Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruluşundan bu yana böyle vahşi bir saldırı ile karşı karşıya kalmamıştır. İş bu noktaya neden gelmiştir? Bu olayın arkasında kimler vardır? Ve neden yargı seçilmiştir? Anayasamıza göre güya kuvvetler ayrılığı var, yani yasama, yürütme ve yargı erki ayrıdır ve birbirlerine müdahale hakları yoktur. Ama Anayasadaki bu ayrılık sadece sözde kalmaktadır. |
Yürütmenin yargı üzerindeki baskısı her gün biraz daha artmakta ve yargı bağımsızlığına gölge düşmektedir. Yargı bağımsızlığına kimler gölge düşürmektedir? Böyle bir yetkileri var mıdır? Başbakan, Bakanlar, Milletvekilleri yargıdan lehlerine bir karar çıktığında yargının çok güzel bir iş yaptığını beyan ediyorlar ancak az da olsa aleyhlerine bir karar çıktığında yargıya açıkça saldırmaktan geri kalmıyorlar.
Hâlbuki yargıya saldıracakları yerde hukukun üstünlüğüne inanıp yasal yollara başvurmayı deneseler çok daha iyi neticeler alacaklarına inanıyorum çünkü hukuk herkese lazımdır.
Danıştay’da bir karar verildi; başörtüsü konusuyla ilgili bunun içeriği araştırılmadan Danıştay’a yapılan sözlü saldırılar arkasından silahlı saldırıyı getirdi. Önce Vakit gazetesi diye bir gazete kararı eleştirmekle kalmadı kararı veren dairenin hâkimlerinin renkli fotoğraflarını basarak işte o hâkimler diye hedef gösterdi.
O zaman kimse bu gazetenin yetkililerine sormadı, “siz niye bu fotoğrafları bastınız.” diye. Daha sonra kararı eleştiren ve yargı bağımsızlığını ayaklar altına alan kişilere hiç kimse bir söz söylemedi. Ne zaman ki bu çirkin iğrenç olay meydana geldi, herkes siyasi rant peşinde koşmaya başladı. Gazeteler olayı bir yerlere yamayabilmek için adeta yarışa girdiler. İşi o kadar ileri götürdüler ki millî kahraman KKTC’nin kurucusu ve 1. Cumhurbaşkanının ismini de karanlık güçlerle beraber gösterme gafletine ve talihsizliğine düştüler. Burada yapılması gereken siyasî bir rant düşünmeden, iktidarı, muhalefeti, sivil toplum kuruluşları, basın mensupları bu olayın üzerine gitmeli arkasından kimin çıkacağı endişesi taşınmamalı kim çıkarsa çıksın cesaretini göstermeliyiz.
Türkiye de yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi ve bu seçimin milletvekili seçimlerinden önce yapılacak olması bazı çevreleri telaşa düşürmüş olabilir. Sayın başbakanın da ısrarla erken seçim yapılmayacağını her defasında açıklaması bu telaşı artırabilir. Ayrıca ABD’nin büyük orta doğu projesinde istikrarlı bir Türkiye işlerine gelmeyeceğinden işler bu duruma gelmiş olabilir.
Çünkü dünyanın her yerinde olduğu gibi Ortadoğu’da da Amerikalılar artık yalnız değiller. ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın çıkarları Ortadoğu da çakışmaktadır. Ortak emperyalist politikalar dünyanın her yerinde olduğu gibi Ortadoğu’da da ABD tarafından planlanır. Askeri operasyonları Amerika icra eder. İstihbarat çalışmalarını İngiltere, kültürel faaliyetleri Fransa yürütür. Amaca ulaşmak için çeşitli dolapların çevrilmesi ve ortalığın karışması gerekir. Bunu tezgâhlayan da Almanya’dır.
Böyle uluslararası bir tezgâh içerisinde olan Türkiye Cumhuriyetinin yöneticileri akıllı davranmak zorundadır. Cumhuriyetin akıllı dostlara ihtiyacı vardır.
Bu olayı rant kavgasına dönüştürüp oradan elde edecekleri siyasî faydadan daha çok iktidar, muhalefet ve bütün sivil kuruluşlar beraber hareket edip bu olayın üzerine gitseler, bütün ayrıntılarına kadar olayın perde arkasını çözmek için gayret sarf etseler kazanacak olan Türkiye Cumhuriyeti ve kendileri olacaktır.
Failler ortadadır. Sadece bunun bağlantılarını kurmak, bulmak ve ucu nereye kadar gidiyorsa cesaretle oraya kadar gidebilmektir
|