Oysa bu irade ayılmaya, dirilmeye can atıyor. Bayılmaya değil…
Toplumsal irade, aklını başına toplayıp kendine geldiğinde ve silkindiğinde neler yapabileceğini kendi tarihindeki altın sayfalardan biliyor. Sadece ayılmayı istiyor. O zaman gerçeklikle yüzleşecek ve hainlerin yaptığı ihanetleri onların yüzlerine çarpacak. Leş yiyiciler bunu çok iyi biliyor. Hiçbir zaman cepheden savaşmıyorlar. Toplumsal iradenin denizde dümeni bozulmuş bir gemi gibi kendini dalgalara teslim ederek sallanıp durması bile onların hoşuna gidiyor. Bu iradenin sarhoşluğu ve baygınlığının sebebi ise gayet açık. Kendisini bu hale düşürenin zararlı ve virüslü bilgi yapılarıyla düşüp kalkması olduğunu da ayıldığında anlayacak. Bunun için ölüme karşı direnmekte. Daha göreceği hesaplar var. Umutsuz bir vaka olduğunu bile bile kendini savunmaya çalışmakta. Yaşama sevincini bildiğinden, hayata baygınlığını aygın baygın bir halde iken bile kaybetmemekte. Çünkü bu dünyaya kazanmaya geldiğinin bilincindedir. Zihninin her hücresinde bu izleri taşımaktadır… Onları silmeye değil, yeniden canlandırma niyetindedir… O kazanacaktır. Kazanmak istemektedir… Kaybetmeyi değil…
Aygın ve baygın bakışları olmasına rağmen, kimse ondan ümidini kesmiyor. Bir gün tekrar eski haline döneceği umudu ruhlarda öyle yer etmiş ki. Hastalığının sebebinin dışardan ithal edilen sular yüzünden olduğuna herkes inanmakta. Bu suları içenlerin aymazlıkları milleti böyle düşünmeye zorlamış. Çünkü bakışlarına can veren zengin ve çeşitli zihinsel içeriklerle dolu düşünce kaynakları kurumaya başlayınca içecek su ithal etme kararı verilmiş. Bu karar üzerine ithal edilen sular birden bire toplumsal iradeyi aygın baygın hale getirmiş. Aygın baygın bakışlarından kurtulmak istiyor. Onlara bağımlı olmaya değil…
Mecali olmadığı halde arada bir gözlerini açtığında, kendine gelmek isterken, silkinmeye, toparlanmaya çalışırken karşısında zihinleri saran örümcek ağlarına takılmış su damlacıklarını görünce, yüzünü derin bir keder kaplamakta. Sebebi gayet basit. Kendi ülkesinin su kaynaklarının kurumuş olması ve hâlâ da kurutulmaya çalışılması. Ayılma heyecanı olmayınca, ayılmanın anlamı nedir ki?.. İradeyi bağlayıcı zararlı bilgi yapıları toplumsal zihinleri sarınca, kurtuluş umudu kalır mı? Bu umutsuzluğa rağmen ayılma iradesi son bir hamle yapacak gücü kendinde bulmaya başlıyor. Kendinden başka kendine yardım edecek olmadığı gerçeğini hatırlıyor. Aymazlığı ayaklarının altına alıyor ve leş yiyicileri korkutuyor. Birden başka kaynak sularının kavramları ve terimleriyle düşünmeye zorlandığını hatırlıyor. Bunları unutası değil.
Başkalarının iyilerini kendininmiş sanmak ne kötüdür. Tıpkı “komşunun tavuğu, komşuya kaz görünür” misali. Toplumsal irade de komşunun tavuklarını kaz görme hastalığına tutulduğunu fark ediyor. Kendini tetikleyici ve güçlendirici suların kendi ülkesinde olduğunu anlayınca içini bir sevinç kaplıyor. Bu sevinçle birlikte şöyle bir sağa-sola yalpalandıktan sonra zihnini toparlamaya çalışıyor. Zihnini dağıtası değil.
Toplumsal irade ayılır ayılmaz kendi bilgi ve teknoloji mirasını tersyüz edip yeni bilgi ve teknoloji ithaline soyunduğunu acı bir şekilde hatırlıyor. Başkalarının bilgi ve teknoloji kahramanlarını kendininmiş sayma düşüncesinden nefret etmesi gerektiği düşüncesi aklına geliyor. Kendi akılsızlığına yanıyor. Kendi bilgi ve düşünce evreninde sömürgeci ve istilacılara kaptırdığı mevzilere de ağıt yaktığını görüyor. Gerçek olmayanın gerçekliği kavramasının olanaksız olduğu aklına gelince pişmanlığı daha da artıyor. Düşünce ve bilgi evrenindeki binaların köşe taşlarını yerlerinden söküp attıran ve daha sonra onların yerlerine yuvarlak taş koyulmasını önerenlerin niyetlerini sezince de daha önce yaptıklarına bin pişman. Aklın buyruklarına değil, kendi heveslerine kurban olmasını bir türlü içine sindiremiyor. Sindirici de değil.
Başkalarının iyilerinden aldığı öğütlerin yaşam kurnazlığı eğitimine tutkunluk öğütleme ile ilişkili olduğunu sezince aptallığına üzülmeye başlıyor. Çünkü başkalarının iyilerinin verdikleri öğütlerin hepsi yaşam kurnazlığıyla ilgili. Üç yüz senedir başkalarının iyilerine eğitin diye teslim ettikleri, hep kendine yabancı olmadılar mı? Ahlâki kültür sahibi olmadan özgürlük yolu açıyoruz diye her tarafı yakıp yıkmadılar mı? Başkalarının iyilerinin kendisine bakarken, aşağılayıcı bakışlarındaki derinliği görebilecek gözü olanları yanından kovmadı mı? Aklı ve mantığa boyun eğme yerine onlarla alay etmedi mi? Toplumsal irade ayılırken, bütün bu söylenenleri bir bir aklından geçirince, kanlı gözyaşlarını tutamadı ve başladı ağlamaya. Bu pişmanlık ağlamasıydı. Sevinç çığlığı değil…
Kamuoyunda birden bire ayılma iradesinin belirtileri görülür. Ölü gibi tepkisiz olan kitlede bir hareketlenme, canlanma başlar. İradenin belirleyici ve sınırlayıcı niteliklerini, işlevlerini hatırlar. Artık iyi kötüden, olumlu olumsuzdan, doğru yanlıştan, güzel çirkinden ayırt edilir. Ayılma iradesi yetki ve sorumluluğunu üstlenmiştir. Yüzeysel bilgilerle başkalarını şaşırtıp kandırmaktan hoşlananlara kimse bakmaz olur. İrade kendi kendisiyle yaptığı sözleşmelere uyarak kendine güven duygusunu da pekiştirir. Başkalarının acılarına ve felaketlerine sevinme huyu olanların toplum içine çıkmalarına izin verilmez. Kendi kendini dizginleyemeyenlerin elleri öpülmez olur. Artık öpülesi de değil.
“Zararın neresinden dönülürse kârdır” sözü gereğince, zarar edildiği fark edilince, bundan dönme iradesi, bir ayılma iradesi örneğidir. Bile bile zararı göze almak akıl ve mantık kârı değildir. Bu tür bir davranış irade baygınlığının göstergesidir. Kamuoyu bilincinin alınganlıktan, duyarlılıktan arındırılarak ilgisizlik denizine atılması, ayılma iradesinden korkma belirtisidir. Toplumsal iradenin ayılması, topyekûn ileriye atılmanın ve iyileşmenin ilk koşuludur. Başkalarının iyileri, kitlesel coşkunluk yerine kitlesel küskünlük ve hüsranı amaçladığından ayılma iradesinin aygın baygınlığına bayılır. Sevinesi değil.
Ayılma iradesi, toplumu yönlendirici düşünce ve bilgilerdeki tutarsızlık ve çelişkilere dayanamaz. Hemen hastalanır. Üç yüz senedir bu dertten mustariptir. Artık iyileşmek istemektedir. Konuları derinliğine araştırıp inceleme ve doğru yorumlama, sonuçlara bakarak kâr mı zarar mı olduğunu hesaplama tutkusu olan insanlar aramaktadır. Model ve örnek arayan, paralel araştırma yapmaktan hoşlanan, Amerika’yı tekrar tekrar keşfetmekten bıkmayan düşünce hokkabazlarından ümidi çoktan kesmiştir. Her şeyden sızlanan, müşkülpesent olanlara da kapılarını kapatmıştır. Artık açası değil.
Alâeddin’in lambasının içine kişisel gelişim cini koyup diğer insanları manevi boyunduruk altına almak isteyenler, aygın baygın iradenin halinden çok memnundurlar. Akıllıca sorgulama ve özgürce tasarımlama yapabilen zihinler “kişisel gelişim, liderlik, girişimcilik, bilgelik taslama” cinini pazarlayanlara prim vermez. Ayılma iradesi de bu tür zihinleri bulup ödüllendirmeye çalışmaktadır. Kamuoyunda tutsaklık duygusunu egemen kılma tutkusuyla yanıp tutuşanlar milli irademizdeki ayılmadan öyle korkarlar ki… Bunlar düşünce tombalacıları olarak köşe başlarını tuttuklarından ayılma iradesinin aygın baygınlığı için dua etmektedirler. Hatta bu tombalacılar eğitim içeriklerine öyle kördüğümler atarlar ki, çözülmesi mümkün olmaz. Bunlar toplumsal imkân ve fırsatlarımızı karartıp kaçırma ustaları olarak felç olmuş bir irade hayaliyle günlerini gün ederler. Toplumsal iradede ki ayılma, toplumsal sorunlara duyarlı zihinlerin çabalarıyla olur. Kendi çıkar sorunlarıyla boğuşan zihinlerden bir fayda ummaz. Zaten uması değil.
Ayılma iradesi ayakta kalsın. Artık yatası değil.
Aygın baygın, sünepe olmasın. Kendini satası değil.
Uyanıklık iradesinin gücünü alsın. Güçsüz olası değil.
İlahi iradenin yardımını görsün. Desteksiz olası değil.
|