| 
       Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. 
 			  Atatürk 
Girayların, Kalgayların, Nurettinlerin diyarı Kırım… “Öyle bir dil meydana getirmeliyiz ki, Boğaziçindeki balıkçıyla Kâşgar’daki çoban rahatça anlaşsın” deyip “Dilde, fikirde, işte birlik” diye yol gösteren büyük fikir ve dâvâ adamı, örnek Türk gazetecisi, çilekeş ve cefakeş Gaspıralı İsmail Beğ’in ülkesi Kırım… 
Numan Çelebi Cihan’ın, Cafer Seydahmet Kırımer’in, Müstecip Ülküsal’ın, hürriyet yolunda, istiklâl uğrunda (tıpkı Kerkük’te Zehra Bektaş’ın yaptığı gibi) meşale olup alev alev yanan Musa Mahmut’un; sürgünlere aldırmayan, hapislerden yılmayan, feleğin her türlü esbâb-ı cefasından perva etmeyen  Kırım’ın efsanevî yolbaşçısı Mustafa Cemiloğlu’nun memleketi Kırım… 
Bir gece yarısı hazırlanmaları için 15 dakikalık bir süre (!) tanınanların, yerlerinden, yurtlarından edilenlerin; eşya gibi, mal gibi vagonlara doldurulup bilinmez yerlere, sürgüne yollananların, akıl almaz işkencelere, zulümlere lâyık görülenlerin vatanı Kırım… 
Bir garip tesadüf müdür, yoksa tarihin ve talihin tuhaf bir cilvesi midir, bilinemez: Kırım Türklerinin inim inim  inletildiği günlerde Türkiye’de  despot bir yönetime karşı soylu bir başkaldırının unutulmaz örneklerini veren Türk milliyetçileri de  “ihanetle” suçlanıp  “mutena hücre” denilen  “tabutluklar”a tıkılır… 
Cengiz Dağcı gibi bir romancıya ciltlerle eser yazdıran, “Elhamdülillâh, Türk’üm, Müslümanım ve yazdıklarımın hepsinin de hakikat olduğuna yemin ederim…” dedirten, “Onlar da İnsandı”, “O Topraklar Bizimdi” diye feryat ettiren Kırım… ”Yurdunu Kaybeden Adam”ın yüreği “Korkunç Yıllar”ın acısıyla kavrulur. “Üşüyen Sokak”ta  “Biz Beraber Geçtik Bu Yolu” der, “Benim Gibi Biri” “İhtiyar Savaşçı”dır değil mi diye sorduktan sonra “Genç Temuçin” “Yoldaşlar”la “Dönüş”e hazırlanır. “Ben ve İçimdeki Ben”den “Anneme Mektuplar”, “Regina” “Yansılar”. “Bay Markus’un Köpeği” “Badem Dalına Asılı Bebekler”i ürkütür. 
Türkiye’nin kuzeyinde, tıpkı Yavru Vatan Kıbrıs gibi adı “Yeşil”, lâkin bahtı kara, kırım kırım kırılan Kırım… Soydaşlarımın tırnaklarıyla kaza kaza evlerini yapmaya çalıştıkları Kırım… Benim o çilekeş karındaşlarım, kandaşlarım “Toprağın içinde yatıyorsunuz; üşümüyor musunuz?..” diye soranlara insanın gözlerini yaşartan, göğsünü kabartan ve kulaklara küpe olacak soyundan cevap verirler: “Vatan toprağı üşütür mü?!!” 
Türkçemizin Yavuz Bülent ustası Bâkiler gibi bir şair ve edibi: 
“Bir kanlı ağıt söylenir şimdi Kırım’da 
Biz duyarız Kırım’ın öldüren feryadını 
Bir büyük destanla birlikte yazacağız 
Kırım topraklarına Kırım Türkünün adını…”  
 
diye kahırlandıran Kırım.. 
 
“Özbek, Türkmen, Uygur, Tatar, Azer bir boydur 
Karakalpak, Kırgız, Kazak bunlar bir soydur”  
 
türkülerinin söylendiği, kalbimizin bir parçası Kırım.. 
Kırım deyince büyük Türk bestekârı ve şairi, sazende, hattat, bilgin; Moskova’yı fethettiği için “Tahtalan” lâkabı verilen, “ Ebu’l-feth” (Fetih babası) denilen, “Bora” diye anılan, Çengiz Han’ın 16’ncı kuşaktan torunu, 13’üncü Kırım Hanı (1551-1577) 2. Gazi Giray Han’ı hatırlamamak, onun gibi haykırmamak  olur mu: 
 
“Râyete meylederiz kamet-i dil-cû yerine 
Tûğa dil bağlamışız kâkül-i hoş-bû yerine 
Heves-i tîr-u kemân çıkmadı dilden, asla 
Nâvek-i gamze-i dil-dûz ile ebrû yerine 
Süreriz tîğimizin zevk u safâsın her dem 
Sîm-tenle olan lezzet-i pehlû yerine 
Gerden-i tevsen-i zîbâda kutâs-î  dil-bend 
Bağladı gönlümüzü zülf ile gîsû yerine 
Severiz, esb-i hüner-mend-i sabâ  reftârı 
Bir perî-şekl sanem bir gözü âhû yerine 
Gönlümüz şâhid-i zîbâ-yı cihâdâ verdik 
Dilber-i mâh-rûh-u yâr-ı perî-rû  yerine 
Seferin cevri çok ümmîd-i vefâ ile velî 
Olduk âşüftesi bir şûh-ı cefâ-cû yerine 
Olmuşuz cân ile billâh Gazâyî teşne 
Kanını düşmen-i dînin, içeriz sû yerine” 
 
Her Türk diyarı gibi ne yazılsa az, ne söylense yetersiz olan ve “Sürgünde Yeşeren Vatan: Kırım”.. . Kemal Çapraz gibi acar bir gazeteci ve mahir bir kaleme: 
“Vatan sevgisi, sürgünde yeşertildi. Zaman zaman hikâye oldu çocuklara anlatıldı; zaman zaman türkü oldu dilden dile dolaştı. Bu türkü ‘Bizim Türkümüz”… Oya oya işlenen, dantel dantel örülen, nakış nakış süslenen türkümüz…” diye yazdıran Kırım.. 
Kırım Türklerinin çektiği çileler, sıkıntılar, beslediği umutlar; olaylar karşısında yılmayan, yıkılmayan Türk’ün azmi hemen her eserde karşımıza çıkıyor… Onlarla sevinip onlarla üzülüyor; onlarla gülüyor, onlarla birlikte dertleniyor, onlarla beraber umutlanıyor ve Türklüğün geleceğine bir başka bakıyoruz… 
Cennetmekân Gaspıralı İsmail Beğ şöyle yazıyordu. “Sönmüş kalpleri ne ile yandırmalı? Basireti kesmiş perdeleri ne ile kötermeli (kaldırmalı)… Gaflet çölünde serilip kalmış koca bir milleti ne ile ayağa turguzlamalı (kaldırmalı)?.. 
Biz de diyoruz ki: İlimle, irfanla; akıllı uslu, böyle güvenilir ciddî eserlerle ve…sabırla, çalışmayla… 
 
Mâniler 
 
Mangal gibi yüreği 
Hem de görüşü derin 
Yolunda gidiyoruz  
“Efsanevî Önder”in 
           * 
Biçilmiştir yoncamız 
Yeni açtı goncamız 
Nezaket timsalidir 
Handan’ımız, Tunca’mız… 
            * 
Dağlar başı dumandır 
Köfte harcı çamandır 
İşin ehli diyor ki: 
“Gülçin Yahya yamandır.” 
           * 
Gönül yanar kor gibi 
Söylemesi zor gibi 
Fatoş Çal’ın nağmesi 
Bir ilâhî nur gibi… 
 
         * 
Pişman olup da sakın 
Vurmayasın dizine 
Peynir için tek adres: 
Ezine’dir, Ezine… 
         * 
Vakit kaybetme aman 
Öteden ve beriden 
Çanta, kemer istersen: 
Tek yer vardır: Deriden… 
          * 
Vardır bin bir hikmeti 
Hem harika lezzeti 
Huzur içinde alın 
Ban-Vit’ten tavuk eti… 
         * 
Anlayanlar diyor ki: 
“Aldırmayın tel  sime¹ 
İdris Bakkal’a gidip 
Güven Melih Cilsim’e”. 
          * 
Kuşlar kaçtı delikten 
Haber geldi Melik’ten 
Depremi öğreniriz 
Doçent Yakup Çelik’ten 
          * 
Ödlekler evde yatar 
Çora² gider savaşa 
Selâm üstüne selâm 
Göynüllümüz Savaş’a 
          * 
İnkârla yola çıkan 
Nere(ye) gider bilemem 
Onun gibi fetbazın 
Kumpasına gelemem 
           * 
Derelerdeki sazdır 
Kümeslerdeki kazdır 
Bakan Koç’ta hüner çok 
Yazılanlar pek azdır… 
            * 
Nazar değer belki de 
Kafasının tasına 
Sayın bayım yüklenir 
Neden her gün basına?!! 
            * 
Öyle soğuk havada 
Para etmez gocuklar 
İlgililer uyarır: 
“Tehlikede çocuklar!...” 
            * 
Güzel güller derelim 
Sevenlere verelim 
Pınar başına gidip 
Saadet’e erelim. 
          * 
Sözüm doğrudur inan 
Söylemem asla yalan 
Hayrettin Gaş’a sor: 
Ne güzel yerdin Gilan… 
          * 
Güzel insanların hep 
Büyük olur izzeti 
Kâfiye külçe³ yaptı 
 Anlatılmaz lezzeti 
	* 
O ne kesim4   şal güzel 
Yüzde olsa hal5  güzel 
Yedik yedik doymadık 
Pastırması6  bal güzel  
   	* 
Sanma onu simyacı… 
Gazeteci-kimyacı 
Mine Özgür billâhi 
Derdimizin ilâcı 
              * 
Yolcu gider der misin 
Yollar biter der misin 
Birkaç mâniye Nazan 
“Yeter artık!..”  der misin?.. 
	* 
Sözünü geçirmeyen 
Horoz imiş “kıl ibik” 
Ses uyumuna uyup 
Olmuş sonra “kılıbık” 
	* 
Şimşir tarak kel alır 
Parasını el alır 
“Hayda7 yatma yel alır 
Huyda8  yatma sel alır” 
	* 
 
1) sim: Gümüş. 
2 ) çora: Yiğit, alp, batır, sökmen vb. 
3) külçe: Kerkük Türklerinde bir tür poğaça. 
4) kesim: Güzel… 
5) hal: Ben. Tende bulunan leke veya kabartı. 
6) Lütfen yanlış anlaşılmasın, burada kastedilen Kastamonu pastırmasıdır. 
7) hay: Bayır, kır. 
8) huy: Çukur, dere. Burada “Haydan gelen huya gider” sözü hatırlanabilir.
      |