gündüz oturmaz, gece uyumaz; ölesiye yitesiye çalışır, çabalar. Az milleti çok eder, yoksul milleti bay eder…Tepe gibi et yığılır, göl gibi kımız sağılır. Açlar doyurulur, yalıncaklar giydirilir. Borçlular borçtan kurtarılır. Komşu hakkına, kul hakkına gösterilen saygı anlatılır, inanılır gibi değildir. Bütün yaratıklara şefkat gösterilir…Çevrecilik de neymiş!... Tabiatı korumanın şaheser örnekleri verilir. Yeşil kutlu sayılır; “Yaş kesen baş keser.” denir. Kuş evleri yaptırılır. Kuş vakıfları kurulur. Bu zekâ züğürtleri cevap verebilirler mi: “Sadaka taşı” nezaketi, “diş kirası” zarafeti Türk’ten başka kimin tarihinde vardır?..
Cihan hükümdarının yüzüne karşı haykırılır: “Gururlanma pâdişahım senden büyük Allah var!” Böylesine bir hürriyet havası ve demokrasi ortamı nerede görülmüştür?..
Türk, vakurdur; ciddîdir, ağırbaşlıdır. Sessizdir; sakindir. Koca bir ordu sefere gider; çıt bile çıkmaz.. Mehmetçik, yediği üzümün bedelini üzüm kütüğünün dibine bırakır. Türk kuvvet timsali olduğu ölçüde, güzellik ve temizlik timsalidir. Barışın felsefesini değil, uygulamasını yapmıştır.
Türk’ün zekâsından şüphe edenlerin kendileri geri zekâlıdır; hem de süper geri zekâlı… Kafalarında uzaydan daha korkunç boşluk bulunan bu hilkat garibeleri şunu iyi bellemelidir: Türk’ün övünmeye de ihtiyacı yoktur; tarih uydurmaya da, kahraman yaratmaya da…
……………………………
Mehmet Ekici’nin Ufuk Ötesi Yayınları arasında çıkan eseri “Türkler nasıl bir millettir?...” adını taşıyor. Böylesine çetin bir meselenin hakkıyla üstesinden gelen Ekici’yi gönülden kutluluyoruz.



Mâniler

Eşme’den gel Eşme’den
Yaralarım deşmeden
Çaka Beğ’imin büstü
Niçin kalktı Çeşme’den?..

Soruyor amcam, dayım:
“Çaka Beğ’in büstünü
Nerelere sakladı
Tütüncü Faik bayım?..”

Yorgun olan dinlensin
İsteyenler ünlensin
Mes’ûd geliyor Mes’ûd
Politika şenlensin!..

Âşıklar çalar sazı
Kâtipler yazar yazı
Nasıl pahalı aldık
Bilemem doğalgazı?..
(Mavi Akımcı Mes’ûd)

“Mavi Cerahat” dedi
Yazısı geldi tatsız
Gazeteden atıldı
Anında Yağmur Atsız…

Birkaç isim duymuşuz:
“Farfuli” ve “Fatuli”
Bay Tayyib’e sormalı
Ne demektir “Havuli”?..

Kesinlikle kalp kırmaz
Asla etmez hakaret..
Papa cenaplarından
Öğreniniz nezaket (!)

Unutmak kabil midir
Zehir saçan dilini?..
Kimler öper acaba
Bay Papa’nın elini?..

Seçmen sana diyorum
Güneş gibi doğ da gel
Sahtekâr siyasîyi
Oy’un ile boğ da gel

Zam üstüne zam gelip
Dert oluyor herkese
Buna nasıl dayanır
Bundan sonra her kese?..

Vardır deyip sırası
Çok geçmesin arası
Ne zaman onacaktır
Bu milletin yarası?..

Yüreği yanan kişi
Sözüme inan kişi
Başı dertten kurtulmaz
Medyaya kanan kişi

Her gün ayrı bir zam var
Kolay mıdır geçinmek
Hangisi zor bilinmez
Yaşamak veya ölmek…

Her sözünde bir hikmet
Etmelisin ziyaret
İzbeli Çiftliği’nde
Dünyadaki cennet


Ramazanım hoş geldi
Bizim torba boş geldi
Fiyatlar pek yüksekti
Gözlerimden yaş geldi

İçemezler ayranı
Yapamazlar seyranı
Nasıl geçer sormazlar
Gariplerin bayramı…


İstemez başka kanıt
Verdi erkekçe yanıt
Hem Türkçe, hem askerce
Konuştu Büyükanıt.

Eşme’den gel Eşme’den
Yaralarım deşmeden
Çaka Beğ’imin büstü
Niçin kalktı Çeşme’den?!!

Soruyor amcam, dayım:
“Çaka Beğ’in büstünü
Nerelere sakladı
Tütüncü Faik bayım?!!”

Sayesinde çoğaldı
Günden güne neşemiz
Kastamonu’ya geldi
ABD’den teyzemiz.

Hocam Hocam can Hocam
Dertlere derman Hocam
Dünyalar feda olsun
Gönülde sultan Hocam…

Hem pırof hem de temiz
Hem bıdık hem de semiz
Bin kocadan kalmıştır
“Bîve-i bâkire”miz…1

Siler gönülden yası
Odur dostların hası
Adını sorarsanız
Köktürklerin Hülyası.

Uras Uras can Uras
Gönlümüzde han Uras
Vatan hizmet bekliyor
Çabuk büyü sen Uras

İnanmazsan gül bayım
Haber yollamış dayım:
“Pek eğlenceli geçti
Ampullü kurultay’ım..”

Bulamamış koru’nu
Çözememiş sorunu
Kendisi sanıyor
“Ebussuud torunu” 2

Selâm söyleyin baya
Zevkle yürürüm yaya
“Çay” içmek için asla
Gidemem Antalya’ya…

Kâğıdı yırttı hart hart
Öksürdü yine kart kart
“Gül”ün Ermenicesi
Biliriz: “Vart”tır..vart...vart..


Horyatlar
Kurul taya kurul taya
Beğ gibi kurul taya
Canlar feda edilir
Gerçek bir kurultaya…

Şen yaşar şen yaşar
Gönül ehli şen yaşar
O ne güzel insandır
Can kardeşim Şen Yaşar…

Er şahine er şahine
Tutkundur er şahine
Selâm selâm üstüne
İsmail Erşahin’e

Kart ala kart ala
Kupon vere kart ala
Tebrik tebrik üstüne
Yağar Ali Kartal’a



1)bîve: Dul. bâkire: Kız oğlan kız.
2)Ebussuud’un torunu (gelini): Kanunî Sultan Süleyman Han gibi bir cihan pâdişahının, “Muhteşem” bir hükümdarın, Zigetvar’dan yazdığı mektupta “Hâlde hâldaşım, sinde sindeşim, âhiret karındaşım, tarik-i Hak’ta yoldaşım” diye hitap ettiği, Osmanlı şeyhülislâmlarının en bilginlerinden biri olan, “Muallim-i sâni” diye anılan Ebussuud Efendi’nin adının geçtiği bu deyim, dindar ve dürüst kişiler için kullanılır.

Dikkat çeken bir ilân
Büyükçekmece’de hepsi de ayrı özellikte ve güzellikte birkaç gazete var.
“Istanbul’un Bodrum’u” denilen bu güzel ilçemizdeki gazetelerden biri olan Haber Demokrat’ta gözümüze çarpan bir ilâna köşemizde zevkle yer veriyoruz:

İnci gibi lâflar
“İnsan hakları savunucusu Leyla Zona PKK’li gösterildi.”
Nazlı Ilıcak, Kanal Türk, 25.9.2006

“Allah’ın ipine sarılın, başka hiçbir itin ipine yapışmayın.”
Sesitatlı İbo, İbo Şov, 9.10. 2006


www.ufukotesi.com - 10 / 2006  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.