Ünlem !

 

Asuman Özdemir  

Mahşerin üç atlısı yine aradaydı…


II. Meşrutiyet’in ilânından sonra gayr-i Müslimler aralarındaki tüm sürtüşme ve anlaşmazlıklara rağmen, ellerinde bulunan imtiyazları korumak için hükümetle büyük bir mücadeleye giriştiler. Başlarında bulunan patrikleri, mebusları ve gazeteleri vasıtasıyla kendi aralarında bir ittifak kurarak hükümete karşı cepheyi genişlettiler.

Piyasalar alt üst olmuş, Türk parası bir haftada yüzde 30 değer kaybederken, faizler alıp başını giderken, yağmur gibi zamlar gelirken Türkiye’nin önünü açmaya çalışan Açık Toplumcu Soros aniden çıka geldi. Türkiye’yi çok seven tüm yabancılar gibi gitti önce Bartholomeus'u ziyaret etti. Görüşmeleri bir buçuk saat sürdü. Aydınlık Türkiye’min aydınlık geleceği için ne kararlar aldılar, neler konuştular bilinmez ama Soros baş papazın yanından çok mutlu ayrıldı. Akşam yemeğini beslediği köşe yazarları ve kuruluşuna katkıda bulunduğu Akepe hükümeti üyelerinden bazıları ile yerken Bartholomeus’un resmi konuğu olarak bu sefer hava alanına inen Tüm Ermeniler Katolikosu II. Karekin idi.


            Lozan antlaşmasını saymayan, Türk düşmanlığı ile tanınan, “Türkler, Ermenilere soykırım yaptılar” yalanını ille de kabul ettirmek için çalışan II. Karakin gezisi boyunca devlet başkanlarına yapılan muamele ile korundu ve ağırlandı. Davet eden Bartholomeus, eskortlarla koruyan, A protokol muamelesi yapan  ise Türk Devleti oldu…


            E güzel… Bize de bu yakışır zaten!


            II. Karekin ile görüşme öncesi kısa bir açıklama yapan Bartholomeus, “iki kilise arasında tarihsel bağlar bulunduğuna dikkat çekerek, iki kilise arasındaki teolojik ilişkinin devam etmesi gerektiğini söyledi. Kiliseler arasındaki inanç diyaloğunun devam etmesi gerektiğinin altını çizen Bartholomeus, Ermeni Patriği Karekin ile aralarında iyi bir diyalog ortamının bulunduğunu” ifade etti.


            Sık sık yunanca bir kelime olan “dialogos” u kullanan Bartholomeus “kiliseler arası inanç diyaloğunun” altını belirgin bir şekilde çizdi…


            Bartholomeus’un dediği gibi bu iki kilisenin tarihsel bağlarına dikkat çekmekte yarar var. Osmanlı Devleti’nin parçalanmasında büyük rol oynayan kiliselerin tarihi bağları her nedense gündeme getirilmez.


            II. Meşrutiyet’in ilânından sonra gayr-i Müslimler aralarındaki tüm sürtüşme ve anlaşmazlıklara rağmen, ellerinde bulunan imtiyazları korumak için hükümetle büyük bir mücadeleye giriştiler. Başlarında bulunan patrikleri, mebusları ve gazeteleri vasıtasıyla kendi aralarında bir ittifak kurarak hükümete karşı cepheyi genişlettiler.


            İlk önce; Rum, Ermeni Gregoryen, Ermeni Katolik Patrikhaneleriyle (Günümüzde Bartholomeus, Mutafyan II. Karekin’in karşılığıdır, yani Mahşerin Üç Atlısı.) Bulgar Eksarhhanesi arasında meydana gelen anlaşma gereğince bu üç patrikhanenin ve eksarhhanenin kapı kethüdaları Adliye Nezaretine giderek okullar ve askerlik konuları hakkında ortak bir “takrir” verdiler.


            Böyle bir takririn verilmesi Bâbıâli’de tokat gibi patladı. Ama Adliye Nazırı hiç seslemeden, konuyu Sadrazam ve arkadaşları ile görüşeceğini söyleyerek takriri aldı.


            Adliye, Harbiye ve Maarif nazırlarından oluşan bir encümen kuruldu ve takrir orada ele alındı.   Hükümet de Patrikhaneler tarafından verilen takrirde yer alan taleplerin açıkça ortaya konulması için muhtelif ruhanî merkezlerden murahhas sıfatıyla bazı şahısların gönderilmesini istedi. Ruhanî merkezlerden seçilerek gönderilen murahhaslar Adliye Nazırına arka arkaya giderek görüşmelerde bulundular.


            Takrirde yer olan askerlik ve eğitimle ilgili hususları ilgili nazırlar, kendi yetki alanlarında olduğu için, mevcut yasaları ihlâl etmeden takrirde istenilen biçime getirmeye çalıştılar. Bu arada takrirde istenilenlerin bazıları iptal oldu bazıları da değişikliğe uğradığı gibi aynen geçenler de vardı. Encümen tüm bu çalışmalarını bitirip, kararını Bâbıâli’ye açıklayacağı sırada patrikhaneler tekrar biraya gelerek temsilcilerini gönderdiler ve takrire dokunulmadan aynen geçmesini talep ettiler.  Encümen bu sefer murahhasların talebini geri çevirdi.


            Patrikhanelerin müşterek olarak verdikleri takririn 17 maddelik olan eğitim bölümünde, ders programlarından, muallim ve muallimelerin hukukundan, okulların teftişinden, gayr-ı Müslim okullarından mezun olanların imtiyazlarından, hükümetçe bu okullara verilecek tahsisattan bahsediliyordu. Askerlik ile ilgili kısım ise 11 madde olup, her sene silâhaltına alınacakların sayısı, askerlerin silâhaltına alınacağı yerler, askerî kanun ve nizamların çeşitli milletlerin lisanlarıyla tercümeleri, neşr ve ilânı, Hıristiyanlardan subay yetiştirme, silâhaltında bulunan Hıristiyanların din ve mezhep değiştirmemeleri, orduda papaz bulunması, askerlik süresinin kısaltılması, askerlik yaşı gibi konuları kapsamaktaydı…


            Ufak tefek değişikliklerle Meclisi Vükelâda kabul edilen takrir Ermenilerce büyük bir sevinçle karşılandı. Hiçbir şeyden memnun olmayan Fener patriği kabul edilen takririn bazı maddelerine itiraz etti ve takririn kendi sundukları halinde ısrar etti.


            Sonuç olarak, gayr-ı Müslim tebaanın şımarıklığı iyice arttı. Ermeni ve Rum çeteler bir anda pıtrak gibi her yeri sarmaya başladı. Ayaklanmalar artık yerel değil genel oldu.


            Bağımsızlığını isteyen isteyene idi artık. 


            Koskoca Osmanlı Devleti buna sadece on yıl dayanabildi.


            Hiç hoş değil bu üç patriğin bir araya gelmesi. Tarihin o dönemindeki gibi Fener patriğinin bunları eteği dibine toplaması hiç ama hiç değil…


            Hele ki; o günlerde takrir ile istedikleri bugünün AB-D istekleri ile birebir örtüşüyorsa...


www.ufukotesi.com - 07 / 2006  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.