Göğe Merdiven

 

Aybars Fırat  

Uçurumun öte yüzü


"Karekin II, Türkiye Ermenileri Partiği Mesrob II ve Fener Rum Patriği Bartholomeos’un ziyaretinden önce, adaya 250 Çevik Kuvvet Polisi ve 10 motosikletli polis getirildi. Ancak, iki gösterici, orman içinden Ruhban Okulu önüne çıkarak slogan atıp, yaşlı bir kadını tokatlayınca, polisin sabrı taştı. Göstericiler adadan uzaklaştırıldı. Ruhban Okulu’nda basına kapalı bir görüşme yapan ruhani liderler, öğle yemeğinin ardından bahçeye çıktılar ve ellerinde begonvillerle gazetecilere poz verdiler."

Olup bitenlere dikkatle baktığımız zaman görünen şeylerle bunların arkasındakilerin aynı olmadığını tecrübeyle biliriz. Önce birkaç haber ve olayı aktarmak istiyorum. Melaneti malum bir gazetenin "Ruhban Okulu hatırası" başlıklı, sanki bir Ermeni’nin kaleminden çıkmışcasına yazılmış bir haber ; "Tüm Ermeniler Katolikosu Karekin II’nin Ruhban Okulu ziyareti sırasında, Hukukçular Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Kemal Kerinçsiz’in de aralarında bulunduğu 65 kişi protesto gösterileri yapınca, Heybeliada’da gergin anlar yaşandı." diyordu. Herhalde Kemal Kerinçsiz Bey gereksiz bir gösteri yapmasa idi gerginlik olmayacak, her şey güllük gülistanlık olacaktı! Tarih boyunca kanlı bıçaklı olan art niyetli Ermeni ve Rumlar rahat rahat işbirliğine girecek, Türkiye aleyhinde faaliyetlerde bulunacak, Heybeliada için güç birliği yapacaklardı! Haberin devamı da şöyle idi: "Karekin II, Türkiye Ermenileri Partiği Mesrob II ve Fener Rum Patriği Bartholomeos’un ziyaretinden önce, adaya 250 Çevik Kuvvet Polisi ve 10 motosikletli polis getirildi. Ancak, iki gösterici, orman içinden Ruhban Okulu önüne çıkarak slogan atıp, yaşlı bir kadını tokatlayınca, polisin sabrı taştı. Göstericiler adadan uzaklaştırıldı. Ruhban Okulu’nda basına kapalı bir görüşme yapan ruhani liderler, öğle yemeğinin ardından bahçeye çıktılar ve ellerinde begonvillerle gazetecilere poz verdiler."  Oh ne âlâ! Yaşlı kadını döven çirkin Türkler! Tabii haberi yazanların olaya bir de Hukukçular Birliği ve Türk gözüyle bakması lazımdı ama, burası Türkiye, burada yaşayanlar Türk olmadığı, olaylara mensup olduğumuz milletin/dinin/mezhebin menfaatleri açısından bakılması gerektiği için herhalde buna gerek duyulmadı!


Aynı gazete 21 Haziran 2006 tarihli İmam Hatiplinin Kürtçe İncil'i manşeti, Resul Yıldırım isimli bir kişinin İncil'i Kürtçeye çevirdikten sonra bastırıp yayımlamasını gündeme taşımıştı. Olması gereken bir ayrıntıyı, İncil'in tarih boyunca ilk kez mi Kürtçeye çevrilip çevrilmediğini belirtmiyordu. Ama okuyunca da anlaşılıyordu ki, çeviri eyleminden çok çevirenin öyküsü ve "portresi" ilgi çekici bulunmuş ve öne çıkarılmıştı. İmam Hatipli biri Hıristiyan oldu İncil'i çevirdi, siz de aklınızı başınıza alın Hıristiyan olun, İncil'e önem verin demeye getirilmişti. Zülfikar Ali Aydın imzalı haberde Resul Yıldırım'ın Elazığ'da İmam Hatip Lisesi'ni bitirdiği, müezzin olduğu, 1987'de Almanya'ya göç ettiği, orada Hıristiyanlığa geçtiği, kutsal kitap İncil'i 14 yılda çevirdiği, şimdi de Tevrat ve Zebur'u bastırmaya hazırlandığı vs. gibi bilgiler yer alıyordu. Söz konusu İncil'i basan Gerçeğe Doğru Kitapları Genel Yayın Yönetmeni İsa Karataş, Okur Temsilcisi'ne başvurdu ve şöyle yakındı:


"Soruların yazılı olarak iletilmesini istedim. Çevirmenler de gerekli yanıtları verdiler. Her şey yazılı yapılmış olmasına rağmen haberde bazı yanlışlar oldu."  Karataş'ın düzeltmeleri şöyle: Resul Yıldırım 1987'de değil de 1978 yılında Almanya'ya gitti. Resul Yıldırım İmam Hatip Lisesi mezunu değil; lise birden ayrıldı. İmamlık değil müezzinlik yaptı. Resul Yıldırım evlenip Hıristiyan olmadı, 1987 yılında Hıristiyan olup 1989 yılında evlendi. Resul Yıldırım diğer çevirmen Said Alpaslan ile Gerçeğe Doğru Kitapları aracılığıyla tanışmış değil, daha önceden tanışıyorlardı." Aktaracağım bir başka olay, geçen günlerde Türkiye'ye gelen Soros ile ilgili. Biliyorsunuz Soros, etkileri gelecek yıllarda, belki yüzyılda görülecek bir çalışma içindeki malum Yahudi tefeci. Kendisi üzerinden yürütülen ortak bir projenin takipçisi; ABD, AB, Yahudi, Dünya Kiliseler Birliği ortak gayesi için, doların -ki bu paranın karşılığının matbaa, kağıt ve mürekkep parasından ibaret olduğu ABD tarafından açıklandı- dünyada mevcut piyonları, ajanları, misyonerleri ve diyalogcuları vasıtasıyla, demokrasi, barış vb. kılıfındaki zehirli hedefini, güya sivil toplum çalışması şeklinde sunan bir şeytan, bir nevi istihbarat ve terör aklayıcılığına soyunmuş şarlatan. Basın toplantısında, Türkiye’deki demokratik gelişmeleri ve AKP’nin icraatlarını beğendiğini belirten Soros, “Ben Türkiye’nin daha açık bir toplum haline geldiğini düşünüyorum. AB ile müzakereleri cesaret verici buluyorum. Türk toplumu kendini yeniliyor. Ama hâlâ yapılacak çok şey var” diyerek AKP’ye övgüler düzdü. Türkiye’de Açık Toplum Enstitüsü aracılığıyla bazı dernek ve vakıflara para yardımı yaptığı bilinen Soros, kendisine yöneltilen tepkileri azaltmaya çalıştı. Açık Toplum Enstitüsü aracılığıyla Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’da yapılan “kadife devrimleri” desteklediğini itiraf eden Soros, Gürcistan’daki kadife devrimini anlatırken, “Bu ülkelerde temeller kurdum, başarılı da oldum. Demokrasinin yeşermesine çalıştım. Liberya ve Nepal’de de bunu yapmaya çalışacağız” diye konuştu.


TRT ÖZELLEŞECEK Mİ?


Bu projelerden sadece birini, MEB ile ortaklaşa yapılan bir çalışmayı hatırlatmak istiyorum: Ders kitaplarındaki Türklük ve Müslümanlık ile ilgili konuların ayıklanması projesi. Tarih Vakfı'nın Soros desteğiyle yaptığı bir çalışmada ders kitaplarımızdaki ırkçı (!) unsurlar birkaç ciltlik bir kitap halinde yayınlanmıştı. Şimdi bütün İslami söylemler için aynı çalışmanın yapılması gündemdedir. Yine Soros'un talimatıyla TRT'nin özelleştirilmesi gündemdedir. 2002'de TRT'de gerçekleşen yeniden yapılanma, TRT INT, TRT AVRASYA, TRT GAP kanallarını bitirmeye yönelikti. Şimdi genel müdür tayin edilmeyen TRT tamamen bitirilmeye çalışılacak gibi gözüküyor. Ne de olsa devleti savunabilecek tek kanal o kaldı! Bu çalışmaların arkasındaki devletler Türkiye'yi bir kıskacın içinde tutmaya çalışıyorlar. AB süreci, Kıbrıs, Ermeni, Pontus bilmem ne derken tamamen kuşatmış durumdalar. O kadar ki bir yandan dost gözüküp paramızı söğüşlerken diğer yandan düşmanlıklarını ihmal etmiyorlar. Mesela ABD F-35'in kodlarını vermiyor. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, F-16’da olduğu gibi F-35’lerde de "bilgisayar yazılım kodlarının" ABD tarafından kullanıcı ülkelere verilmemesi sorununu doğruladı. Gönül, "Yazılım kodlarının verilmemesi, sistem üzerindeki hakimiyette bazı riskler doğurmaktadır. Uçak üzerinde milli olarak geliştirilmek istenen çalışmalar yapılamamaktadır" dedi. Gönül, uçakların "bilgisayar yazılım kodlarının" ABD tarafından projedeki diğer ülkelere verilmemesinin Lockheed Martin firmasından kaynaklanmadığını, bu kararın, ABD’nin ulusal ifşa politikasının gereği olduğunu bildirdi. (Adama sormazlar mı, sizin ifşa politikanız, önlemleriniz nerde demezler mi?) Gönül "Sistem geliştirme ve gösterim (SDD) safhasına katılım için taahhüt edilen 175 milyon dolar, 2002-2012 yılları arasında belirlenen ödeme planına göre gerçekleştirilecektir. Üretim evresine katılmama veya F-35 uçaklarının alınmamasına karar verilirse, halen içinde bulunulan bu evrede ayrılmak akılcı olacaktır. SDD evresinde ayrılma gerçekleşirse, ayrılma kararının resmen verilmesine kadar yapılmış olan ödemelerin geri alınması mümkün değildir. Daha sonraki ödemeler ise yapılmayacaktır." Yani giden gitti gider! Bir yandan paralarımız böyle söğüşlenirken diğer yandan kültürümüz iğfale devam ediliyor. Canlı yayında pantolon indiren zibidi sunucuların ağzına bakan, yönetmekten aciz idarecilerin elinde Soros'dan maaşlı üç beş gazetecinin güdümündeki Türkiye.


Ah ülkem yazılacak o kadar çok şey var ki…


www.ufukotesi.com - 07 / 2006  

aybarsfirat@yahoo.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.