Köşe Taşı

 

Prof Dr. Ali Osman Özcan  

Ham Hayal Pilavı Yemek


Her daim her dem Türklüğün var oluşunu bilme açısını küçültmek isteyenler, karınca yuvalarını ezip yağmalama planlarını uygulamakta… İbret alma nedir bilmeyen okumayı sevenler derneği üyeleri de bu planları “batıdan gelmiştir, vardır bir hikmeti” diye bilimsellik örnekleri saymakta. Son kederle yüzleşildiğinde duyulan keder ne acıdır? Kin alıp kin satanların kinden başka satacağı ne olabilir?

Düşünce karıncalarının yuvaları dağıtılmış. İbret almayan bürokrasi karınca yuvalarını darmadağın etmiş. Düşünce karıncalarını kendi düşünce ve dar görüşlerine uygun olarak eğitmeye kalkmış. Karınca yuvalarına karıncayiyenler musallat olmuş. İşe küskün, çıkarına düşkün olanlar, karıncayiyenleri el üstünde tutmayı yeğlemiş. Akıl ehlinin kabul ettiklerine sarılmak isteyenler, karınca yuvalarından uzaklaştırılmış. Ham hayal pilavı yeme modası almış başını gidiyor. Gerçekliğin yoluna çalı döşeyen döşeyene…                


            Düşünce karıncalarının derin acılarının dilsizliğini bilen yok. Dünkü başarıların öyküleri bugünlere gelmemiş. Yarını olmayan başarıların gürültüleri bugün dinlenilmek zorunda. Düşünce karıncaları için için döktükleri gözyaşlarını içlerinde tutarak ağlamanın acısını çekmekte. Ham hayal pilavı yeme sofralarında “hallederiz be abi!”deyip birbirlerinin sırtına vuranların sırıtmalarına para verilir olmuş. “Ne olmuş yani!” demeyenler, bürokrasi kademelerinde yükselemezmiş. “İşte öyle bir şey! Hayret bir şey” demesini unutanlar, ham hayal pilavının tadına bakamazlarmış. “İnanmıyorum” diyenlere iltimas yapıldığı söylentileri etrafta yayılmaya başlamış. Ağız tadı kalmayınca, yemeğin lezzetinin ne tadı olur? Pişmiş aşa soğuk su katan katana…


            “İnsanlık” kimliği taşıma şerefinden korkanlar en öldürücü silahlara sahip. İnsanlık ahlakının ümit saçan ışığını kaybettirici eylem ve etkinliklere övgü yağdıranlar, pilav sofrasının başında, öldürücü silahlarla göz korkutma alışkanlığı kazanmış. Düşünce karıncalarının savunduğu saygınlık sözcüğünün toplumsal bilince yerleşmesinden korkan iç ve dış iş birlikçiler, ham hayal pilavı yeme toplantılarında, karıncaların aleyhinde konuşmakla yükümlü tutulmuş. Bu toplantılarda etnik, dini ve ahlaki kimlik masalları anlatmak zorunlu hale getirilmiş ve coşkulu bir destekle kabul edilmiş. İleri gitmemizi istemeyen istemeyene…


            Küresel para ve döviz pazarında sonsuza dek aldatılmayı kabul edenlerimiz, düşünce karıncalarının meseleyi çakmaması için, onların yuvalarına kaynar su dökme yasası çıkarmış. Bu yasa üç yüz senedir yürürlükte. Değişeceğe de benzemiyor. Aldatılanların mutluluğu sürünmekten geçiyormuş. Evrensel yasalar böyle söylüyormuş. Milleti aldatan aldatana…


            Keder okyanusuna doğru yol alan gemideki yolcular, sevinç denilen limana asla yanaşamazlar. Sömürgeci zihniyet kalıplarına sahip esir karınca ordularından faydalanma yöntemleri üzerinde üç yüz senedir araştırma yapılıyormuş. Karınca yuvalarındaki görevleri arasında karınca milletine zararlı olan her türlü kötülüğü körüklemekle görevlendirilmişler. Türk milletine zararlı olan her türlü kötülüğü körüklemek onların görevi imiş. Karıncalar arasındaki saygılı davranışlara gözyaşı döktürmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlarmış. Düşmandan dost edinen edinene…


            Okyanusun derinliklerinden uzayın karanlıklarına kadar uzanan bir dünyada düşünce karıncalarının iğne ile kazdığı kuyulara taş doldurmak isteyenlere para ödülleri vaat edilmiş. Dünyanın yüz karası olanlar kendilerini gündüz feneri diye satmaya başlamış. Küreselliğin senaryosunu yazan güç odakları ve uzantıları, düşünce üreten karınca yuvalarında yapay kan davaları ortaya çıkarmak için etkinlik, yerellik, dilsel, dinsel ve benzeri ayrımlardan çıkar sağlama peşine düşmüş ve bunun için uzağı göremeyen politikacıları kullanma kararı almışlar.  Bu politikacılar bu tür kökenleri oy deposu zannetmeye başlamışlar. Kin, öfke, nefret, intikam ve şüpheden çıkar sağlama stratejisiyle ahlaki değerlerin kutsallığı ve duygusal kavranışlarını istismarı fırsat bilmişler. Düşmeye gör. Tekme atan atana…


            Türk kültürünün sembol ve işaretlerini yabancı sayanlar ve bu konuda ön yargılı olanlar, etnik ayrımcılık ve aşırılıklardaki benzerliği unutarak hak iddia etme huyu edinmişler. Etnik ahlak oluşturma kaygısına kapılmışlar. Ayrıştırıcılık ahlakı nasıl bir ahlaktır? Bunu bilenimiz var mı? Küreselcilik masalı anlatanlar bu ahlakı biliyorlar galiba. Yüzeysel ahlaki ve dini eklemlenmenin önemi konusunda bilimsel bulgu peşindeymişler. Allah şaşırtmasın. Şaşıran şaşırana… Deliren delirene…


            Küreselleştirici gücün vahşi ve barbar aç gözlülüğünü bilmeyen çakallar, sofra kırıntılarından doyma hayaliyle avunuyorlarmış. Laikliği yozlaştırma çabalarıyla kurumsallaşan açgözlülük, tamahkârlık tutkunluğu iş birliği etmiş, Türk kültürüne yüklendikçe yükleniyor. Her şey satılığa çıkarılmakta. Para ve gücün kontrolü altındaki yalancılığı utandıran yalan aynasında ne yalanlar uydurulmakta. Siyasi kinler, etnik bilinç dalgasının derinliğini yok etmekte. Bu rüzgârın oluşturduğu bilinç bir gün ters tepebilir. Eğitim-öğretim sisteminin hatalı olabileceği kimsenin aklına gelmiyor. Eşkıya dağdan şehre inmiş. İhanet üstüne ihaneti dürüstlük kabul ediyoruz. Yalan söyleyen söyleyene…


            Her daim her dem Türklüğün var oluşunu bilme açısını küçültmek isteyenler, karınca yuvalarını ezip yağmalama planlarını uygulamakta… İbret alma nedir bilmeyen okumayı sevenler derneği üyeleri de bu planları “batıdan gelmiştir, vardır bir hikmeti” diye bilimsellik örnekleri saymakta. Son kederle yüzleşildiğinde duyulan keder ne acıdır? Kin alıp kin satanların kinden başka satacağı ne olabilir? Atalarının abidelerini harabelere dönüştüren, hatta mezarlarındaki taşları satan kuşaklar, yoksulluk ve yoksunluk acılarının vicdanları üzerine çullandığı zaman, kin alıp satanların tesellilerini duyar mı acaba? Hataya düşme endişesi taşımamış olan acemi bürokratların, ümitsizliğin cehennem denizinden ne haberleri olur ki. Cenneti satılığa çıkaran çıkarana.


            Hayal gücünü süsleyen anlamları bilmeden ham hayal pilavı yemek, geleceğini ateşe atmaktır. Türklüğün insani değerler kimliğine katılım ve paylaşım aşkı taşımayanların gönüllü olma sözü vermelerinin ne anlamı olabilir? Yavan sevgi çözümlemeleri yapan biri, aşktan anlar mı? “Anlam al anlam sor” diyen Hoca Ahmet Yesevi, anlamsızlık denizinde çırpınanlara acımakta. Doğru yer, doğru zaman, doğru duruş, doğru araç ve malzeme bilinci, olmadan yapılan işleri eleştiren düşünce karıncaları bu yüzden ham hayalcilerin nefret ve düşmanlığını kazanmışlardır. Doğru söyleyeni dokuz kapıdan kovan kovana…


            Kuru yaprakların hışırtısından korkan kin ve öfke satıcıları körelmiş ve mühürlenmiş vicdanlarını kılık değiştirerek gizleme peşindeymiş. Hatta düşünce karıncalarının yolları üstündeki konaklama ve dinlenme tesislerini de kundaklayacaklarmış. Düşünce karıncalarının Türklük ahlakının geleneksel rehberliğiyle kurtuluşa doğru yürüme çağrısı da onları iyice korkutmuş. Ham hayal pilavı pişirenlerin en büyük zevkleri Türk dünyasında kendi kendini yozlaşarak yıkan bir eğitim sistemini yürürlüğe koymakmış. Eğitimde sadece kuru bilgiye önem vererek, ciddiyeti ayaklar altına alıp çiğneyerek ahlaki eylem ve etkinlikleri yok saydırmak çabası içindeymiş. Mensubiyet bilinci yerine ayrılıkçı bilincin vurgulanmasına da önem veriyormuş. Yaşam ve yaşam deneyimlerinin ötelerini araştırmak isteyen düşünce karıncalarının yakalarına delilik yaftası yapıştırılması da emredilmiş. Güçsüz oldun mu vuran vurana…


            Algılanır olanla anlaşılır olanı birbirine karıştırma yarışı başladı. Bunları birbirinden ayırt edenler bilim alanından dışlandı. Anlam yerine algılama geçti. Her şeyi algılar olduk. Anlam denilen sözcük, algı ile özdeş olup çıktı. Bakışın geçiciliği, görüşün seçiciliğini öldürdü. Hep bakar olduk. Görenler ortada yok. Her şeyi anlamadan algılar olduk. Algılamalar zekâ sözcüğü ile karıştırılıp çorba pişirildi. Düşünce karıncalarının antenleri ve ayakları koparılıp ham hayal pilavına tatlandırıcı yapıldı. Bu pilavı yiyenler gururla etrafta güç gösterisi yapmaya çalışıyor. Delice kızın alacasını giyen giyene, algılayan algılayana…


            Zencinin kafasından bir tel saç alıp düzelmeye çalışmakla bilimsel tutum sergileyen bir tutam hayali olanların zihinsel içeriklerindeki yoksunluk, zenginlik zannedilmekte. Kişisel gelişim, öz yeterlilik ve benzeri diye diye çağımızın ebegümecini “her derde deva, hastalara şifa, mahkûmlara halas” diye bilimsellik adına satanların, düşünce karıncalarının yuvalarının altını oyup, boğazlarına sarılarak onları yalanlama derdine düştüklerine dair haberler gelmekte. “Kişisel gelişim” diyenlerin beyinleri değil de cepleri şişmekte. Kişi olmaktan korkanlar, kişisel gelişim denilen yalan perdesinin arkasına saklanmakta. Bilim adına yalan söyleyen söyleyene…


            Ömrünü çay bardaklarıyla oynayarak geçirenler, rüşvet çarklarını yağmalama konusunda uzmanlık taslayabilirler. İnsanları zihinlerinden yakalayarak düşünce karıncalarının üstüne ordular halinde bu ham hayal üreticilerini salabilirler. Düşenlere, yenilenlere, başarısız olanlara kayıtsız kalan kalana. Uygarlık diye barbarlığı diye yutturanlara hayranlık moda oldu. Bilimsel ve teknik temelli tutumları savunanlara düşman olan olana…


            Türklüğün ülküsü, ham hayal pilavı yeme peşinde olanların değil, gerçekliğe kendini adamış, bilimsel ve teknik temelli tutumlara sahip olanların omuzlarında taşınacak kadar kutsal bir ülküdür. Ayrımcılık bilinciyle engellenmek istense de mızrak çuvala sığmayacaktır. Gerçeklikten korkan korkana…


www.ufukotesi.com - 07 / 2006  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.