Göğe Merdiven

 

Aybars Fırat  

Şimdi akıllı olma zamanı


Türkiye, büyük devletlerin iştahını kabartmaya devam ediyor. Kendi ülkelerinde durumu kötüye giden bu güçler kudurmuş itler gibi Türkiye gibi ufku açık devletler ve milletler üzerinde korkunç plan ve programlar yapıyorlar. Hedef ülkelerle ilgili birden fazla senaryo hazırlayıp birini veya hepsini birden devreye sokuyor, bu senaryolarla kesişen başka ülke veya yerli işbirlikçi senaryoları varsa onlarla da işbirliği yapıyorlar.

Böyle olunca birden fazla oyun, oyuncu ve kimin eli kimin cebinde olduğu anlaşılamayan senaryolar görülüyor. Maalesef son günlerde meydana gelen olayların arkasında da bu oyunlar ve yürütücüleri yatıyor. Öncelikle, hedeflerini şiddetle uygulamaya çalışan bütün şer odaklarını şiddet ve nefretle kınıyor, lanetliyorum. Sonra da şunları sormamız gerekir diye düşünüyorum: Son günlerdeki olayların anlamı nedir? Birbirleriyle bağlantıları var mı? Ne yapılmak isteniyor? İç güçlerin mi, yoksa dış güçlerin mi bir kapışması? Operasyonların çok farklı alanlarda meydana gelmesinin sebebi nedir? Daha büyük bir plan için mi çalışılıyor? Ordu nerede, Hükümet nerede, muhalefet nerede, Milli kuvvetler, basın nerede duruyor? Açıklamalar samimi mi? Kim kimin elini güçlendirmek için çalışıyor? Dışarıda meydana gelen olayların Türkiye'deki olaylarla bağlantısı nedir? Türkiye gibi tarihi, coğrafi, kültürel derinliği olan bir ülke neden bocalama görüntüsü veriyor? Haklı olduğumuz davalarda neden dünyaya haksız bir görüntü çiziyoruz? Burada bir yönetim zafiyeti var mı? İmkanlarımızı neden derli toplu kullanamıyoruz? Bu soruları uzatmadan bulduğumuz cevaplar nedir, ondan bahsedelim.
Önce olaylara bakalım. Yılın başlarında bir karikatür krizi oluyor. Onca rezilliğe karşı ses çıkarmayan İslam Dünyası ayağa kaldırılıyor. Bu bir prova. İran'la nükleer kriz çıkarılıyor. İran'ın başı, durup dururken İsrail haritadan silinmeli diyor. Gerilim tıpkı Irak'ta olduğu gibi yerli yönetim işbirliğiyle tırmandırılıyor. ABD, Güney Azerbaycan Türkleri üzerindeki çalışmalarını hızlandırıyor. Türkiye Irak'ta olduğu gibi İran ABD çekişmesinde taraf olmaya zorlanıyor. Suriye-ABD veya İran-ABD Savaşı senaryoları tartışılmaya başlanıyor. Türkiye basınında ABD ve AB, Yunan, Ermeni yalakalıkları hız kazanıyor. ABD'nin en üst düzey yetkilileri vızır vızır gelip gitmeye, Türkiye'yi bir şeye ikna etmeye çalışıyorlar. Türkiye'den üst düzey yetkililer ABD'ye gidiyor. Diyarbakır'da isyan provası yapılıyor. Şemdinli olayları patlak veriyor. Türk Ordusu Irak-İran sınır bölgesine kaydırılıyor. İran terör örgütüne baskı yapmaya başlıyor. Dünyada Ermeni meselesi ile ilgili baskılar artarak devam ediyor. Fransa soykırım yoktur diyenleri susturma kanunu hazırlıyor. Belçika'da, Hollanda'da benzer çalışmalar yapılıyor. (Bu arada Belçika'daki Türkler ve Müslümanlar çok dikkatli olsunlar. Irkçı saldırılarla karşılaşabilir ve toplu olarak provokasyona uğrayabilirler. Türkiye'nin AB sürecine başka türlü gölge düşüremeyenler, Ermeni iddialarının sahte, Pontus Soykırımının gülünç, Kıbrıs iddialarının mesnetsiz olduğunu bildikleri için Avrupa'daki Türkleri hedef alarak Türkiye'yi AB sürecinin dışına atmak ve böylece bir türlü yapamadıkları şeyi, düşman ülke ilan etme işini yapmak isteyebilirler. Bunun için AB yasaları gereği kimseye hesap vermeyen, AB polisi olarak çalışabilecek bir polis kuvvetinin bulunduğu Belçika üs seçilmiş olabilir. Fransa'daki Türklerin itidali Fransa'yı korumuştur ama Belçika'daki küçük bir taşkınlık Belçika Hükümetinin eline koz verebilir.) Almanya'daki Talat Paşa'nın şehadeti dolayısıyla yapılacak bir karşı gösteri provoke edilip katılımın sınırlı kalması sağlanıyor. Soros marifetiyle Türkiye'de ve dünyada satılık kalemler bulunup sempozyumlar düzenlettiriliyor. Balkanlar Karadağ oylaması dolayısıyla yeniden kızışıyor. Dağıstan'da bu yaz sonu karışıklıklar bekleniyor. Güney Amerika ABD'ye posta koyuyor, yaptırımlar gündeme geliyor... 11 Eylül'de kendi kendini sabote ederek demokrasiden uzaklaşmaya başlayan ve dağılma sürecine giren ABD ve İngiltere'yi yönlendiren Yahudi lobisi, yeni bir kaos ve bu kaostan düzen çıkarma politikalarına devam ediyor. Irak'ta ABD'nin düştüğü rezaleti hür dünya seyrederken ABD yeni hammadde kaynakları ile ilgili onlarca yıl hazırlık yaptığı projelerini uygulamaya koyuyor.
TÜRKİYE HEDEF ÜLKE
Türkiye konumu itibarıyla hedef ülkedir. Ama önce onun eliyle bazı operasyonların yapılması gerekiyor. Çünkü maşa varken ateş elle tutulmaz! Türkiye, Irak'ta kullanılamadı ama İran için kullanılabilir! Durum böyle olunca olup bitenler biraz daha anlaşılabilir hale geliyor. Nitekim Ufuk Ötesi'nin Mart sayısındaki "Korkunç Tehlike: Türk-İran Savaşı" başlıklı yazımda önemle altını çizerek şunları yazmıştım: "
ABD’de Türkiye’nin İran’a saldırması veya bu konuda ABD’yi desteklemesi kararlaştırılmışsa durum çok vahim demektir. Türkiye’yi ve bölgeyi güçsüz bırakacak daha etkili bir senaryo var mı bilmiyorum. Türkiye’de tehlikeli gelişmeler beklenmelidir. Önümüzdeki günlerde Türkiye’de sivil hedeflere Hizbullah saldırıları olabilir. Siyasi cinayetler işlenebilir. Kışlalı, Mumcu gibi bir şahsiyet öldürülebilir. Hedef de gayet açık olacaktır. Kim yaparsa yapsın ”İran yaptırdı!” denilecek hedef İran gösterilecektir. İran’daki Türkler maşa olarak kullanılabilir. İran’daki PKK kampları (hala var mı yok mu belli değil) gündeme getirilebilir. Bununla birlikte Mart ayından başlayarak PKK terörü azdırılıp hayali Kürt (gerçekte Ermeni) devleti haritasının gerçekleşmesi için düğmeye basılabilir. Yeni papaz cinayetleri ile AB baskılarına yol açılabilir. Muş havaalanından kalkan bir ABD askeri uçağı İran’ı bombalayabilir!.."
Geçtiğimiz günlerde meydana gelen olaylara kısaca baktığımızda bu tahminlerimizde yanılmadığımız görülecektir. Bugün biraz daha netleşen tabloya bakarak şunları tahmin etmek mümkündür. ABD kendi politikalarına Türkiye'yi yaklaştıracak senaryolar üzerinde çalışmakta, aynı senaryolardan menfaat uman başka ülkeler ve Türkiye içindeki bazı oluşumlarla işbirliğine gitmektedir. Son olayları tekrar hatırlayalım. Türkiye'nin İran'a karşı kızıştırılması ve İran'ın hedef gösterilebilmesi için yapılan ama ters tepen bir Danıştay saldırısı, borsa ve döviz üzerindeki ekonomik oynamalar, Türk uçağını düşürmek isterken
kendi düşen Yunan uçağı olayı, Atatürk Havalimanı Kargo bölümündeki bir buçuk ton altın vs. nin açığa çıktığı milyonlarca dolarlık zarara yol açan yangın, Yunanistan'da Pontus Soykırımı Anıtı dikilmesi ve Türk Bayrağının yakılması, Türk Ordusunun Irak'a girdiği haberleri ve asıl önemlisi İran'da meydana gelen olaylar; Türkler aleyhine yayınlanan bir karikatür ve İran'ın en önemli şehirlerinde yapılan beş yüzbin Türk'ün katıldığı dev gösteriler ve bu gösterilerin devam ettiği (26 Mayıs'ta bu satırların yazıldığı sırada) İran'da 24 Türk'ün öldüğü'ne dair haberler. Peki bütün bunların anlamı ne olabilir? Bölgede yeni bir kaosa ihtiyaç duyulmuş ve bir yandan Türk-İran, bir yandan Türk-Yunan Savaşı senaryoları gündeme girmiştir. Türkiye ne pahasına olursa olsun bir kaosa sürüklenecektir. Çünkü, milletini gelecek tehlikelere hazırlamayan bir yönetimle yönetilmektedir. Provokasyonlara çok kolay gelen bir İslam Dünyası vardır. Provalar yapılmış, yoklamalar çekilmiş ve düğmeye basılmıştır. İran'daki karikatür İran'da nüfusun yüzde ellisini oluşturan Türklere yapılmış gibi gözükmekle beraber durum başkadır. Bundan menfaat sağlayacak olanlar ancak büyük güçler olacaktır. Türkiye-İran Savaşı korkunç tehlikesine yeniden dikkat çekmek istiyorum: Bu savaş lehine konuşan, yazı yazan, resim yapan, karikatür çizen (bu arada, İran'da yayınlanan çirkin karikatürü ABD, İngiltere veya İsrail kontrolündeki bir ajan gazetenin yayınladığını düşünüyorum. Gazetenin Devlet yanlısı olduğunun ileri sürülmesi daha da ilginç. Devletin nükleer krizini tırmandırması da bu arada anlam kazanıyor!) kim varsa bunların samimiyetinden şüphe edilmesi gerekir.
Bilim adamlarımızın, tarihçilerin, sosyologların, din alimlerinin birikime dayalı açıklama ve yorumlarını bunun dışında tutmak gerektiğini söylememe gerek yok. İran'da böyle tehlikeli gelişmeler olurken Türkiye'de konuyla ilgili tek bir satır yer almıyor. Alevler büyüdüğünde, Türk-Fars çatışması çıkarılıp Türkiye bir şekilde ateşin içinde kalakaldığında ne olacak? Türk kamuoyunu hazırlamayan, bu savaşın anlamsızlığına dikkat çekmeyen, bunun savaş baronlarından, ABD'den başka kimsenin işine gelmeyeceğine dair bilgi vermeyen bir iktidar ne derece samimidir. Hükümetin hem kendi kamuoyunu, hem de İran'daki Türkleri teskin etmesi gerekir diye düşünüyorum. Elbette İran'daki Türklerin Farslaştırılmaya çalışılması, Türkçenin yerine Farsçanın ikame edilme çalışmaları yanlıştır ama bu sıkıntının çözümü tamamen İran'da demokrasinin gelişmesine bağlıdır. Türkiye, PKK terörü ile yüz milyar dolar kaybetti, İran da Irak-İran savaşı ile yüz milyar dolar kaybetti. Irak zayıf düştü, İran zayıf düştü, Irak ABD sömürgesi oldu, Kuzey Irak İsrail sömürgesi haline getirilmeye çalışılıyor. Şimdi sıra Türkiye'de ama önce İran'da Türk-Fars çatışması çıkarılacak. Buna Türkiye'nin müdahalesi istenecek. Danıştay saldırganı yakalanmasa idi bu senaryo basın tarafından yürütülecekti. Saldırgan yakalanınca operasyon Milli Kuvvetleri zayıflatma operasyonu haline getirildi. Kim Fener’de kurulacak bir devlete, Pontus Anıtına, Ermeni iddialarına, Kıbrıs'ta oynanan oyunlara karşı çıkıyorsa hedefe konuldu. Bir şekilde Danıştay sanığının bunlarla bağlantıları hem de görüntülü olarak sürülüyor. Sevgi Erenerol Hanım istediği kadar bizim ilgimiz yok desin, Laikliğe karşı silahlı saldırı yaptı denilen adamı gelip Türk Ortodoks Kilisesine sokarlar. Gerçekleri ortaya çıktığında da atı alan Üsküdar’ı geçmiş olur. Çamur at izi kalsın!
Ne yapmalı? Türk devleti milletini aydınlatmalı. TRT'yi uyuduğu uykusundan kaldırıp, Türk Milletinin uzak yakın menfaatleriyle ilgili olarak aydınlatıcı haber ve programlar yaptırmaya, göstermelik kamu yayıncılığı yerine millet için yayıncılık yapmaya sevk etmelidir. Yurt dışındaki Türkler, soydaşlar, Türk dostları TRT'nin yurt dışı yayınları değerlendirilerek aydınlatılmalı, zinde bir kuvvet olmaları için çaba gösterilmelidir. Eğer Türk Dış politikasında yeni açılımlar yapılmak isteniyorsa önce iletişim organları ele alınmalı, özel kanallardaki ihanete son verilmeli, provokasyonları durdurulmalı, en azından yabancı servislerin maşası olmaktan çıkarılmalıdır. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir rezalet yoktur. Hükümet, lehine olmaları şartıyla basının her türlü pisliğine göz yummaktadır. Koca koca gazetelerde neredeyse Ermenistan'ı suçsuz günahsız ilan eden, methiyeler düzen yazılar çıkabilmektedir. Dünya, Uçakların düşmesi olayını Yunan Başbakanının ağzından öğrenmektedir. Aktif dış politika (İran olaylarında görüldüğü gibi) başını kuma sokmakla yapılamaz. Bir olay olur olmaz cevabı verilmeli, dünyanın bizim gözümüzle bakması sağlanmalıdır. İç ve dış kamuoyu, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları, uzun vadeli ciddi çalışmalarla kolay kolay gaza gelmeyecek hale getirilmelidir. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak istemiyorsak, başta hükümet olmak üzere herkes akıllı olmak zorundadır. Okuyan, yazan, araştıran, Olayları akıl süzgecinden geçirerek, hiçbir yabancı gizli servisin, Soros uzantısı gazete, radyo ve televizyonun tesirinde kalmazsak, Milletimiz gelecekte de var olmaya devam edecektir. Şimdi akıllı olma zamanıdır.


www.ufukotesi.com - 06 / 2006  

aybarsfirat@yahoo.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.