“Ankara'da, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı tedavisi gören 1 kişi daha öldü. Böylece, 2006 yılında, hastalıktan ölenlerin sayısı 14'ye çıktı. Hastalığa karşı önlemler ise artarak devam ediyor. Pek çok ilde, hayvan barınakları ve piknik alanları ilaçlanıyor. İlk olarak 1944 yılında görülen Kırım - Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı, Türkiye'de, 2002 yılından bu yana 34 kişinin ölümüne yol açtı. Hastalığa karşı tedbirler ise hızla yaygınlaşıyor. Özellikle kırsal alandaki vatandaşların daha bilinçli davranması için, eğitim çalışmalarına da başlandı.”
Yukarıda okuduğunuz bu satırlar TRT ana haber bülteninden alıntı. Hastalığın biyolojik savaş aracı olup olmadığı ayrı bir konu. Laboratuar’da üretilmiş bir kene cinsi olduğu iddiaları ise bizce kesinlikle araştırılması gereken bir konu! Geçen gün bir biyoloji uzmanını dinliyordum. Kene ısırması nedeniyle hastalığın yayıldığından bahsediyordu. Konuşmasında kenelerin kuş gribiyle olan bağlantısını aktarıyordu. Meğer bizim grip olan tavuklar kenenin baş düşmanıymış. Hitlere rahmet okutacak şekilde canlı canlı yakılan tavukların ahı tutmuş. Göçmen kuşlardan bulaşan kuş gribi iddiasıyla yerli pek çok saf tavuk türünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakıldığı ülkemizde doğal dengenin bozulmuş olduğu artık gün gibi ortada. Allah’ın yarattığı denge sistemine -ki biz buna doğa diyoruz. Küçük bir şahsi menfaat karşılığı müdahil olduğumuzda öyle sert bir cevap alıyoruz ki, ne olduğunu anlayana kadar canımız, yüreğimiz yanıyor. Ufak bir menfaat karşılığı bozduğumuz doğal sistem trilyonlarca bedel karşılığı ancak yerine oturabiliyor.
Bunun en son örneği de kuş gribi bahanesiyle yapılan kanatlı hayvan katliamı ardından ortaya çıktı. İtlaf adı altında yerli tavuk ve ördek ırklarının nerde ise yok olma tehlikesi ile yüz yüze bırakılması sonucu kene vakalarında müthiş bir artış ortaya çıktı. Emin olun bu kez de ilaçla keneleri yok etmeye çalışacağız. Tabi bunda başarıya ulaşamayınca da kanatlı hayvanların tekrar köylerde üretimine teşvik edilecek. Peki, yazık değil mi, bunca ölen insanımıza? Benzer hataları Yeni Zelanda’da yapmış. Geçtiğimiz yıllarda arı sokmasına karşı tedbir almak bahanesiyle kırsal alanlarda eşek arılarına karşı mücadele başlatılmış. Bir süre sonra ülkede tahtakurusu istilası başlamış. Ardından da birçok bulaşıcı kan hastalığı gelmiş. Sonuç mu?
Eşek arıları için özel yuvalar yapılarak, tahtakurusu salgını önleniyor… Benzer bir olay da Çin’de yaşanmış. Çin’de ipeğe karıştırmak maksadıyla örümcek ağlarını ve dolayısıyla da örümcekleri toplayıp belirli merkezlerde depoluyorlar. Ancak çok kısa bir süre sonra ülkede solunum yoluyla bulaşan enfeksiyon hastalıklarında çok ciddi manada bir artış başlıyor. Uzunca bir mücadele neticesi hastalıkların örümcek merkezlerinde olmadığı dikkat çekiyor. Ve tabii ki bütün ülkeye tekrar örümcekler dağıtılıyor…
Bilmem bir şeyler anlatabildim mi?
|