9. cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, “Başı bağlı olarak okumak isteyen Suudi Arabistan’a gitsin” sözüyle başlayan tartışmalar, Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırıyla alevlendirilmiş, Danıştay üyelerine yapılan saldırıyla da istenilen son nokta konmak istenmiştir. Durup dururken, düğün değil bayram değilken Demirel beyanat vermiş, Cumhuriyet gazetesi gündüz gözü güle oynaya bombalanmış, bir avukat elini kolunu sallayarak Danıştay’a silahla girerek katliama yeltenmiş... |
Danıştay üyelerine yapılan saldırı uzun bir süredir Türkiye’nin gündeminde yer almaktadır. Kolay kolay da gündemden düşürülmeyecektir. Biz bu yazımızda Danıştay üyelerine yapılan saldırının nasıl olduğunu anlatmayacağız. Mühim olan perdenin arkasını görebilmektir. Aksi takdirde ‘cambaza bak cambaza!’ numarası yapanların kirli oyununa düşmüş oluruz ki, yapılmak istenen de zaten budur. Eğer bu numara tutmazsa, başka bir yer ve zamanda, başka cambazlarla başka bir oyun yine sahnelenecektir. Bu oyun, İran’a savaş açma hazırlığında bulunan ABD’nin, Irak savaşında kendisine destek vermeyen AKP hükümetini zor durumda bırakıp, sakın bir daha yapma, yoksa başına gelecekleri sen bilirsin oyununun bir parçasıdır. İçimizdekiler mi? İçimizdekiler, oyuna getirildiklerinin farkında olmadan siyasi kazanç sağlama telaşındalar ki, asıl üzerinde durulması gereken de budur.
BAĞIR TELLAL BAĞIR!
Saldırının üzerinden daha birkaç dakika geçmeden, saldırınn laik-demokratik devlete karşı yapıldığını ve siyasete kan bulaştığını haykırmaları, siyasi ihtirasın ne dereceye vardığının açık bir göstergesidir. Maalesef muhalefetimiz, elline yağlı kuyruk geçirmenin hevesiyle, milleti sokağa dökmenin yollarını arayarak, irtica ve laiklik gibi izaha muhtaç iki kavramı suiistimal edip, “Laiklik elden gidiyor”, “İrtica hortladı” çığlıkları eşliğinde kendilerine düşecek aslan payı hesaplarındaydılar. Hayrettir ki, milli meselelerde herhangi bir müspet tavır sergilemeyerek “Gitti gidiyor!” diye çığırtkanlık yapanlar, laiklik ilkesinden evvel milliyetçilik ilkesinin benimsendiğinden habersiz gibidirler. Gel de bunların Atatürk’e bağlılıklarından şüphe etme!
Hatırlayın ki, aynı zihniyet, 1960 ihtilalinin kışkırtıcılığını yaparak, ordunun ihtilal yapmasını sağlamış ve böylece iktidarı ele geçirmişlerdi. Alparslan Türkeş gibi kudretli subaylar da engelleyemedikleri ihtilale, doğabilecek zararları önlemek için dahil olmak zorunda kalmışlardı. Ne var ki, böyle düşünen 14 subay sürgüne gönderilmekte geciktirilmemişti. Nazım Hikmet’in de şerefli Türk Ordusu’nu isyana teşvikten etmekten hapis yattığını unutmayınız. İhbar, tellallık, iftira ve kışkırtma... Ve yine aynı manzara!
DEVLET Mİ, MİLLET Mİ?
9. cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, “Başı bağlı olarak okumak isteyen Suudi Arabistan’a gitsin” sözüyle başlayan tartışmalar, Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırıyla alevlendirilmiş, Danıştay üyelerine yapılan saldırıyla da istenilen son nokta konmak istenmiştir. Durup dururken, düğün değil bayram değilken Demirel beyanat vermiş, Cumhuriyet gazetesi gündüz gözü güle oynaya bombalanmış, bir avukat elini kolunu sallayarak Danıştay’a silahla girerek katliama yeltenmiş... Ve az kalsın laiklik elden gidecekken, tellalların haber vermesiyle duruma el konulmuş ve memleket büyük bir badireden daha yara almadan kurtarılmıştı. Senaryo güzel fakat figüranlar acemi... Oyunun adı; ikinci 28 Şubat girişimi... Meraklanmayın bu film tutmazsa, diğer serileri piyasaya sunulur.
Şüphesiz bu yapılan menfur saldırıda samimi inanç sahipleri, devletin ciddiyeti ve demokrasimiz yara almıştır. Her dini inanç sahibini devlet düşman gibi görmek, hem milletin devletine olan güven duygusunu zedeler hem de Türk devletinin ciddiyetini azaltır. Her vatandaş gibi devletine vergisini veren, vatani hizmetini yerine getiren dindar insanlarımız üvey vatandaş muamelesi görmemelidir. İşte siyaset değil devlet adamına ihtiyacımız olduğu gün bu gündür. Memleket evladını çatışma ortamına sürükleyecek açıklamak yapmak, yangını körüklemek bölücü örgüt mensubu gibi hareket etmektir. Sorumluluk sahipleri, sorumluluk duygusuyla hareket etmeli ve her türlü tehlikeye karşı gerekli tedbirleri almalıdır. AKP iktidarının yapacağı iş ise, memleketi erken seçime götürerek, Cumhurbaşkanının yeni meclis çatısı altında seçilmesini sağlamaktır. Bu saldırıdan ötürü Başbakanı bizzat suçlamak, insafla bağdaşmamaktadır. Hele hele, bütün inandığı değerlerden taviz veren bir Başbakanı...
Not: 13 Haziran 1972’de kaybettiğimiz büyük fikir ve dava adamı Dündar Taşer’i rahmet, minnet ve hasretle anıyoruz...
|