Tutanak

 

Hüseyin Özbek  

Tık tık eden kabacuğum


Yoksul çocukluğumun en büyük zenginliği doyasıya dinlediğim masallardı. Köyümde masala uzannama denirdi.Babama bin kere aynı uzannamaları anlattırır, tekrarı için yalvarırdım.Başlayınca da bir sonraki cümlesinin ne olacağını şaşmaksızın bilir, yine de ilk kez dinlermişçesine haz duyardım.Ben de çevreme aynı masalları naklederdim.

Komşumuz Hacı Emin Ağa’nın Ayı Kulak Pehlivan’nı dinlemekten usanmaz, her gördüğümde tekrarlatırdım.Adamcağız ‘Yeter gayrı, beni susattın’ der, yalvarmama kıyamaz, en sonunda Gölsoran, Seyrekbasan, Ayı Kulak Pehlivan üçlüsünün uzannamasına başlardı.
Öte Sıragömü Köyüne hısımlarımıza misafirliğe gittiğimizde Fatma Ablanın dizinden ayrılmazdım.Fatma ablanın uzannamaları tünnüktü.Bir kez başladı mı birbirine ular, gecenin leyli vaktine kadar sürerdi.
Masalla gerçek, çocuk muhayyilemizde birbirine karışırdı.Gerçek yaşam masallaşır, masal gerçeğe dönüşür, Kafdağının ardı ciri civeğiyle evimize konuk olurdu.Babamın, komşuların anlattığı uzannama mekanlarını, kişiliklerini doğayla, çevremdekilerle adeta özdeşleştirirdim.
Babamın uzannamalarından birinde ‘Kötü kalpli üvey ana, evin her işini gören,taşa salsa giden sarı kızı bir türlü istemezdi.Üvey ananın fitlemesiyle,kovuyla odun bahanesiyle babası dağa götürdüğünde Sarı Kızın biraz sonra başına geleceklere hepimiz acırdık.Kıza beklemesini söyleyip,orman içine dalan baba görünmeden kaçardı. Ağacın dalına astığı kabaklar rüzgarda sallanıp çarptığında Sarı kız balta sesi sanıp oyalanırken, biz üvey ananın düzenine lanet okurduk.Neden sonra sese doğru giden kız odun kesen baba yerine kabakları görünce yasa başlardı:
Tık tık eden kabacuğum,
Beni bırakıp giden babacuğum !
İşin burasında bizler de sarı kızın yasına ortak olurduk.Uzannama uzayıp, Sarı kızın ormanda dev anasına konuk olmasına, yufka yürekli devin kadersiz Sarı kızı daha da güzelleştirip köyüne göndermesine sıra gelince eve kavuşan bizmişçesine mest olurduk.
Bu kez üvey ana altın ırmakta yıkanıp sarı kızdan daha güzel olsun diye öz kızını da aynı şekilde ormana bıraktırırdı ama biz, üvey ananın çirkin kızının başına gelecekleri bilirdik… Halkın vicdanında kurduğu mahkemede ilahi adalet tecelli ederdi.Dev anası, yol yordam bilmez kızın başını kara suda yıkar,üvey ananın vicdanı gibi kömür karasına döndürerek geri yollardı.’
Kahpe feleğin düzeni, devranı, dolabı sonunda bozulurdu.Keloğlan olmazları oldurur, Kara Vezirleri, Köseleri, Kısaları, Musaları alt ederdi.Gönlü zengin halkımız yoksul kızlarını bey oğullarına gelin eder, padişahın kızlarını da fakirhanesine getirirdi.Biz de uzun kış gecelerinin uzannamalarında Çin’i Maçin’i ,Kaf dağı’nı dolanır yine ocak postuna dönerdik.
Babam Tahsin Çavuş bu dünyadan göçeli artık bana uzannama anlatan yok.Fatma abla da çok uzaklarda.Hacı Emin Ağa da çoktan terki diyar etti.Sergenine tavanına, her köşesine binlerce uzannama sinen hanemiz seneler var ki boş.Binlerce kez ilk günkü heyecanla dinlediğim, saldır saldır ezbere anlattığım masalların bir çoğunu unuttum. Tahsin Çavuş torunlarına, Aslı’ya, Şirin’e de aynı masalları senelerce anlattı. Benim bildiğim Tahsin Çavuş’ta Eyüp sabrı vardır.O güzelim uzannamaları, Aşık Keremleri, Aşık Garipleri, dağı delen Ferhad’ı, Çamlıbel’i mesken tutan Koç Köroğlu’nu yeni baştan anlatacaktır bana…
Koca Çavuş; sırtında Araç Çayı’ndan her geçişte sorduğun ‘Ananı mı seviyorsun, beni mi’ sorusuna öte yakaya kadar ‘seni’ deyip, karaya ayağım değdiğinde hep ‘ Anamı ‘ derdim. Doğrusunu şimdi söyleyeyim mi sana? Bizlere zerre haram lokma yedirmeyen Tahsin Çavuş sevilmez mi hiç! Eminim en güzel masalları hiç anlatmadın, oraya sakladın sen. Kavuştuğumuzda anlatmak üzere…


www.ufukotesi.com - 06 / 2006  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.