.

 

Sevil İrevanlı  

Sürgün: Türklerin acı talihi


Sürgünün Latince karşılığı deportatito’dur. Kovulmak, sürgün edilmek demektir. Hukukta ilk defa Fransa’da sürgünün bir nevi olarak ortaya atılmış ve şüpheli şahıslar hakkında 1791 yılda çıkan kanunla icrasına başlanmıştır. Bu kanuna göre siyasi yönden sebatsız sayılan şahıslar Gviana yaylasına sürgün edilirdi. Sürgünden yalnızca suçluları cezalandırmak değil, aynı zamanda inkılapçıları yargılamak maksadıyla da yararlanılmıştı.

Görüldüğü gibi ilk sürgünler daha çok siyasi yönden sebatsız sayılanlara ve ağır suçlara karşı ceza nevi gibi tedricen aradan kaldırılmıştı. 1880 yılından itibaren ise icrası aslında durdurulmuştu. Lakin Rusya imparatorluğunda 1917 yılı Ekim darbesinden sonra iktidara gelen Bolşevikler siyasi düşmanlarını yargılamak için yeniden ve daha geniş bir şekilde, kitlesel sürgün tedbirlerine el attılar. 1930-1940’lı yıllarda geçmiş SSCB’de sosyalizm kurulduğu dönemde yalnızca totaliter rejime karşı mukavemet gösteren muhtelif guruplar, teşkilatlar, partiler değil; bütün halk amansız takiplere maruz kalmış, mahvedilmiş yahut sürgün olunmuşlardı. Neticede ayrı ayrı halklar, milletler, öz yurtlarından veya toplu halde yaşadıkları arazilerden zorla çıkarılıp Orta Asya’ya, Kazakistan’a ve Sibirya çöllerine sürgün edilmiştir. Stalin rejiminin zor gücüyle göçürme, nakletme siyaseti ile SSCB’de yaşayan demek mümkün ki, bütün halkların, o cümleden Azerbaycan Türklerinin tarihinde ve talihinde silinmez izler bırakmıştır.
Kitlesel sürgüne maruz kalmış halklar sırasında birinci olarak 1937 yılında Uzak Şarktan Kazakistan’a ve Orta Asya’ya sürgün edilen 120 bin Koreliyi gösterebiliriz. Tam bir yıl sonra, 1938 yılında ise ülkenin şark bölgelerinde yaşayan ve özellikle göçürülenler diye adlandırılan insanların sayısı artık 997 bine ulaşmıştı.1939-40 yıllarında SSCB’ye yeni arazilerin birleştirilmesi, halkların sürgüne hacmini daha da genişletti. Ukrayna’dan, Kırım’dan, Beyaz Rusya’dan, Baltık ülkelerinden ve diğer bölgelerden on binlerce insan zorla sürgün edildi. İkinci Dünya Savaşı devrinde bütün halklar sebepsiz olarak Alman faşistleri ile beraber cezalandırılarak, tarihî vatanlarından ve toplu yaşadıkları yerlerden sürgün edildiler.
Resmi kaynaklara göre aralarında 1 milyondan çok Alman (özellikle Volga boyunda), 317 bin Çeçen, 165 bin Kırım Türkü, 84 bin İnguş, 82 bin Kalmık, 64 bin Karaçaylı, 49 bin Mesket Türkü, 33 bin Balkar ve başka halklardan insanlar vardı. Erkeklerin çoğu savaşta öldüğü için zorla sürgün edilenlerin yüzde 75’i kadın ve çocuklardan ibaretti. Bir çoğu sürgün yerine gelemeden yollarda mahvolmuştu. Yalnızca Gürcistan’dan göçürülen Mesket Türkleri ve Kürtler arasında ölenlerin sayısı 15 binden fazlaydı.
Sürgün olunmuş halkların hukuklarının tanınmasına 1950’li yıllarda başlanmış, lakin bir çok muhtar cumhuriyet ve vilayet tanınsa da, bu işle başa çıkılamamış ve yarım kalmıştır. Mesela Kırım Türklerinin 90’lı yıllara kadar öz topraklarına dönmelerine izin verilmemişti. Mesket Türkleri halen öz topraklarına dönememişlerdir.
XX. yüzyılda açık ve gizli sürgünlere maruz kalan halklar arasında Azerbaycan Türklerinin talihine daha ağır bir yük binmiştir. Nitekim Azerbaycan Türklerinin tarih boyunca yaşadıkları “Ermenistan” diye adlandırılmış Erivan topraklarından kovulması tüm XX. yüzyıl boyunca sürmüştür. Bu, uzun süreye ek olarak, gaddarlıkla hayata geçirilmesi bakımından da soykırım seviyesine getirilen, dünya tarihinde benzeri olmayan amansız bir trajedidir. Maalesef o yıllarda Azerbaycan Türklerine yapılan kanlı faciaların içimizdeki düşmanlarımızca desteklenmesi yüzünden dünya kamu oyuna sesimizi zamanında duyuramamıştık. Geçmişte “kardeş” ilan edip topraklarımızdan yer ayırdığımız Ermenilerin riyakâr liderleri neredeyse bizi bütün dünyaya vahşi bir millet gibi tanıtmaya nail olmuşlardır. Biz ise susmuş, dertlerimizi anlatmaya içimizdeki Mankurtlar izin vermemişti. Aydınlarımız hep susturulmuştu. Böylelikle yıllar, on yıllar geçmiş, düşmanlarımız çirkin niyetlerini hayata geçirdikçe “sapı özümüzden olan rehberlerimiz” Moskova’nın talimatlarına baş eğen bir köle gibi nankör komşularımızın hain emellerine kısmen de olsa karşı çıkmamıştı. Nitekim Azerbaycan Türklerine karşı yapılan sürgünlerin tarihi halen XVIII. yüzyılın birinci yarısında Ermeni milliyetçilerinin teşkilatlandığı, uydurma “Büyük Ermenistan”ın sınırlarının tespit edildiği devirde atılmış ve XIX. yüzyılın başlarında gaddarlıkla hayata geçirilmesine başlanmıştır.
1905-1906 yıllarında Ermeni-Taşnak ordusunun Azerbaycan Türklerine karşı yaptığı kanlı soykırımlar, 1918 yılına kadar devam etti.1918-1920’li yıllarda Erivan’da, Azerbaycan toprakları üzerinde kurulmuş Ermenistan devletinde “Taşnak” hükümetinin utanmadan ilan ettiği “Türksüz Ermenistan” siyaseti devlet siyaseti seviyesinde tatbik edilmiştir. Ve bu, yüzlerce Azerbaycan köyünün dağıtılması, yakılması, on binlerce Azerbaycan Türkünün mahvedilmesi yahut zorla ölüm tehdidi altında doğdukları yurtlarından kovulması ile sonuçlanmıştır. Ermenilerin Nahçıvan’da, Zengezur’da yaptıkları soykırımlar, insanlığa sığmayan vahşi cinayetlerin sonucuydu. Azerbaycan’ın doğusunda, Bakü, Kuba, Şamahı, Lenkeran ve benzeri yerlerde 1917-1918 yıllarındaki bu siyaseti S. K. Şaumyan’ın önderliği altında Ermenilerin çoğunluk teşkil ettiği “26 Bakü komünü”nün vasıtasıyla Ermeni silahlı kuvvetlerinin kanlı elleri ile hayata geçirilmişti. Bütün bunları gören Azerbaycan Cumhuriyeti hükümeti, bu cinayetlerin halktan gizlenmesinin önüne geçmek, tarihi gerçekleri olduğu gibi, ne kadar ağır olsa da, bütün çıplaklığı ile gelecek nesillere göstermek amacıyla 1918-1920 yıllarında Ermeni “Taşnak”ların Azerbaycan Türklerine yaptıkları cinayetleri öğrenen “Fevkalade İstintak Komisyonunu” kurdu. Bu komisyonun vakti ile topladığı ve yayınladığı bütün bu belgeler, tarihimizden ders almak ve unutkanlığımıza son vermek açısından büyük önem taşımaktadır.
1917 Ekim devriminden sonra Azerbaycanlıların sürgünü değiştirilmiş metotlarla 70 yıl boyunca devam etmiştir. Mesela 1920-1930 yıllarında komünist rejimin yerleştiği devirlerde, on binlerce Azerbaycan Türkü “kulak” damgası vurularak, Orta Asya’ya ve Kazakistan’a sürgün edilmişti. 1937-1938 baskı devrinde Azerbaycan’da yüzlerce Türk aydınına karşı sürgünler tatbik edilmişti. II. Dünya Savaşından sonra SSCB Bakanlar Kurulunun “23 Aralık 1947 tarihli karar”ı ile Azerbaycan Türkleri, Ermenistan’dan, kitlesel biçimde (100 bin kişiden çok) zorla sürgün edildi. Zamanında önüne geçilemeyen ve etkisi gittikçe genişleyen hareketler “yeniden yapılanma” zamanında Gorbaçov’un hamilik ettiği, Ermeni liderlerinin elini kolunu tamamıyla serbest bıraktı. Neticede onlar 1988 yılında Erivan’da yaşayan bütün Azerbaycan Türklerini (250 binden çok) Ermenistan’dan zorla çıkarmaya nail oldular. Bu fırsattan yararlanan Ermenistan devleti, Azerbaycan’a karşı açık tecavüz yolunu tutarak, Dağlık Karabağ’ın ve diğer Azerbaycan arazilerinin işgaline başladı. Böylelikle Azerbaycan arazisinin yüzde 20’si işgal edildi. Mecbur vaziyette öz yurtlarını, topraklarını terk etmeye mecbur olanların sayısı 1 milyonu aştı.
Tarih tarihtir; bağımsızlığını ölümsüzleştirmek isteyen her millet tarihinin bütün sayfalarını derinden öğrenmeli, onlardan önemli dersleri çıkarmalı ve başına gelen faciaların bir daha tekrar olmasına imkân vermemelidir. Tarih boyu adaletsizliklere mertlikle dayanan Erivan Türkleri XIX-XX. yüzyılda Ermeni milliyetçilerine karşı eşit olmayan mücadelede ağır mahrumiyetlere maruz kalsalar da, gerçek manada sürgün ve soykırıma uğrayıp tarihi-etnik topraklarının büyük bir bölümünden mahrum edilseler de, günün birinde öz doğma topraklarına dönme umudu, onları hiç bir zaman terk etmemiştir ve etmeyecektir. Tarih tekerrür edecektir.


www.ufukotesi.com - 06 / 2006  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.