Çapraz Ateş

 

Kemal Çapraz  

Bölgede sular ısınırken


Irak’taki Amerikan işgalinden hemen sonra, bölgede yeniden sular ısınmaya başladı. Irak’ta batağa saplanmış olan Amerika buna rağmen bölgede yeni yeni operasyonların peşinde koşuyor. İran’la yaşanan nükleer kriz en üst seviyede iken, İran’ın bir gazetesinde Güney Azerbaycan Türklerini aşağılayan bir karikatürün yayınlanması bardağı taşıran son damla oldu.

İran’da yaşanan bu olaylar Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Çünkü gösterileri yapan insanlar soydaşlarımız. Amerika’nın bu bölgede kışkırtmaları olduğu doğrudur. Bu gelişmelerin Amerika’nın işine geldiği de doğrudur. Hatta belki de bu fitili yakan bile Amerika’dır. Ona da bir şey diyemem. Ama bu bölgede bu kadar önemli gelişmeler olurken, Türk Devletinin bu olayı sadece tribünden seyretmesi doğru değildir. İran’daki gelişmeleri çok yakından takip ederek, buradaki olayların başka devletlerce, özellikle de Amerika tarafından yönlendirilmesine müsaade edilmemelidir.
Gelişmeleri bir kısım basınımız Amerikan gözlüğüyle yorumlarken, bir kısım basınımız da tamamen Farsların gözlüğüyle olayları kamuoyuna duyurmaktadır. Kimse çıkıp da Türk merkezli bir bakış açısıyla olaylara bakmamaktadır. İran’daki nüfusun yarısı Türk’tür. Bu soydaşlarımızın başka güçler tarafından yönlendirilmesi gelecekte, Türkiye için tehlike oluşturmayacak mıdır? Türkiye’nin bölge ile ilgili bir politikası var mıdır? İran’daki bu gelişmeleri olumlu veya olumsuz tarzda ele alıp değerlendiren dış politika uzmanlarımız nerededir? Bu bölgedeki Türk önderleri Türk devletinin bu konudaki fikirlerini görüşebilecekleri bir muhatap bulabilecekler midir? Türkiye bu olayların kontrolden çıkması durumunda kendisi açısından ne tür olumlu ve olumsuz gelişmelerin olabileceğini hesaplamış mıdır?
İran gibi asırlarca Türkler tarafından yönetilen bir devletin içindeki gelişmeleri başka ülkelerin kucağına atmak yanlıştır. Eğer bu gerçekten bir Amerikan kışkırtıcılığı ise bunu da ortaya koymak yine Türk devletinin görevidir.
Yüz binlerce insan ayakta, Türkçe için gösteriler yapmaktadır. İran ise yangına körükle gitmekte, halkın üzerine ateş açmaktadır. Gösterilerde yüze yakın insanın öldüğü, yine yüzlerce tutuklu ve yaralının bulunduğu belirtilmektedir. Hemen burnumuzun dibindeki bu büyük hareketliliğe seyirci kalınmamalıdır. Olayları yatıştırmak ve doğru çözümü üretmek dış politika uzmanlarına düşmektedir.
İran Türkleri’nin önderleri, gençleri kışkırtmalardan uzak durmaya ve sükûnete davet ediyor. Türklerden bu gösterilerden etkilenmemeleri, seyretmeye bile gitmemeleri ve mümkünse evlerinde kalmalarını isteyerek tahriklere kapılmamaları konusunda uyarıyorlar.
Evet İran Türklerinin önderleri sükûnet çağrıları yaparken, İran’da adeta olayları provoke etmek isteyen kişilerin de tutum ve davranışları dikkat çekmektedir.
Burada şunu da hatırlatmadan geçemeyeceğim. İran’daki olaylarla ilgili haberler verilirken özellikle “Azeri” kelimesinin kullanılması dikkat çekiyor. İran’da yaşayan Türkler ise, “Biz “Türküz” bu “Azeri” ve “Azerice” kelimesi de nereden çıktı? İran’da da bizi herkes Türk olarak nitelendiriyor. Azeri kelimesini kullanmak yanlıştır” diyorlar.

SAĞDUYULU HAREKET LAZIM
İran’da gösteriler hızla yayılırken ve olaylar tırmanırken, dinî merkez Kum’da yaşayan Fars kökenli Ayetullah Ben-i Fazl, bir bildiri yayınlayarak protesto gösterilerine katılan Türkleri ‘Müfsid fil-arz’ (Yeryüzü’nün Fesatları) diye adlandırdı. Bu ifade doğal olarak Kum’daki Türk kökenli din adamları arasında gerginlik yarattı. Alınan haberlere göre, Türk din adamlarının bir karşı bildiri yayınlamaları bekleniyor.
Türk şehirlerinde, dışardan getirilen insanlarla karşı gösteriler düzenlenmesi ve bu tür fetvaların verilmesi gerginliği hızla tırmandırmaktadır. Bu tarzdaki davranışlar Türklerin de, Farsların da menfaatine değildir. Bu böyle biline. Yine buradan şunu da ifade etmek lazımdır ki, Türk milletine hakaret edilmesini hiç kimse hazmedemez. Bu hakaretleri durdurmak İran’ın görevidir. Ayrıca İran’da yaşayan Türklerin en önemli istekleri arasında Türkçenin resmî dil olması vardır. Nüfusunun yarısı Türk olan bir ülkenin resmî dilleri arasında mutlaka Türkçe olmalıdır. Bu makul bir istektir. İran yetkilileri bu olayları yatıştırmalıdır. Ama Türklerin sesine de kulak vermelidir. Buradaki Türkler, başka bir ülkenin himayesinde bağımsızlık istemiyorlar. Türkler ana dillerini konuşmak ve yazmak istiyorlar. İran’ın sağduyulu davranarak bu haklı isteklere kulak vermesi lazımdır. Çünkü Güney İran Türklerinin Memeseni’de yayınladıkları bir bildiride de ifade ettikleri gibi, ‘Türkçe’den daha değerli bir şeyimiz yok’. En değerli varlıkları olan ses bayrağımız Türkçemize hakaret edilmesine kimse göz yumamaz.
İran’da sağlıklı bir şekilde Türklerin millî uyanışı gelişirken, bu gelişmeleri hormonlamak ve sağlıklı doğacak çocuğa düşük yaptırmak isteyen güçlerin olduğunu da hiçbir zaman unutmamak gerekir.
Yine söylüyorum Türk kamuoyu da olaylara başka ülkelerin merceğinden bakmak yerine millî bir bakış açısıyla yorumlamak ve doğru teşhisler koymak zorundadır. Aksi takdirde bu gelişmeleri ABD’nin yönlendirmesi bölgede önemli yaralar açacaktır.


www.ufukotesi.com - 06 / 2006  

kemalcapraz@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.