Cumhuriyet tarihimizde hiçbir başbakan üreticiye, “Al ananı da git” dememişti. Cumhuriyet tarihimizde hiçbir başbakan, şehitler kervanının oluştuğu bir dönemde “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” dememişti. Şimdi bu sözleri söyleyen Başbakanımız Cumhurbaşkanı olmaya hazırlanıyor. Eğer bu plan gerçekleşirse Türk insanı daha uzun yıllar devletinin en tepesindeki insandan azar işitmeye, hakaret görmeye, horlanmaya ve küçük düşürülmeye devam edecektir. |
Türkiye sıkıntılı bir ayı daha geride bıraktı. Son bir ayda meydana gelen olaylar daha uzun yıllar Türkiye’nin gündeminden düşmeyecek. Yazarların çizerlerin ilham kaynağı olacak.
Türkiye Cumhuriyeti başbakanı olan Tayyip Erdoğan’ın sözleri ise tarihin en kara sayfalarında kendine yer bulacaktır. Türk askerinin her gün şehit verdiği bir dönemde, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diyen başbakanın bu sözleri daha uzun yıllar tartışılacaktır. Hatta askerlikle ilgili bir konu açıldığında ilk akla gelen sözler arasında yer alacaktır. Başbakanlarımız her zaman gaf yapar. Hatta gaflarıyla ünlü Yıldırım Akbulut’un, fıkra kitabı bile çıkmıştır. Çiller’in kırdığı potlar yüzlercedir. Ama, başbakan Tayyip Erdoğan’ın söylediği sözleri gaf sınıfına sokmak mümkün değildir. Bilerek isteyerek söylenilmiş sözlerdir.
Cumhuriyet tarihimizde hiçbir başbakan üreticiye, “Al ananı da git” dememişti. Cumhuriyet tarihimizde hiçbir başbakan, şehitler kervanının oluştuğu bir dönemde “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” dememişti. Şimdi bu sözleri söyleyen Başbakanımız Cumhurbaşkanı olmaya hazırlanıyor. Eğer bu plan gerçekleşirse Türk insanı daha uzun yıllar devletinin en tepesindeki insandan azar işitmeye, hakaret görmeye, horlanmaya ve küçük düşürülmeye devam edecektir. Peki insanımız bunları hak etmiş midir? Askerimiz her dönemde büyük kahramanlıklara imza atmıştır. Ama hiçbir dönemde yan gelip yatmamıştır. Verilen her görevi başarıyla yerine getirmiştir. Dünya tarihine Türk askeri üstün hizmetleriyle geçmiştir. Kahramanlıklarıyla geçmiştir. Türk askerine düşmanları bile böyle bir yakıştırmayı yapamamıştır. Yapamaz da...
Şimdi kahraman Mehmetçiklerimiz Lübnan’da, Birleşmiş Milletler Barış Gücü olarak görev yapacaktır. TBMM’den geçen teskere sonucunda Türk askerine bu görev verilmiştir. Ben bu görevde de askerlerimizin üstün başarı göstereceğine eminin. Ama keşke bu coğrafyalara askerlerimiz kendi inisiyatifiyle gidebilseydi. Keşke askerlerimize Türk komutanlar, komuta edebilseydi. Ama, kendini bile savunmaktan aciz bir Birleşmiş Milletler kararıyla bu bölgeye gitmekteyiz. Amerika’nın ve İsrail’in bürosu durumuna düşürülmüş bir Birleşmiş Milletlerin kararıyla bu bölgede bulunmak açıkçası, sonu görünmez bir maceraya çekilmektir. Çünkü, Türk askerini bu bölgede ne gibi tehlikelerin beklediği, Türkiye’nin hangi maceralara çekilmek istendiği Türkiye’nin başına ne çoraplar örülmek istendiği henüz belli değildir. Ama belli olan şudur ki, Türkiye her halükarda savaşın içine çekilmek istenmektedir. Hem de bu savaşta, Amerika ve İsrail saflarında yer alması istenmekte bu yönde de çaba sarf edilmektedir.
Az öncede ifade ettim bu bölgelerdeki olaylara Türkiye’nin seyirci kalması beklenemez. Asırlarca kendi yönettiği bir bölgeyi kıtalar ötesinden yönetmek isteyen güçlere karşı, Türkiye’nin politikasız kalmasını beklemek yanlıştır. Ama bunu söylerken, Amerika’nın ürettiği Büyük Ortadoğu Projesi’nin payandası olmayı düşünen yöneticilerimizin planını kastetmiyorum tabi ki...
Türkiye’yi Birleşmiş Milletlerin emir eri gibi gören küresel gücün yöneticileri ilk defa Afganistan’ın sıcak çatışma bölgelerine Türkiye’nin bir tek asker bile göndermeyeceğini gördüler. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın bu açıklaması artık Türkiye’de de bazı şeylerin değiştiğini en iyi şekilde ortaya koydu. Bu kararlılığı Birleşmiş Milletlerin ve NATO’nun diğer konulardaki siyasetinde de ortaya koyacağımızın ilk belirtileriydi bunlar... Dünya şunu görmeli ki, Türkiye, NATO ve Birleşmiş Milletler’in oyuncağı değildir. Türkiye bu çerçevede kendi siyasetini artık yürürlüğe koymalı ve dünya politikalarında bu millî çizgiyi korumalıdır.
Dünyadaki bu gelişmeler yaşanırken KKTC’yi de tanıttırmanın tam zamanı gelmiştir. Artık Türkiye, KKTC’nin tanınmasına ağırlık vermeli değişen güç dengelerini iyi kullanarak, en uygun zamanı yakalamışken bu fırsatı değerlendirmelidir. Başta Pakistan olmak üzere, bir çok ülke KKTC’yi tanımaya hazırdır. Türkiye’nin bu konuda kararlı durması yeterlidir. Evet, Türkiye, terör örgütünü besleyen uydu devletin kurulmasına engel olursa, KKTC’nin tanınmasında aktif rol alırsa, uluslar arası kuruluşların piyonu olmak yerine kendi plan ve projeleri doğrultusunda siyaset uygularsa, yeniden şekillendirilmeye çalışılan Ortadoğu’da ağırlıklı bir ülke konumuna gelebilir. O zaman başına örülmeye çalışılan çorapları düşmanlarının kafasına geçirmeye muvaffak olur.
|