Bamteli

 

Aydil Erol  

Tütün kafalılar!..


Cepleri , kasaları dolu, lâkin kafalarında uzaydan daha korkunç boşluk bulunan o hilkat garibeleri bilmiyorlar ki: Mal, mülk, mevki, makam, şan, şöhret, servet.. memlekete-millete hizmet içindir; kişi oğullarına caka satmak için değil!.. Ne yazık ki, o tip nâdânlarla günümüzde de karşılaşıyoruz. Kuruyasıca soyları kesilmemişe benziyor. Herkes aptal, dünyada bir tek onlar uyanık.. Oysa dünyada en büyük aptal, karşısındakini aptal yerine koyan değil midir?..

Türk milletinin millî dili ve millî benliği bütün hayatında hâkim ve esas kalacaktır.


                                   Atatürk



Büyük fikir ve dâvâ adamı, örnek Türk gazetecisi, çilekeş ve cefakeş, cennetmekân Gaspıralı İsmail Beğ şöyle kahırlanıyordu: “Sönmüş kalpleri ne ile yandırmalı?.. Basireti kesmiş perdeleri ne ile  kötermeli (kaldırmalı)?.. Gaflet çölünde serilip kalmış koca bir milleti  ne ile ayağa turguzlamalı (kaldırmalı)?..”


Evet, o büyük insan, “Gaflet çölünde serilip kalmış koca bir milleti ayağa kaldırmak için”, “uyandırmak için” gazete çıkaracağını söylediği anlayışsızdan ahmaklığın doruğundan hamakatin şaheser örneği olan şöyle bir cevap almıştı: “Gazete de neymiş!.. Tütün ekecek olsaydın, ortak olurdum…”


  Cepleri , kasaları dolu, lâkin kafalarında uzaydan daha korkunç boşluk bulunan o hilkat garibeleri bilmiyorlar ki: Mal, mülk, mevki, makam, şan, şöhret, servet.. memlekete-millete hizmet içindir; kişi oğullarına caka satmak için değil!.. Ne yazık ki, o tip nâdânlarla günümüzde de karşılaşıyoruz. Kuruyasıca soyları kesilmemişe benziyor. Herkes aptal, dünyada bir tek onlar uyanık.. Oysa dünyada en büyük aptal, karşısındakini aptal yerine koyan değil midir?..


  Sahip oldukları değerleri, gelinmez yere giderken götürecekleri vehmiyle yanıp tutuşanlar nedendir bilinmez: “Kefenin cebinin olmadığını” unutmuşa benziyorlar… Makamlarının, mevkilerinin ebediyen kendilerinde kalacaklarını sananlar, “Mahkemenin kadıya mülk olmadığını” unutmuşa benziyorlar… Fırından ekmeği, bakkaldan sigarayı parasız alamayanlar, çıkarılan yayınların kendilerine vakıf çeşme gibi sebil edilmesini bekliyorlar… “Çorbada bizim de tuzumuz olsun” demiyorlar, diyemiyorlar… Ceplerinde kaç tane akrep olduğunu da Allah bilir…


  Bir derginin, bir kitabın ne çilelerle, ne emeklerle ve ne zahmetlerle meydana getirildiğini görmezden-bilmezden geliyorlar…


   Hasta, doktora demiş ki: “Üç dakika muayene ettin; şu kadar ücret istiyorsun!..” Hekim, alaylı alaylı gülümseyip cevap vermiş: “Üç dakika artı otuz yıl…”


   Bu satırları okumak zahmetine katlananlar lütfen kusura bakmasınlar. Haziran  sayımızda yayımlanan bir dörtlüğü tekrarlamak istiyoruz:


  “Eline almış sazı/ Çalıyor bazı bazı/ Utanmadan söylüyor:/ “Dostlar şehit, ben gazi…”


           


 


                        “Çal, Fatoş Çal!..”


Nasıl olmuş bilinmez; bir gün gönlüne bir od düşer. O odun aleviyle türkülere gönül düşürür. Gün gelir Deyiş söyler, gün gelir Nefeslenir. Kimi zaman Bozlak okur, kimi zaman da Hoyrat çağırır, Türkü çığırır. Bir bakarsınız Zeybek oynar, bir bakarsınız Semah döner. Zaman gelir “Sivas ellerinde sazım çalınır” der, zaman olur “Dersini almış da ediyor ezber” diye yanık yanık söyler. Hazırladığı kasetlerde, çıkardığı albümlerde buram buram Türklük kokan türkülerden ezgi ezgi, nakış nakış, oya oya güzellikler sunar. Sanatına saygısı sonsuzdur. Onun içindir ki, içkili yerlerde değil okumak, önlerinden bile geçmez. Halk musikisine gönül verenleri, emeği geçenleri programına konuk eder. Onlarla hâlleşir, onlarla dertleşir, onlarla söyleşir. Dinleyenleri zevkten zevke sürükler. Bir başka dünyaya, bir başka âleme götürür. “Çal! Çal! Fatoş/ Aman ne hoş!” derler de başka bir şey demezler. Sesinde, sözünde sihir mi vardır, büyü mü; bilinmez… O tatlı sesi, dinleyenlerin kulaklarından gitmez. Hatırası gönüllerden silinmez. Hakkında ne söylesek az, ne yazsak yetersiz olan Fatoş Çal için yazılmış bir dörtlükle yazımıza nokta koymak isteriz:


“Türkmen kızı Türkmen kızı/ Odur gönüller yıldızı/ Hiç görmesin ağrı sızı/ Daim olsun elde sazı.”


Bu satırların kaleme alındığı sırada “Fatoş Çal’la Türkülerin yaz tatiline girmiş bulunduğunu öğrendik. Siz, siz olunuz, takip etmekten, aramaktan bir an bile geri kalmayınız


Cem Radyo, 96.4; tel: 0212/639 51 87-88. Cuma günleri 19.30-21.30.


 


 


Mâniler-Horyatlar


Hamle üstüne hamle


Yapmaktır şiarımız


Dilden dile dolaşır


Her zaman başarımız


            *


Gün doğdu, gün doğdu


Ay kayboldu, gün doğdu


Allah kolaylık versin


Başkan Yücel Gündoğdu


            *


Uzak değildi özden


Irak kalmıştı gözden


Bize muştu getirdi


Ramazanoğlu Özden


            *


Sayesinde dinmekte


Dayanılmaz acımız


Başımızın tacıdır


Handan Tunca bacımız


            *


Takdire, alkışlara


Lâyıktır diyorum ben…


Kısmeti daim Tunca


Her an olsun bahtı şen…


            *


Kıvan Çatalca’m kıvan


Necmettin Halil Onan


Ve Arif Nihat Asya


Senin bağrında doğan.


            *


Bayımız uyanıktır


Fikirleri detaylı..


Demokrasi görüşü


Maşallah!.. “Tek adaylı!..”


                        *


            Büyük bir zevkle geçtik


            Yollarını Toros’un


Sırma, Yudum yağları


Soros’undur… Soros’un..


            *


Geçmeden şebabımız


Bitmeden kebabımız


Yetiş imdadımıza


Yengemiz, Serabımız


            *


Şaşmamak mümkün değil


Budur işin garibi:                         


Kırk yıllık “tavuk kıran”


Olmuştur “kuş gıribi”


            *


Bizim monşer pek tipik


Davranışı atipik


Senelerce yırtındı


Şimdi oldu medyatik..


            *


Bizim Cihangir Arık


Niçin gitti Hatay’a?


Adım gibi eminim


Düşmez asla hataya…


            *


“Can”dan inanır şuna


Aklı başında insan:


“Sağlam, kusursuz, doğru”


Adı gibi “Selman” Can.


 


1) Selman: “Sağlam, kusursuz, doğru” demektir. Yar. Doç. Selman Can, “Balyanlar balonunu patlatan” bilim adamımız. Nazan Sezgin’in Haziran sayımızdaki “Balyanlar mimar değil, müteahhitti” yazısına bakınız.


Çatalcadaki Tepreç’ten


          (4.6.2006)


Nice saatler geçti


Güneş battı, ay hanı?..


Türküyle selâmlarız


Sayın Yüksel Ayhan’ı.


*


Seyrine doyamadık


Güzel oynar çağamız


Tepreç’i korur kollar


İsmail İp “Ağa”mız.


            *


Fazla düşünme sakın


Su gibi ak sungura


Alkış alkış takdirler


Bünyamin Aksungur’a


            *


Saat geldi yediye


Hediye ister hediye


Hocamız ve yengemiz


Altın kalpli Behiye


            *


Gün eşe gün eşe


Yeni vurdu gün eşe


Baklavalar, börekler


Gider Salih Güneş’e


            *


Düşünmeye gerek yok


Bayram geldi al bayrak


Güzel kitaplar yazar


            Mehmet Akif Albayrak


                        *


            Yadlar ile biliştik


Hem tanıştık seviştik


            Çatalca’ya gidince


            Güle güle tepreç’tik


                        *


            Saygı duyulur saygı


            Güneş gibi cemale


            Gönül dolusu selâm


            Bizden Ahmet Kemal’e


                        *


            Kırım’ın ‘devlet’i var


            Büyük bir izzeti var


            Türküleri söyleyen


Kakura ‘Servet’i var


            *


Ak ay’ımız ak ay’ımız


Ak olsun ak ay’ımız


Ne güzel türkü söyler


Necmettin akay’ımız


            *


Keseden gel keseden


Yolunu şaşırmadan


Olabilemez asla


Kaytarma; Kaytarma’dan…


            *


Gül çine


Gül yollama gül Çin’e


Tarih öğrenmek için


Gideceksin Gülçin’e


            *


İpek gibi yününüz


Arşa çıksın ününüz


En ‘İçten’ dileğimdir:


Tepreç olsun gününüz...


www.ufukotesi.com - 07 / 2006  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.